Risale-i Nur’da neşriyat

Risale-i Nur

Risale-i Nur’da neşriyat

İzmir Yeni Asya Okuyucuları tarafından İzmir Yeni Asya Payamlı Sosyal Tesisleri’nde 25 – 28 Kasım tarihleri arasında “Ege Bölgesi Okuma Programı” tertip edildi.

Programa davet edilen konuklardan Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın önetmeni Kazım Güleçyüz Risale-i Nur Külliyatı’ndan muhtelif yerlerden “Risale-i Nur’da neşriyat” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Lem’alar, Yirmi Sekizinci Lem’a

Ve hakaik-i imaniye ve Kur’âniye ve hâdisât-ı Muhammediye (a.s.m.) ise, ne kadar cüz’î de olsa, en büyük, en küllî bir hadise-i mühimme hükmünde, en küllî bir daire olan Arş-ı Âzamda ve daire-i semâvatta -temsilde hata olmasın- mukadderât-ı kâinatın mânevî ceridelerinde neşrolunuyor gibi, her köşede medar-ı bahis oluyor diye beyan ile beraber, kalb-i Muhammedîden (a.s.m.) tâ daire-i Arşa varıncaya kadar ise, hiçbir cihetle müdahale imkânı olmadığından, semâvâtı dinlemekten başka şeytanların çaresi kalmadığını ifade ile, vahy-i Kur’ânî ve nübüvvet-i Ahmediye (a.s.m.) ne derece yüksek bir derece-i hakkaniyette olduğunu ve hiçbir cihetle hilâf ve yanlış ve hile ile ona yanaşmak mümkün olmadığını, gayet beliğane, belki mucizâne ilân etmek ve göstermektir.

Şualar, Birinci Şuâ

YİRMİ DOKUZUNCU ÂYET: Sûre-i İbrahim’in başında
الۤرٰ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلٰى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ 1 âyetidir. Şu âyetin dört beş cümlesinde dört beş îma var. Mecmuu bir işaret hükmüne geçer.

Birincisi: 2 اِلٰى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ cümlesi ifade eder ki: “Kitab-ı Mübîn vasıtasıyla, on dördüncü asırdaki zulümattan, insanlar biiznillâh Kur’ân’dan gelen bir nura çıkarlar.” Bu meâl ve hususan نُورْ lâfzı, Resâili’n-Nur’a mutabık olduğu gibi, makam-ı cifrîsi şeddeli ن, iki ن olmak üzere bin üç yüz otuz sekiz (1338) veya dokuz (9) ederek, Harb-i Umumî zulümatında telif edilen Resâili’n-Nur’un fâtihası olan İşârâtü’l-İ’câz tefsiri, o zulmetler içindeki zuhuru tarihine tam tamına tevafuku ve âyetteki nur kelimesi, Risale-i Nur’daki Nur lâfzına îma ile bakıyor.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Elif lâm râ. Bu bir kitap ki, insanları Rablerinin izniyle zulümattan çıkarman; kudreti herşeye galip olan ve her türlü hamde lâyık Allah’ın yoluna kavuşturman için onu sana indirdik.” İbrahim Sûresi, 14:1.
2 : “…İnsanları Rablerinin izniyle inkâr karanlıklarından îman nûruna…” İbrahim Sûresi, 14:1.

1 الۤرٰ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلٰى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ içinde 2 اِلٰى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ cümlesine makam-ı cifrîsi sehven “Bin üç yüz otuz dört (1334) ederek Risale-i Nur’un fâtihası olan İşârâtü’l-İ’câz tefsirinin zuhuru ve tab’ı tarihine tevafukla bakar” denilmiş. Halbuki, melfuz harflerinin makamı bin üç yüz otuz dokuz (1339) olup o tefsirin fevkalâde iştiharı ve Dârü’l-Hikmet tarafından ekser müftülere gönderilen nüshalar, müteaddit ve maddî ve mânevî inkılâpların sarsıntılarından vikaye noktasında -çok emâreler ve müftülerin itirafıyla- birer kal’a ve ekser müftülerin ellerinde birer elmas kılıç hükmüne geçmeleri tarihine tevafukla takdirkârâne bakar. Okunmayan iki elif (ا) sayılsa, bin üç yüz kırk bir (1341) edip Risale-i Nur’un mebde’-i zuhuruna tam tamına tevafukla bakar.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Elif lâm râ. Bu bir kitap ki, insanları Rablerinin izniyle zulümattan (karanlıklardan) nura çıkarman için onu sana indirdik.” İbrahim Sûresi, 14:1.
2 : “…İnsanları Rablerinin izniyle inkâr karanlıklarından îman nûruna…” İbrahim Sûresi, 14:1.

Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı

“Darü’l-Hikmet’ten aldığı maaştan miktar-ı zarureti ayırdıktan sonra, mütebakisini bana vererek, ‘Hıfzet!’ derdi. Ben de, bir sene zarfındaki fazla kalmış paraları amcamın bana olan şefkatine; hem malı istihkar etmesine itimaden, haberi olmadan tamamen sarf ettim. Sonra bana dedi ki: ‘Bu para bize helâl değildi, millet malı idi, niçin sarf ettin? Madem ki öyledir, ben de seni vekilharçlıktan azl ile kendimi nasbettim!”

