Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan tespitler – 26

Röportaj

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan tespitler – 26

Sunuculuğunu Sertaç Lüser’in yaptığı Bediüzzaman Said Nursi’nin Hayatından Tespitler köşesinde bu hafta Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç, Bediüzzaman Said Nursi’nin İstanbul Hayatına değinmeye devam ediyor. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç; Bediüzzaman’ın hayatından tespitler serisinin yirmi altıncı bölümünde bu hafta;

31 Mart ve Bediüzzaman (Dördüncü gün)

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (87)

Dördüncü Gün (3 Nisan 1325/16 Nisan 1909 Cuma): “31 Mart Vak’ası ile ilgili ilk yazı: ”Kur’ân ve hadis ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki, haklı âmire itaat farzdır.” 1

31 Mart Vak’ası’nın dördüncü günü olan 16 Nisan 1909 Cuma günü Bediüzzaman’ın İkdam’da yazısı vardır. Bu yazı ertesi gün Mizan, Volkan ve Serbestî Gazeteleri’nde de çıkacaktır. İkdam Gazetesi’nin okuyucularına “Şehrimizde bulunan ulemay-ı İslâmiye’den Kürt Hoca demekle meşhur olan Bediüzzaman Said Efendi Hazretleri’nden varid olmuştur.” başlığıyla duyurduğu yazıda Bediüzzaman şöyle demektedir: “Ey şanlı asakir-i muvahhidin! Ve ey bu millet-i mazlumeyi ve mukaddes İslâmiyet’i iki defa büyük vartadan tahlis eden muhteşem kahramanlar! Cemâl ve kemâliniz, intizam ve inzibattır. Bunu da hakkıyla en müşevveş bir zamanda gösterdiniz. Ve hayatınız ve kuvvetiniz, itaattir. Bu meziyet-i mukaddeseyi en ufak âmirinize karşı bile irae ediniz. Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâm’ın namusu artık sizin itaatinize bağlıdır. Sancak ve tevhid-i İlâhî sizin yed-i şecaatinizdedir. Sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattir. Sizin zabitleriniz, müşfik pederlerinizdir…” 2 Yazı bu minval üzere devam etmektedir.

Bediüzzaman’ın 31 Mart ile ilgili yazdığı ilk yazısı

Yukarıda alıntı yaptığımız bu yazı Bediüzzaman’ın 31 Mart Vak’ası başladığından bu yana, Vak’a ile ilgili yazdığı ilk yazıdır. Yazıda göze çarpan ilk şey yazıya “Ey şanlı asakir” şeklinde değil de, “Ey şanlı asakir-i muvahhidin” şeklinde başlanmış olmasıdır. Yazıya böyle başlanmış olması, basit bir tercihten öte, bilinçli yapılmış olmalıdır. Zira isyan eden askerlere Müslümanlar için kullanılan muvahhidin kelimesi ile hitap edilmesi, en başta onlara Müslüman oldukları için İslâmî emirlere uymaları gerektiğini hatırlatmak içindir. Nitekim yazının devamında Bediüzzaman İslâmî kaynakların tamamının âmire itaati farz kıldığını birçok defa söylemektedir. Bu bakımdan Bediüzzaman’ın 31 Mart olayları hakkındaki düşüncelerini ilk defa açıkladığı yazısına, isyan eden askerlere muvahhid diye hitap ederek başlaması; henüz ilk cümlesinde isyandan yana değil, itaatten yana tavır aldığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. Yazının isyan eden askerleri yatıştırmaya yönelik yoğun bir hava barındırdığı görülmektedir. “İslâmiyet’in namusu da o itaatledir; Şeriat-ı Muhammedi’nin (asm) muhafazası da itaatledir.“ gibi hedefe odaklı çarpıcı cümleler de ayrıca dikkat çekmektedir. Bunun dışında yazıdaki bazı sayısal değerler bile tek başlarına değerlendirildiğinde, yazının askerleri yatıştırma amaçlı yazıldığı anlaşılmaktadır. On dokuz cümlelik bu kısa yazı da dokuz kez itaat kelimesi kullanılırken, beş kez de itaatin Allah’ın emri olduğu hatırlatılıyor. Bu yazı için üzerinde durulması gereken bir başka husus da Bediüzzaman’ın bu ve başka yazılarında askerleri övmesidir. Askerlere ısrarla itaati tembih etmesine rağmen arada bir iki cümleyle bile olsa onların bu hareketini övmesinin sebebini Divan-ı Harbi Örfi de açıklayacaktır. Bu açıklama göz önüne alındığında, Bediüzzaman’ın askerleri öven cümlelerini de itaat etmelerini sağlamak için yazdığı anlaşılmaktadır. Bediüzzaman Divan-ı Harb savunmasında “Ben onların hareketini ve şecaatlerini okşadım. Zira, efkâr-ı umûmîyenin yalancı tercümanı olan gazeteler, nazarımıza hareketlerini meşrû göstermişlerdi. Ben de takdirle beraber nasihatimi bir derece tesir ettirdim. İsyanı bir derece bastırdım. Yoksa böyle asan olmazdı.” 3 şeklinde ifade etmiştir.

