Kainat kitabında teâvün, tesânüd, tecâvüb ve teânuk sırları

Seminer

Kainat kitabında teâvün, tesânüd, tecâvüb ve teânuk sırları

Risale-i Nur’dan Seminerler Köşemizin bu haftaki konuğu Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Uzun oldu.

Prof. Dr. Hüseyin Uzun ile Risale-i Nur Külliyatı’nda Âyetü’l-Kübra Risalesi Rehberliğinde Kainat Kitabı’nda Teavün, Tesanüd, Tecavüb, ve Teanuk Sırları” konulu bir seminer icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Programda

  • Kâinat kitabındaki her bir varlık, Allah’ın birer tekvini ayetleridir
  • Kâinat kitabındaki her bir varlık üzerinde, tevhid mühürleri vardır.
  • Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğine şahitlik eden pek çok sıfatlar vardır
  • Teâvün, tesânüd, tecâvüb ve teânuk sikkeleri
  • Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğine şahitlik eden pek çok sıfatlar vardır
  • Ayetü’l-Kübra Risalesi nasıl bir eserdir?
  • Kainat Kitabında teavün sırları
  • Kainat Kitabında tesanüd sırları
  • Kainat Kitabında tecavüb sırları
  • Kainat Kitabında teanuk sırları
  • Kainat Kitabından afaki tevhid delili: Ağaçlar
  • Kainat Kitabından enfüsi tevhid delili: Gözyaşı

Âyetü’l – Kübra Risalesi Rehberliğinde

KÂİNAT KİTABINDA TEÂVÜN, TESÂNÜD, TECÂVÜB ve TEÂNUK SIRLARI

Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiç birşey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin; lâkin siz onların tesbihini anlamazsınız. Şüphesiz ki O Halim’dir, ceza vermekte acele etmez; Gafur’dur, günahları çokça bağışlar.” (İsra Suresi, 44)

“Şüphesiz ki akleden bir topluluk için bunda ayetler vardır.” (Nahl, 12)

Kâinat kitabındaki her bir varlık, Allah’ın birer tekvini ayetleridir

  • İnsanlara yol gösterici Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim, Cenab-ı Hakkın kelam sıfatının bir tecellisidir.
  • Kâinat ise Allah’ın İrade sıfatının tecellisine mazhar olan diğer bir kitabıdır. Yani “kâinat kitabıdır”.
  • Kur’an’da anlatılan hakikatlerin örneklerini veya nazirelerini ise kâinat kitabında müşahede ediyoruz.
  • Demek ki kâinat kitabındaki her bir varlık, aslında Allah’ın birer ayetleri hükmündedir. Bu ayetlere tekvini ayetler adı verilir.

Kâinat kitabındaki her bir varlık üzerinde, tevhid mühürleri vardır.

  • Her varlığın kendine mahsus özellikleri, fiziksel veya kimyasal sistemleri, biyolojik yapısı veya icra ettiği vazifeleri ve kâinatta var olan kanunlar incelendiğinde, her biri Allah’ın varlık ve birliğine birer delil oldukları ve kendi lisan-ı halleriyle bu hakikati ilan ettikleri anlaşılacaktır.
  • Her bir varlık üzerinde, tevhid mühürleri görülecektir. Kâinat kitabı üzerinde Allah’ın varlık, birlik, esma ve sıfatlarına işaret eden sayısız deliller tespit edilecektir.
  • Mevcudatın harika düzeni, mükemmel işleyişi, ziynetli ve sanatlı yaratılışı ve her bir varlığın bir sistemin parçası olarak iş görmeleri, Allah’ın varlık ve birliğine işaret eden hâtemlerinden başka bir şey değildir.

Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğine şahitlik eden pek çok sıfatlar vardır