“Bir müddet aradan geçti. Hakaikten on iki telifatını tab ettirmek kalbine geldi. Maaştan toplanan paraları, o telifatların tabına verdi. Yalnız bir iki küçüğü müstesna olmak üzere, diğerlerini etrafa meccanen dağıttı. Niçin sattırmadığını sual ettim. Dedi ki: “Maaştan bana kut-u lâyemut caizdir, fazlası millet malıdır. Bu sûretle millete iade ediyorum.”

Darü’l-Hikmet’teki hizmeti, hep böyle şahsî teşebbüsü ile idi. Çünkü, orada müştereken iş görmek için bazı mâniler görüyordu. Onu tanıyanlar biliyorlar ki, Bediüzzaman kefenini boynuna takmış ve ölümünü göze almıştır. Onun içindir ki, Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de demir gibi dayandı. Ecnebi tesiratı, Darü’l-Hikmet’i kendine âlet edemedi. Yanlış fetvalara karşı pervasızca mücadele etti. İslâmiyete muzır bir cereyan ortaya atıldığı vakit, o cereyanı kırmak için eser neşrederdi.

Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı

Elhak, bundan dokuz sene evvel Onuncu Söz, sekiz yüz nüsha yayılmasıyla, ehl-i dalâletin kalblerindeki inkâr-ı haşri kalblerinde sıkıştırıp lisanına getirmeye meydan vermedi, ağızlarını tıkadı ve harika burhanlarını gözlerine soktu. Evet, Onuncu Söz, haşir gibi bir rükn-ü azîm, imanın etrafında çelikten zırh oldu, ehl-i dalâleti susturdu.

Lem’alar, Yirmi Üçüncü Lem’a

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِى اللهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 1
Şu âyet-i kerime, istifham-ı inkârî ile, “Cenâb-ı Hak hakkında şek olmaz ve olmamalı” demekle, vücud ve vahdâniyet-i İlâhiye bedâhet derecesinde olduğunu gösteriyor.

Şu sırrı izahtan evvel bir ihtar: 1338’de Ankara’ya gittim. İslâm Ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüm. “Eyvah,” dedim. “Bu ejderha imanın erkânına ilişecek!”

O vakit, şu âyet-i kerime bedâhet derecesinde vücud ve vahdâniyeti ifham ettiği cihetle, ondan istimdad edip, o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîmden alınan kuvvetli bir burhanı, Nur’un Arabî risalesinde yazdım. Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tab ettirmiştim. Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar
ve mücmel bir surette o kuvvetli burhan tesirini göstermedi.

Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu. Bilmecburiye, o burhanı Türkçe olarak bir derece beyan edeceğim.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Peygamberleri onlara dedi ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu?” İbrahim Sûresi, 14:10.

Şualar, On Birinci Şuâ, Onuncu Mes’ele

Bu Onuncu Meseleye bir hâtime olarak iki haşiyedir

BİRİNCİSİ

Bundan on iki sene evvel 1 işittim ki, en dehşetli ve muannid bir zındık, Kur’ân’a karşı suikastını, tercümesiyle yapmaya başlamış ve demiş ki: “Kur’ân tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin.” Yani, lüzumsuz tekraratı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plân çevirmiş.

Fakat Risale-in Nur’un cerh edilmez hüccetleri kat’î ispat etmiş ki, Kur’ân’ın hakikî tercümesi kabil değil, ve lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî yerinde Kur’ân’ın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisan muhafaza edemez ve herbir harfi, on adetten bine kadar sevap veren kelimât-ı Kur’âniyenin mu’cizâne ve cemiyetli tabirlerinin yerini, beşerin âdi ve cüz’î tercümeleri tutamaz, onun yerinde camilerde okunmaz diye, Risale-in Nur her tarafta intişarıyla o dehşetli plânı akîm bıraktı. Fakat o zındıktan ders alan münafıklar, yine şeytan hesabına Kur’ân güneşini üflemekle söndürmeye aptal çocuklar gibi ahmakane ve divanecesine çalışmaları hikmetiyle, bana gayet sıkı ve sıkıcı ve sıkıntılı bir hâlette bu Onuncu Mesele yazdırıldı tahmin ediyorum. Başkalarıyla görüşemediğim için hakikat-ı hali bilemiyorum.

1) Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu Üyesi Ali Demir – Musibetlere karşı tavrımız nasıl olmalıdır?

2) Celal Bayar Üniversitesi Öğr. Gör. Durmuş Ali İnci – Kainatın yıkılıp yeniden yapılması: Kıyamet

3) Prof. Dr. İlyas Üzüm – Kıyamet alametleri ve ahirzaman vukuatları

4) Yeni Asya Gazetesi Eğitimci İlahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene – Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebepleri

5) Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın önetmeni Kazım Güleçyüz – Risale-i Nur’da neşriyat

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.