Anlaşıldığı üzere Bediüzzaman’ın askerin hareketini okşayıp, takdir etmesinin altında yatan sebep; yapmış olduğu itaat nasihatlerinin etkili olmasını sağlamak içindir. Askerlerin salt yaptıklarının yanlış olduğunu, öğütlerinin etkisiz kaldığını, olayların bir başka şahidi olan Antalya Mebusu Hamdi Yazır’ın ve Bediüzzaman’ın önceki teşebbüslerinden de biliyoruz. Dolayısıyla bunun farkında olan Bediüzzaman, nasihatlerinin etkisini göstermesi için isyan eden askerlerin bir derece takdir edilmesi gerektiğini ve daha sonra nasihat edilmesi gerektiğini düşünmüştür. Bu sebeple onların bu hareketini bir iki cümle ile takdir etmiştir. Nitekim Bediüzzaman’ın yazının bütününde asi askerlere defalarca itaati nasihat edip sadece bir iki cümle ile övmesi; onların bu hareketini takdir etme gerekliliğini yerine getirmek için olduğunu gösterir. 4

Bediüzzaman: “Cuma günü sekiz taburu itaate getirdim” 5

16 Nisan Cuma günü Bediüzzaman’ın bu yazısının dışında önemli bir faaliyeti daha vardır. Askerlere konuşma yapmak için Harbiye Nezareti’ne gider. “Harbiye Nezareti’nde ki askerler içine Cuma günü ulema ile beraber gittim. Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur askeri itaate getirdim. Nasihatlerim tesirini sonradan gösterdi.” 6 Bediüzzaman’ın Harbiye Nezareti’ne beraber gittiği ulemânın Cemiyet-i İlmiye’ye mensup âlimler olma ihtimali yüksektir. Zira Cuma günü bir toplantı yapan Cemiyet-i İlmiye kışlalara, donanmaya ve askerî dairelere nasihat heyetleri göndermeyi kararlaştırmış 7 ve bunun için beşer kişiden oluşan heyetler kurulmuştu. Bu heyetlerden birinin de Harbiye Nezareti’ne gittiği biliniyor. Bediüzzaman’ın da Harbiye Nezareti’ne bu heyetle beraber gitmiş olması muhtemeldir.

Hareket Ordusu Çatalca’ya geliyor

“İsyanın dördüncü gününde Hareket Ordusu’nun iki taburunun Çatalca’ya vardığı haberi İstanbul’a yayıldığında ortalığı heyecan kaplar; dükkânlar kapatılır. Hükümet de Hareket Ordusu’nun gelişi karşısında büyük telâş ve endişeye kapılır. Zira bu ordu ile 31 Martçıların karşılaşması İstanbul şehri içinde kanlı çarpışmalara yol açabileceği gibi, bu durumda şehirde bulunan Müslüman olmayan yerli ve yabancıları korumak amacıyla büyük devletlerin İstanbul’a asker çıkarmaları tehlikesini de barındırıyordu.” 8

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri (Makalat), 2020, s. 80.

