Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebepleri

Risale-i Nur

Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebepleri

İzmir Yeni Asya Okuyucuları tarafından İzmir Yeni Asya Payamlı Sosyal Tesisleri’nde 25 – 28 Kasım tarihleri arasında “Ege Bölgesi Okuma Programı” tertip edildi.

Programa davet edilen konuklardan Yeni Asya Gazetesi Eğitimci İlahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene Risale-i Nur Külliyatı’ndan Münazarat ve Hutbe-i Şamiye isimli eserlerden “Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebepleri” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Münâzarat

Sual: Zindan-ı atâlete düştüğümüzün sebebi nedir?

Cevap: Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. İşte, himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedîd olan yeis rastgelir. Kuvve-i mâneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı 1 لاَ تَقْنَطُوا kılıncını istimal ediniz.

Hutbe-i Şamiye

Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber bizi maddî cihette kurûn-u vustâda durduran ve tevkif eden altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:

Birincisi:

Ye’sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.

İkincisi:

Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

Üçüncüsü:

Adavete muhabbet.

Dördüncüsü:

Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

Beşincisi:

Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad.

Altıncısı:

Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.

İKİNCİ KELİME

ki; müddet-i hayatımda tecrübelerimle fikrimde tevellüd eden şudur:

Yeis en dehşetli bir hastalıktır ki, Âlem-i İslâm’ın kalbine girmiş. İşte o yeistir ki bizi öldürmüş gibi, garbda bir-iki milyonluk küçük bir devlet, şarkta yirmi milyon Müslümanları kendine hizmetkâr ve vatanlarını müstemleke hükmüne getirmiş. Hem o yeistir ki, yüksek ahlâkımızı öldürmüş, menfaat-ı umumiyeyi bırakıp menfaat-ı şahsiyeye nazarımızı hasrettirmiş. Hem o yeistir ki, kuvve-i maneviyemizi kırmış. Az bir kuvvetle, imandan gelen kuvve-i maneviye ile şarktan garba kadar istila ettiği halde; o kuvve-i maneviye-i hârika, me’yusiyetle kırıldığı için, zalim ecnebiler dörtyüz seneden beri üçyüz milyon Müslümanı kendilerine esir etmiş. Hattâ bu yeis ile başkasının lâkaydlığını ve füturunu kendi tenbelliğine özür zannedip “Neme lâzım” der, “Herkes benim gibi berbaddır” diye şehamet-i imaniyeyi terkedip hizmet-i İslâmiyeyi yapmıyor. Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor; biz de o katilimizden kısâsımızı alıp öldüreceğiz.

لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ 1

kılıncı ile o yeisin başını parçalayacağız.

مَا لَا يُدْرَكُ كُلُّهُ لَا يُتْرَكُ كُلُّهُ 2

hadîsinin hakikatıyla belini kıracağız inşâallah.

Yeis; ümmetlerin, milletlerin “seretan” denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve kemalâta mani ve

اَنَا عِنْدَ حُسْنِ ظَنِّ عَبْد۪ى ب۪ى 3

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” Zümer Sûresi, 39:53.
2 : Birşey bütünüyle elde edilmezse, bütünüyle de terk edilmez.
3 : “Kulum Beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim.” Buharî, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 2, 19; Tirmizî, Zühd: 51, Daavât: 131; İbn-i Mâce, Edeb: 58; Dârimî, Rikak: 22; Müsned, 2:251, 315, 391, 412, 445, 482, 516, 517, 524, 534, 539, 3:210, 277, 491, 4:106.

hakikatına muhaliftir; korkak, aşağı ve âcizlerin şe’nidir, bahaneleridir. Şehamet-i İslâmiyenin şe’ni değildir. Hususan Arab gibi nev’-i beşerde medar-ı iftihar yüksek seciyelerle mümtaz bir kavmin şe’ni olamaz. Âlem-i İslâm milletleri Arab’ın metanetinden ders almışlar. İnşâallah yine Arablar ye’si bırakıp İslâmiyet’in kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesanüd ve ittifak ile el ele verip Kur’an’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân edeceklerdir.

Birinci cihet olan manen terakki ise

Evet hakaik-i İslâmiyet’in mazi kıt’asını tamamen istilasına sekiz dehşetli manialar mümanaat ettiler:

Birinci, İkinci, Üçüncü Maniler

Ecnebilerin cehli ve o zamanda vahşetleri ve dinlerine taassublarıdır. Bu üç mani, marifet ve medeniyetin mehasini ile kırıldı, dağılmağa başlıyor.

