Rüyada bir hitabe – 8
Sunuculuğunu Eğitimci İlahiyatçı Hüseyin Can’ın yaptığı Takvim Yaprağı isimli Röportajlar köşesinin 8. Bölümünde bu haftaki konuğumuz Yeni Asya Gazetesi Eğitimci İlahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene oldu.
Sayın Kösmene ile Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sünuhat isimli eserden Rüyada Bir Hitabe isimli bölümden okumalar yaptık.
EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.
- Aynı gün pür-ümit başka ve dünyevi bir meclise gittim
- Dünyeviler dediler: Neden siyasete karışmıyorsun?
- Şeytan’ın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım
- İstanbul siyaseti, İspanyol gibi bir hastalıktır
- Fikri hezeyanlaştırır. Müteharrik-i bizzat değiliz
- Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz
- Gelen cereyan ya menfi veya müsbettir
- Dinsizliği görmüyor musun? Din namına meydana çıkmak lazım
- Muharrik-i aşk-ı İslamiyet ve hamiyeti diniye
- Hata etse, ma’fuvdur. İsabet etse mes’uldür
- Kim fasığı, mütedeyyine tercih etse
- Dine aleyhtarlık meyli ile nazardan düşürmek
- Kur’an’ı kendi nefsi için sevmek
- Vazife-i diniyelerini ihtar etmekle dine hizmet olur
- Din dahilde menfi tarzda istimal edilmez
- İttihad’a muarızdın. Neden sükût ediyorsun?
- Tokadımı, antranik ile Enver’e, Venizelos ile Said Halim’e vurmam
Sünûhat
Aynı gün, pür-ümit, başka ve dünyevî bir meclise gittim.
Dünyevîler dediler: “Neden geldin geleli siyasete karışmıyorsun? ”
Dedim: 1 اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَة
“Evet, İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim ile telkin eder, biz kendimizden hayal edip, asammâne tahribimizde eser-i telkini icra ederiz.
“Madem ki menba Avrupa’dadır. Gelen cereyan ya menfî veya müspettir. Menfîye kapılan harf gibi: 2 دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فِى نَفْسِ غَيْرِهِ yahut 3 لاَيَدُلُّ عَلٰى مَعْنًى فِى نَفْسِهِ tarif edilir. Demek bütün harekâtı, bizzat hariç hesabına geçer. Çünkü iradesi hükümsüzdür. Hulûs-u niyeti fayda vermez. Bahusus, menfî iki cihet-i zaafla hariç cereyanın kuvvetine bir âlet-i laya’kıl olur.
“Diğer müspet cereyan ise ki, dahilden muvafık şeklini giyer. İsim gibi
4 دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فِى نَفْسِهِ ’dir. Hareketi kendinedir. Tebei haricedir. Lâzım-ı mezhep, mezhep olmadığından, belki muahez değil. Bahusus iki cihetle kuvveti, hariç cereyanın müspet ve zaafına inzimam etse, harici kendine âlet-i lâyeş’ur edebilir.”
Dediler: “Dinsizliği görmüyor musun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım.”
Dedim: “Evet, lâzımdır. Fakat kat’î bir şart ile ki, muharrik, aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hatâ da etse, belki ma’fuvdur. İkincisi isabet de etse, mes’uldür.”
Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.
2 : Mânâsı kendisinden başkasına delâlet eder.
3 : Mânâsı kendisine delâlet etmez.
4 : Mânâsı kendisine delâlet eder.
Denildi: “Nasıl anlarız?”
Dedim: “Kim fasık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, sû-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mâl-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.
“Meselâ, iki adam dövüşürler. Biri, zayıf düşeceğini hissederken, elindeki Kur’ân’ı kavîye uzatmakla himayesini davet edip, kavî bir ele vermek lâzımdır. Ta beraber çamura düşmesin, Kur’ân’a muhabbetini, hürmetini göstersin, Kur’ân’ı, Kur’ân olduğu için sevsin. Eğer kavînin karşısına siper etse, himayet damarını tahrik etmeye bedel, hiddetini celb eder. Kur’ân’ı kavî bir hâdimden mahrum bırakmakla, zayıf bir elde beraber yere düşerse, o Kur’ân’ı kendi nefsi için sever demektir.
“Evet, dine imale etmek ve iltizama teşvik etmek ve vazife-i diniyelerini ihtar etmekle dine hizmet olur. Yoksa “Dinsizsiniz” dese, onları tecavüze sevk etmektir. Din dahilde menfi tarzda istimal edilmez. Otuz sene halife olan bir zât, menfi siyaset namına istifade edildi zannıyla şeriata gelen tecavüzü gördünüz. Acaba şimdiki menfi siyasetçilerin fetvâlarından istifade edecek kimdir, bilir misin? Bence İslâmın en şedit hasmıdır ki, hançerini İslâmın ciğerine saplamıştır.”
Dediler: “İttihada şedit bir muarızdın. Neden şimdi sükût ediyorsun?”
Dedim: “Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azim ve sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatıdır. Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.”
İlk yorumu siz yazın