2- Eski Said Dönemi Eserleri (Makalat), 2020, s. 80; Bu makale, 2 Nisan 1325, Mizan, Sayı: 128; 4 Nisan 1325, Volkan, Sayı: 107, Serbestî, Sayı: 151. sayılarında yayınlanmıştır.

3- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 131.

4- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 52.

5- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 100.

6- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2010, s. 131.

7- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 114.

8- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 112.

31 Mart ve Bediüzzaman (Beşinci ve altıncı gün)

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (88)

Beşinci Gün (4 Nisan 1325/17 Nisan 1909 Cumartesi):

Hareket Ordusu İstanbul’da

Beşinci günün en belirgin özelliği artık İstanbul basınının Çatalca’ya gelmiş olan bazı Hareket Ordusu birliklerinden etkilenerek, askerî ayaklanmayı eleştirmeye başlamış olmasıdır. Bu arada Hurşit Paşa’nın başkanlığında askerî bir nasihat heyeti Çatalca’ya gelen askerî birlikler ile görüşmek üzere 17 Nisan da buraya gelmiştir. 1 31 Mart’ın beşinci günü, ilginç bir gelişme yaşanmış ve farklı fırkalar ‘Heyet-i Müttefika-i Siyasiye’ adı altında bir araya gelerek hazırladıkları şu bildiriyi imzalayıp ilân etmişlerdi: “Memleketimizde bulunan bir cümle siyâsi fırka, cemiyet ve heyetler hâl-i tehlikede bulunan vatan ve Meşrûtiyet’in temin-i selâmeti için kâffe-i ihtilâfatı (bütün ihtilâfları) bertaraf ederek nâm-ı âli-i Osmaniye altında bir cemiyet-i müttefika teşkil etmişlerdir.” 2 Bu bildirinin altına imza atan cemiyetlerden bazıları şunlardır. İttihat ve Terakkî Cemiyeti, Ahrar Fırkası, Kürt Teavün Kulübü, Ermeni Taşnaksütyun, Rum Cemiyet-i Siyasiyesi. 3 Bu bildiriye göre Heyet-i Müttefika’nın birinci görevi, vatanı ve Meşrûtiyeti tehdit eden durumlara karşı cemiyetler arasındaki tartışmalar ve çekişmeler unutularak birlikte ve elbirliği ile Meşrûtiyet’in bekasını korumaktır. 31 Mart sürecinde sükûnetin, barışın ve birbirine muhalif olan grupların arasında uzlaşmanın tekrar sağlanması noktasında önemli olan bu heyet çalışmalarına başlamıştı. Heyet-i Müttefika’nın kuruluşunun ertesi günü Bediüzzaman, bu oluşumu zımnen destekleyen bir yazı kaleme alacaktır. 4 Ayrıca 17 Nisan günü Mizan, Volkan, Serbestî de Bediüzzaman’ın önceki gün ikdam da çıkmış olan ‘Ey şanlı Asâkir-i Muvahhidin’ cümlesi ile başlayan yazısı yayınlanır.

Altıncı Gün (5 Nisan 1325/18 Nisan 1909 Pazar): “Tarih-i âlem serâpâ şahadet ediyor ki, asker neferatının siyasete müdahaleleri, devletçe ve milletçe müthiş zararları intaç etmiştir.” 5

18 Nisan’da büyük devletlerden gelebilecek tehlikenin büyüdüğünü anlayan Hareket Ordusu Kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa, İstanbul’daki elçiliklere telgraflar çekerek Hareket Ordusu’nun Meşrûtiyeti güçlendirmek için geldiğini, elçilerin ve bütün yabancıların can ve mallarının saldırılardan korunacağını ve İstanbul’da asayişin bozulmasına izin vermeyeceklerini temin ediyordu. 6