Dördüncü ve Beşinci Maniler

Papazların ve ruhanî reislerin riyasetleri ve tahakkümleri ve ecnebilerin körükörüne onları taklid etmeleridir. Bu iki mani dahi fikr-i hürriyet ve meyl-i taharri-i hakikat, nev’-i beşerde başlamasıyla zeval bulmağa başlıyor.

Altıncı, Yedinci Maniler:

Bizdeki istibdad ve şeriatın muhalefetinden gelen sû’-i ahlâkımız mümanaat ediyordular. Bir şahıstaki münferid istibdad kuvveti şimdi zeval bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdadlarının otuz-kırk sene sonra zeval bulmasına işaret etmekle ve hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feveranı ile ve sû’-i ahlâkın çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki mani de zeval buluyor ve bulmağa başlamış. İnşâallah tam zeval bulacak.

Sekizinci Mani:

Fünun-u cedidenin bazı müsbet mesaili, hakaik-i İslâmiyenin zahirî manalarına muhalif ve muârız tevehhüm edilmesiyle, zaman-ı mazideki istilasına bir derece sed çekmiş. Meselâ: Küre-i Arz’a emr-i İlahî ile nezarete memur Sevr ve Hut namlarında iki ruhanî melaikeyi dehşetli cismanî bir öküz, bir balık tevehhüm edip ehl-i fen ve felsefe hakikatı bilmediklerinden İslâmiyete muârız çıkmışlar.

Âlem-i İslâm’ın şahs-ı manevîsinin kalbinde, gayet kuvvetli ve kırılmaz beş kuvvet içtima ve imtizac edip yerleşmiş.

Birincisi:

Bütün kemalâtın üstadı ve üçyüz yetmiş milyon nefisleri bir tek nefis hükmüne getirebilen ve hakikî bir medeniyetle ve müsbet ve doğru fenlerle teçhiz edilmiş olan ve hiçbir kuvvet onu kıramayacak bir mahiyette bulunan hakikat-ı İslâmiyettir.

İkinci Kuvvet:

Medeniyet ve san’atın hakikî üstadı ve vesilelerin ve mebadilerin tekemmülüyle cihazlanmış olan şedid bir ihtiyaç ve belimizi kıran tam bir fakr, öyle bir kuvvettir ki, susmaz ve kırılmaz.

Üçüncü Kuvvet:

Yüksek şeylere müsabaka suretinde beşere yüksek maksadları ders veren ve o yolda çalıştıran ve istibdadatı parça parça eden ve ulvî hisleri heyecana getiren ve gıbta ve hased ve kıskançlık ve rekabetle ve tam uyanmakla ve müsabaka şevkiyle ve teceddüd meyliyle ve temeddün meyelanıyla teçhiz edilen üçüncü kuvvet, yalnız hürriyet-i şer’iyedir. Yani insaniyete lâyık en yüksek kemalâta olan meyl ve arzu ile cihazlanmış olmak.

Dördüncü Kuvvet:

Şefkatle cihazlanmış şehamet-i imaniyedir. Yani tezellül etmemek; haksızlara, zalimlere zillet göstermemek, mazlumları da zelil etmemek. Yani hürriyet-i şer’iyenin esasları olan; müstebidlere dalkavukluk etmemek ve bîçarelere tahakküm ve tekebbür etmemektir.

Beşinci Kuvvet:

İzzet-i İslâmiyedir ki, i’lâ-yı Kelimetullahı ilân ediyor. Ve bu zamanda i’lâ-yı Kelimetullah, maddeten terakkiye mütevakkıf ve medeniyet-i hakikiyeye girmekle i’lâ-yı Kelimetullah edilebilir. İzzet-i İslâmiye’nin iman ile kat’î verdiği emri, elbette âlem-i İslâmın şahs-ı manevîsi o kat’î emri, istikbalde tam yerine getireceğine şübhe edilmez.

Evet nasılki eski zamanda İslâmiyet’in terakkisi, düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatını def’etmek, silâh ile kılınç ile olmuş. İstikbalde silâh, kılınç yerine hakikî medeniyet ve maddî terakki ve hak ve hakkaniyetin manevî kılınçları düşmanları mağlub edip dağıtacak.

Münazarat

Sonra müzahametsiz olan hakkın hizmetinin yerini zabteden meyl-üt tefevvuk istibdadı hücuma başlar. Himmetin başına vurur, atından düşürttürür.