  • Bediüzzaman Hazretleri, kâinat kitabı üzerinde Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğine şahitlik eden pek çok farklı sıfatların müşahede edildiğini şu şekilde nazarlara sunar:
    “Kâinat terkiplerindeki intizam, cereyan-ı ahvaldeki nizam (kanun ve sistemlerin işleyişindeki mükemmel düzen), suretlerdeki garabet (şekillerdeki, görünüşlerdeki şaşırtıcı özellikler), nakışlarındaki ziynet (nakışlardaki süsler), yüksek hikmetler, eşyadaki muhalefet ve mümaselet (varlıkların faklı ve benzer özelliklere sahip olmaları), câmidattaki muavenet (cansız varlıkların yardımlaşması), birbirinden uzak olan şeylerdeki tesanüd, hikmet-i âmme, inayet-i tâmme, rahmet-i vâsia, rızk-ı âmm, hayatlar, tasarruf, tahvil, tağyir, tanzim, imkân, hudus, ihtiyaç, zaaf, mevt, cehil, ibadet, tesbihat, daavat (dualar) ve hâkezâ, pek çok sıfatlar lisanlarıyla Hâlık-ı Kadîm-i Kadîrin vücub ve vücuduna ve evsaf-ı kemaliyesine şehadet ettikleri gibi; Esmâ-i Hüsnâyı tilâvet ederek, Cenab-ı Hakka tesbih ve Kur’ân-ı Hakîmi tefsir ve Resul-i Ekremin (asm) ihbaratını tasdik ediyorlar.” (Mesnevi-i Nuriye, Katre, Yeni Asya Neşriyat, s. 90)

Teâvün, tesânüd, tecâvüb ve teânuk sikkeleri

  • Cenab-ı Hakkın Ferd isminin bir tecellisi olarak kâinatın heyet-i mecmuasına yerleştirdiği bu sıfatlardan ve düsturlardan önde gelen birkaç tanesi de “Kâinatın mevcudâtında ve envâlarında görünen ve bir Sikke-i Kübrâ-yı Ehadiyet olan teâvün, tesânüd, tecâvüb ve teânuk sikkesidir.”
  • Kâinat kitabı vasıtasıyla, “Kur’ân’ın kalblerde yerleştirmek istediği hakíkí tevhîd inancının” bu dört hakikat çemberinde toplandığına şahit oluyoruz.

Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğine şahitlik eden pek çok sıfatlar vardır

“Kâinâtta sâbit olan teâvün, tesânüd, tecâvüb ve teânuk hakíkatı, sırr-ı tevhîdi isbât eder; bütün mevcûdâtın bir tek elden sudûr ettiğini ve bir tek Zât’ın hesâbına çalıştıklarını akıl gözüne gösterir.”

  • Ayetü’l-Kübra penceresinden bakılarak hazırlanan bu çalışmada, tevhidi bir bakış açısının nasıl olması gerektiği nazarlara sunulmuştur.
  • “Kâinatın heyet-i mecmuasındaki teâvün (birbiriyle yardımlaşan), tesanüd (birbiriyle dayanışma halinde olan), teânuk (birbirleriyle kenetlenen ve kucaklaşan), tecâvübden (birbirinin ihtiyacına cevap vermekten) tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyeti” (Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 255) gösteren bu dört hakikate bakan tevhid delilleri ve sırları ele alınmıştır.

AYETÜ’L-KÜBRA RİSALESİ NASIL BİR ESERDİR?

Ayetü’l – Kübra risalesi, Kur’an ayetlerinin miftahıyla kâinat kitabı üzerindeki tevhid hazinelerini açan ve Kur’an ayetlerinin nasıl okunması gerektiğini öğreten tefsir-i Kur’andır.
“Şüphesiz ki akleden bir topluluk için bunda ayetler vardır.” (Nahl Suresi, 12) ayetinin hakikatini, kâinat kitabında okutturuyor.
Cenab-ı Hak İsra Suresi 44. ayetinde şöyle buyuruyor: “Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin; lâkin siz onların tesbihini anlamazsınız. Şüphesiz ki O Halim’dir, ceza vermekte acele etmez; Gafur’dur, günahları çokça bağışlar.”
Ayetü’l – Kübra risalesi, İsra suresi 44 ve benzeri ayetlerin nuruyla kâinat kitabına baktıran ve mahlûkatın zikirlerini bizlere işittiren bir eserdir.
İsra suresi 44. ayette her mahlûkatın Allah’ı tesbih etmesi rağmen, bizlerin ise bu tesbihleri anlamakta zorluk çekeceğimiz, belki de maddi kulağımızla işitemeyeceğimiz, gözümüzle göremeyeceğimiz beyan ediliyor.
İşte Ayetü’l – Kübra risalesi, her bir mahlûkatın kendine mahsus mükemmel biyolojik yapısının, mekanizmasının, sisteminin, özelliklerinin, düzeninin, dengesinin, yardımlaşma ve haberleşme ağının, sanatlı ve süslü olmasının, harika iş görmesinin aslında Allah’ın varlık ve birliğini, Esma-i İlahiyesini gösteren birer zikir, yani birer delil olduğunu misallerle ispat eden bir tefsirdir.