Bediüzzaman’ın gazetelerde çıkan yazıları

Bediüzzaman’ın Mizan Gazetesi’nde iki, Serbestî’de bir yazısı vardır. Mizan’daki yazılardan biri “Ey Asakir-i Muvahhidin” diğeri “Cemiyetlere İhtâr-ı Mühim” başlığı ile yayınlandı. Serbestî’deki yazının başlığı ise “Asker Kardeşlerime”dir. Bediüzzaman isyanın dördüncü günü, 31 Mart Vak’ası ile ilgili yazmış olduğu ilk yazısındaki (16 Nisan’da İkdam’da, 17 Nisan’da Volkan’da, Mizan ve Serbestî’de çıkan yazı) itaat vurgusuna Mizan’da çıkan yazısında da devam ettiği görülmektedir. Yine muvahhidin vurgusu ile başlayan yazının daha ilk cümlesinde yöneticilere itaatin Hazret-i Peygamberin (asm) emri olduğu söyleniyor. İkinci cümledeki “Ulu’l emriniz, üstadınız zabitlerinizdir.” 7 sözleriyle Bediüzzaman, askerin isyan etmiş olduğu subaylara karşı itaat etmelerinin farz olduğunu belirtiyor. Sözlerinin devamında da askerlerden bazı subayların kıymetsiz olan yanlış hareketlerinden dolayı itaate zarar vermemelerini istiyor. Bu yazısında Bediüzzaman’ın ikinci gündemi Ordu’nun siyasete karışması meselesidir. 1906 yılında 3. Ordu’da bulunan Subaylar, Selânik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne katılmışlar ve daha sonra bu cemiyet 1907’de İttihat ve Terakkî Cemiyeti ile birleşmişti. 1908 yılında harekete geçip Meşrûtiyet’in ilânına vesile olan Mektepli Subaylar daha sonra asıl işleri olan askerlik görevine dönmemiş, günlük siyasete müdahil olarak 31 Mart’ın patlak vermesinde önemli rol oynamışlardır. Bundan yakınan Bediüzzaman, tarih boyunca ordunun siyasete karışmasının devletçe, milletçe müthiş zararlarla sonuçlandığını dolayısıyla bundan kaçınması gerektiğini ifade ediyor. Bediüzzaman Serbestî’de de çıkan yazısının önemli bir kısmını da Ordu’nun siyasete müdahil olmasına ayırmıştır.

Bediüzzaman askerlere hitap ediyor

“Ey Asakir-i muvahhidîn! Şeriat namına size söylüyorum ki, İslâmiyet’in ruh-i kuvveti ordudur. Ve ordunun da ruhu ve müfekkiresi mektepli zabitlerdir. Bunlara ilişmek hayat-ı millete ve devlete cinayet etmektir…” 8