Lem’alar, Yirminci Lem’a

ÜÇÜNCÜ SEBEP

Bu sevabı ben kazanayım, bu insanları ben irşad edeyim, benim sözümü dinlesinler” diye, karşısındaki hakikî kardeşi ve cidden muhabbet ve muavenetine ve uhuvvetine ve yardımına muhtaç bir zâta karşı rekabetkârâne vaziyet alır.

“Şakirtlerim niçin onun yanına gidiyorlar? Niçin onun kadar şakirtlerim bulunmuyor?” diye, enâniyeti oradan fırsat bulup, mezmûm bir haslet olan hubb-u câha temayül ettirir, ihlâsı kaçırır, riyâ kapısını açar.

Münazarat

Himmetin başına vurur, atından düşürttürür. Siz

كُونُوا لِلّٰهِ 2

hakikatını o düşmana gönderiniz.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
2 : Allah için olunuz.

Lem’alar, Yirminci Lem’a

ÜÇÜNCÜ SEBEP

Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiyetle değildir.

Kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı.

“Benden ders alıp sevap kazandırsınlar” düşüncesi, nefsin ve enâniyetin bir hilesidir.

Münazarat

Sonra da ilel-i müteselsiledeki terettübü atlamakla müşevveş eden acûliyet çıkar, himmetin ayağını kaydırır. Siz,

وَاصْبِرُوا وَ صَابِرُوا وَ رَابِطُوا

yu siper ediniz. Sonra da, medenî-i bittab’ olduğundan ebna-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramağa mükellef olan insanın âmâlini dağıtan fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî karşı çıkar. Siz de,

خَيْرُ النَّاسِ اَنْفَعُهُمْ لِلنَّاسِ 1

olan mücahid-i âlîhimmeti mübarezesine çıkarınız. Sonra başkasının tekâsülünden görenek fırsat bulup, hücum edip belini kırar. Siz de

عَلَى اللّٰهِ لَا غَيْرِهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

olan hısn-ı hasîni himmete melce ediniz. Sonra da acz ve nefsin itimadsızlığından neş’et eden tefviz ve işi birbirine bırakmak olan düşman-ı gaddar geliyor. Himmetin elini tutup oturtturur. Siz de

لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْ 2

olan hakikat-ı şâhika üzerine çıkarınız. Tâ o düşmanın eli o himmetin dâmenine yetişmesin. Sonra Allah’ın vazifesine müdahale etmek olan dinsiz düşman gelir; himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder. Siz de

اِسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ ٭ وَلَا تَتَاَمَّرْ عَلٰى سَيِّدِكَ

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.” el-Aclûnî, Keşfül-Hafâ, 2:463; el- Münâvî, Feyzül-Kadîr, 3:481, no: 4044.
2 : Mâide Sûresi, 5:105.

Hizmet Rehberi

Meşhurdur ki: Bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddid defa mağlub eden Celaleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerası ve etbaı ona demişler: “Sen muzaffer olacaksın, Cenab-ı Hak seni galib edecek.”

O demiş: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmam; muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir.”

Siz de

اِسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ ٭ وَلَا تَتَاَمَّرْ عَلٰى سَيِّدِكَ

olan kâr-aşina ve vazifeşinas olan hakikatı gönderiniz. Tâ onun haddini bildirsin. Sonra umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meyl-ür rahat geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar. Siz de

لَيْسَ لِْ۫لاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰى 1

olan mücahid-i âlîcenabı o cellad-ı sehhara gönderiniz. Evet size meşakkatte büyük rahat var. Zira fıtratı müteheyyic olan insanın rahatı, yalnız sa’y ve cidaldedir.

اِنَّ لَكُمْ فِى الْمَشَقَّةِ الرَّاحَةَ اِنَّ اْلاِنْسَانَ الْمُتَهَيِّجَةَ فِطْرَتُهُ رَاحَتُهُ فِى السَّعْىِ وَ الْجِدَالِ 2

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Necm Sûresi, 53:39.
2 : Üsteki cümle bu Arapça ibarenin tercümesidir

1) Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu Üyesi Ali Demir – Musibetlere karşı tavrımız nasıl olmalıdır?

2) Celal Bayar Üniversitesi Öğr. Gör. Durmuş Ali İnci – Kainatın yıkılıp yeniden yapılması: Kıyamet

3) Prof. Dr. İlyas Üzüm – Kıyamet alametleri ve ahirzaman vukuatları

4) Yeni Asya Gazetesi Eğitimci İlahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene – Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebepleri

5) Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın önetmeni Kazım Güleçyüz – Risale-i Nur’da neşriyat

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.