Bu yazısında Bediüzzaman ordu-siyaset ilişkisinin dışında alaylı-mektepli çatışmasına da değinmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi İttihat ve Terakkî Cemiyeti Ordu’dan alaylı subayların büyük kısmını tasfiye etmişti. 31 Mart Vak’ası’nın en önemli sebeplerinden olan bu olaydan dolayı isyan çıktığı sırada askerler, rastladıkları mektepli subayları öldürmeye kalkmışlardı. Hatta bazen işi harbiyeli (mektepli) subay avından çok, subay olsun olmasın sadece mektepli avına çevirenler de olmuştu. 9 Bu yüzden bu yazısında Bediüzzaman, mektepli subayların önemini askerlere anlatmaya çalışmaktadır. “Şeriat namına size söylüyorum ki, İslâmiyet’in ruh-i kuvveti ordudur. Ve ordunun da ruhu ve müfekkiresi mektepli zabitlerdir. Bunlara ilişmek hayat-ı millete ve devlete cinayet etmektir.” 10 diye sözlerine başladığı yazısının yarısında mektepli subayların önemini anlatmaktadır. Alaylı-mektepli çatışmasında alaylılar 31 Mart öncesi mağduru, mektepliler de isyan sırasındaki saldırılardan dolayı 31 Mart dönemi mağdurudurlar. Dolayısıyla alaylı-mektepli çekişmesinde ortam oldukça hassastır. Bu yüzden alaylı askerler Bediüzzaman’a bu yazısından dolayı tepki göstermiş olacak ki, Bediüzzaman iki gün sonra bu konudan dolayı kendisini yanlış anlayanlar için bir yazı kaleme alacaktır. Mizan Gazetesi’nde çıkan “Cemiyetlere İhtar-ı Mühim” başlıklı yazıda ise Bediüzzaman, insanlar arasındaki irfan seviyesinin bir olmadığından dolayı böyle bir zeminde fırkalar arasında husûmetin oluşacağını, bundan dolayı da siyasete karışan cemiyetlerin ya birleşmesini, ya da hepsinin lağvedilmesi gerektiğini söylemektedir. Görüşleri itibariyle Bediüzzaman’ın bu yazısında bir önceki gün birçok fırka ve cemiyetin birleşmiş olduğu Heyet-i Müttefika’yı desteklediği söylenebilir. 11

Dipnotlar:

1- Necmettin Alkan, Selânik İstanbul’a Karşı, s. 229.

2- İkdam, 21 Nisan 1909 (8 Nisan 1325), Nadi, İhtilâl ve İnkılâb-ı Osmani, s. 75.

3- agy.

4- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 54.

5- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 102.

6- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 139.

7- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 101-102 (4 Nisan 1325, Mizan, Sayı: 129).

8- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 105 (5 Nisan 1325, Serbestî, Sayı: 152).

9- Mustafa Müftüoğlu, İstanbul’a Yürüyen Ordu 31 Mart Olayı’nın Perde Arkası, s. 50.

10- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 105 (5 Nisan 1325, Serbestî, Sayı: 152).

11- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 58.

31 Mart ve Bediüzzaman (Yedinci ve Sekizinci Gün)

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler-89

Yedinci Gün (6 Nisan 1325/ 19 Nisan 1909 Pazartesi):

Üçüncü Orduya Çekilen telgraf

19 Nisan’da çıkan Volkan Gazetesi’nde eski heyecanlı yazılar kalmamıştı. Derviş Vahdetî, zamanın “buhranlı” oluşundan söz ediyordu.1 Yeni kurulan hükümet henüz güvenoyu almamıştı. Meclis’te yeni durumda en iyi işin güvenoyu vermemek olduğu düşünülüyordu. Çünkü, güvenoyu verilmiş olsa, İttihat ve Terakki’ye karşı çıkılmış olacak; güvensizlik oyu ise, Hareket Ordusu İstanbul’a hâkim olmadan anlamsızdı. İşte bu yönden durumun dondurulması, yani Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almadan göreve devam etmesi hem Meclisin, hem de İttihat ve Terakki’nin işine geliyordu. O gece Tevfik, Edhem, Nazım, ve Memduh Paşalar, Hareket Ordusu’nun etkisini üzerlerinde hissettiklerinden istifa ettiler, ama istifaları kabul olunmadı. Bu arada Miralay Hasan İzzet, Kaymakam Selahaddin ve Cemal Beyler, 3. Ordu kumandanlığına bir telgraf rapor çektiler. Bu raporla, isyancı askerlerin Hareket Ordusu’na katılan askerlere karşı koymaması amaçlanıyordu. Raporun dikkati çeken yönlerinden biri de, Abdülhamid aleyhinde belirli bir tutumun yokluğudur. Onun tahttan indirilmesi veya doğrudan doğruya suçlanması söz konusu değildir.2

Hareket Ordusu’nun beyannâmesi

19 Nisan’da Hareket Ordusu Yeşilköy’e ulaşmış ve burayı işgal etmişti. Hüseyin Hüsnü Paşa buradan biri Erkan-ı Harbiye-i Umûmiye Riyaseti’ne, diğeri de İstanbul halkına olmak üzere iki beyanname göndermiştir.3 Yani Hareket Ordusu, Hüseyin Hüsnü Paşa’nın ağzıyla resmen konuşmuştur. İstanbul halkına yazılan beyannameye göre, bütün Âlem-i İslâm’ın lânetlediği 31 Mart ayaklanmasının amacı, istibdada dönmekti. Hareket Ordusu’nun amacı Meşrûtiyeti güçlendirmek, vatan ve millet hainlerine son ve kat’i bir ders-i intibah vermekti.

Mazlum ahalinin, tarafsız askerlerin, saygıdeğer ulemanın, mebusların, elçiler ve yabancıların bir şeyden korkmamaları gerekiyordu. Ama ayaklanmanın failleri, kışkırtıcılar ve yardımcıları hesap vermeye çağrılacaklardı.4

Sekizinci Gün (7 Nisan 1325/20 Nisan 1909 Salı):

Bediüzzaman’ın gazetelerde yazdığı son yazılar

Sekizinci günde Bediüzzaman’ın Volkan’da üç, Serbestî’de bir yazısı vardır. Bu yazılar Bediüzzaman’ın 31 Mart sürecinde yazdığı son yazılardır. 31 Mart’ın sekizinci gününde Volkan Gazetesi’nin en son sayısı çıktı. Bu nüshada Derviş Vahdetî’nin ve Bediüzzaman’ın yazıları vardı. Vahdetî’nin yazısı veda üslûbuyla yazılmıştı. Hükümetin aleyhe döndüğü Volkan’ın çıkması halinde kendilerine yapılan suçlamaları cevaplandıracaklarını, ancak gazete kapanırsa, hukukunu müdafaa edemeyeceğini belirtiyordu. Gazetenin kapatılması halinde yapılacakları da yazıyor. İttihad-ı Muhammedî’nin her yerde gelişerek büyümesi gerektiğini yazıyor; ayrıca hükümeti ve Ahmet Rıza’yı tehdit etmekten de geri durmuyordu. Eğer hayatta kalırsa onlarla hesaplaşacağını belirtiyordu. Bu nüshada Bediüzzaman’ın da yazısı vardı. Bu yazılar, daha önce başka gazetelerde yayınlanmış olan, “Asakire Hitap”, “Cemiyetlere İhtar-ı Mühim” ve “Saday-ı Vicdan”dı.5 “Asakire hitap” başlığını taşıyan yazı, askerlerin subaylarına itaat etmelerini tavsiye ediyordu. Onlar iki müthiş istibdadı -yani Abdülhamid istibdadı ile İttihat ve Terakki istibdadını- “def’aten” öldürmekle şerîatın iki mu’cizesini göstermişlerdi. Ama siyasete karışılmamalıydı. Bediüzzaman “Tarih bize gösteriyordu ki, asker neferatının siyasete müdahaleleri devletçe milletçe müthiş zararları netice vermiştir.”6 diyordu. İkinci yazı, yedinci gün Mizan’da gördüğümüz “Cemiyetlere İhtar-ı Mühim” adlı yazıydı. Bu yazıda cemiyetlerin husûmete zemin hazırladığı belirtiliyor, buna sebep olarak da “seviye-i irfan”ın düşük olması gösteriliyordu.7 Bediüzzaman’a ait üçüncü yazı Said-i Kürdi imzasını taşıyordu. Bu yazıda da İttihad-ı Muhammedî isminin, tahdidi kabul etmeyeceği anlatılıyordu. Bütün fırkalar hadim-i şeriat unvanını taşıması gerektiği yazılıyordu.8 Ayrıca, Serbestî’de yer alan “Umum zabitlerimize” başlıklı bir yazıda zabitler konusundaki düşüncelerinin yanlış anlaşılmalara sebep olduğunu belirterek, zabitlerin de hürmete lâyık insanlar olduğunu belirtiyordu.9 Bir gün önce Serbestî’de yayınlanan yazı zabitlerin siyasete girmesinin zararlarına değiniliyordu. Bu yazı o günkü İstanbul şartlarında büyük makes bulmuş olmalı ki, bugün yanlış anlamaları tashih eden bir yazı yayınlandı.

Bu yazıda mektepli zabitlerin de muhterem insanlar olduklarından bahsediliyor; önceki yazıda mektepli zabitleri hakir gören bir anlam çıkarılamayacağını belirtiyordu.

Mahmut Şevket Paşa’nın hükümete gönderdiği telgraf

Sekizinci gün Mahmut Şevket Paşa hükümete bir telgraf gönderdi. Paşa bu telgrafında amaçlarını şöyle açıklıyordu:

1) Meşrûtiyet aleyhindeki ayaklanmadan ötürü İstanbul’un bozulmuş olan asayişini sağlamak,

2) Fesat ve hainlerin aldattığı askeri itaat altına almak,

3) Ayaklanmaya sebep olanları, düzenleyenleri ve olayda rol oynamış olanları ortaya çıkarıp kanuna göre cezalandırmak,

4) Meşrûtiyetin bir daha böyle tehlikelere girmemesini sağlayacak tedbirler almak.10

Mahmut Şevket Paşa, bu amaçlarına ulaşabilmek için alınması gereken tedbirleri de sayarak, bu tedbirlerin alınmaması halinde meydana geleceklerden hükümetin sorumlu olacağını belirtiyordu. İstediği şeyler de, isyana karışan askerler Rumeli’de tutulacak, İstanbul’da sıkıyönetim ilân edilecek, Mebusan Meclis’i Anayasaya uygun olarak toplanacak, başkan ve kabine seçilecek, meclis matbuat, dernek, miting gibi konularda yeni kanunlar yapacak, padişah Meşrûtiyete uydukça yerinde kalacaktı.11 Bugün milletvekilleri Hareket Ordusu’nun toplandığı Ayestefanos’a gitti. Orada Ahmet Rıza meclis başkanı seçildi. Böylece vekiller, 31 Mart olayına karşı olduklarını gösterdiler. Cemiyet-i ilmiye bir bildiri daha yayınladı. Bu bildiride, “Şeriat bilmenin, istemenin yolu vardır. Şeriat isteriz diye memleketi ihtilâle mi verirler? Vatanımız devr-i istibdadın sademat-ı tahribiyle pek hasta düşmüştür.” diyorlardı. Serbestî Gazetesi’nde Hareket Ordusunun İstanbul’a nasıl gireceği anlatılıyordu.12

Dipnotlar:

1- Vahdeti, “Enzar-ı Umumiyeye”, Volkan, 19 Nisan 1909.

2- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, İstanbul, 1994, s. 163.

3- Ali Cevdet Bey, İkinci Meşrûtiyet’in İlânı ve Otuz Bir Mart Hadisesi,137-141; Yunus Nadi, İhtilal ve İnkılab-ı Osmanî, s. 146-151.

4- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 58..

5- Bediüzzaman Said-i Kürdi, Volkan, 20 Nisan 1909.

6- Bediüzzaman Said-i Kürdi, “Asakire Hitap”, Volkan, 20 Nisan 1909.

7- Bediüzzaman Said-i Kürdi, “Cemiyetlere İhtar-ı Mühim”, Volkan, 20 Nisan 1909.

8- Bediüzzaman Said-i Kürdi, “Saday-ı Vicdan”, Volkan, 20 Nisan 1909.

9- 7 Nisan 1325/20 Nisan 1909 tarihli Serbestî’de yer alan yazı.

10- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, İstanbul, 1994, s. 170.

11- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, İstanbul, 1994, s. 171, 72.

12- Serbesti, 20 Nisan 1909/7 Nisan 1325.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.