  • Âyetü’l – Kübra risalesi, kâinat kitabını tevhid nazarıyla mütalaa eden bir rehberdir.
  • Âyetü’l – Kübra risalesi, marifet, muhabbet ve ibadet hakikatlerini ihtiva eden tefekkür anlayışıyla kâinat kitabını analiz ederek, insanın manevi inkişafına vesile olan bir tefekkür hazinesidir.
  • Ayetü’l – Kübra risalesi, kâinat kitabında mevcut olan her bir fen ilminin Allah’ın bir ismine dayandığını gösteren Esma-i İlahiye’nin talim edildiği bir ders kitabı mahiyetinde bir eserdir. Fen ilimlerinde ne kadar terakki edilirse, Esma-i İlahiye’nin anlaşılmasına, okunmasına ve Yaratıcımızın da tanınmasına o kadar çok katkı sağlanacaktır.
  • Âyetü’l – Kübra, Cenab-ı Hakkın en büyük ayetlerinden biri olan kâinattan Halıkını sorarak, her tarafını tefekkür gözlüğüyle baktırarak insan yolcusunu gezdiren bir yol göstericidir.
  • Ayetü’l – Kübra, imanı olmayana iman kazandıran, taklidi imanı olanın imanını tahkike çıkartan, marifetullah, muhabbetullah, lezzet-ı ruhaniye adlı manevi kemalat basamaklarından çıkartarak kâmil bir insan mertebesine ulaştıran bir eserdir. Bediüzzaman Hazretleri bu eser için “Vâcibü’l-Vücudun mevcudiyetini ve vahdâniyetini güneş zuhurunda ve gündüz kat’iyetinde ispat ediyor. Sarsılmaz bir iman isteyen ve dinsiz anarşistliğe karşı kırılmaz bir kılıç arayanlar, Âyetü’l-Kübrâ’ya müracaat etsinler.” diyor.
  • Ayetü’l – Kübra, Asâ-yı Mûsâ gibi, dalâletin ve şirkin sihirlerini iptal edecek etkiye sahip bir eserdir.
  • Ayetü’l – Kübra, Kâinatta hangi varlık olursa olsun her birinde Allah’ın varlık ve birliğine delillerin var olduğunu gözlere apaçık gösteren bir anahtar, bir dürbün mahiyetinde bir eserdir.
  • Ayetü’l – Kübra, Hazret-i Ali (ra)’ye “Ey Mevlâm! Âyetü’l-Kübrâ hürmetine, beni bütün sıkıntılardan kurtar.” (Şualar, Yeni Asya Neşriyat, s. 945) şeklinde dua ettiren ve manevi karanlıkların dağılmasına vesile olacağı asırlar öncesinden müjdelenen bir eserdir.
  • Ayetü’l – Kübra, “Yaratan Rabbinin adıyla oku” (Alak Suresi, 1) ayetinin tevhidi bakış açısıyla kâinatı manay-ı harfiyle nasıl okunabileceğini öğreten bir risaledir.
  • Ayetü’l – Kübra, Rabbimizi bize tarif eden kainat kitabı, Hatemü’l-Enbiya olan Hz. Muhammed Aleyhissalatü Vesselam ve Kur’an-ı Azimüşşan olmak üzere üç külli muarrifin, aklı ikna eden ve toplumun her kesiminin istifade edebileceği bir üslupla yazılan, Allah’ın varlık ve birliğine mevcudatın nasıl birer delil olduklarını izah eden bir rehberdir.
  • Ayetü’l – Kübra, Allah’ın varlığına inanmayanların “Görülmeyen şey yoktur” anlayışını yıkan ve Allah’ın varlık ve birliğini aklı ikna edici mukni delillerle ıspat eden bir eserdir.
  • Ayetü’l – Kübra, “Şu kâinât denilen âlem-i ekber (en büyük âlem) ve insan denilen onun misâl-i musağğarı (küçük bir nümûnesi) olan âlem-i asğar (küçük âlem), kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkî ve enfüsî vahdâniyet delâilini gösteren” (Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s. 391) bir eserdir. Bizlere kâinat kitabının âfâkî ve enfüsî delillerinin nasıl okunması gerektiğinin bir metodolojisini gösteriyor ve tevhidi bir bakış açısını kazandırıyor.

KÂİNAT KİTABINDA TEÂVÜN SIRRI

Teâvün, “yardımlaşmak, birbirine muavenet etmek” demektir. Teâvün düsturu, Kâinat kitabı içindeki zerreden tutunda insana, hayvana, bitkiye, gök cisimlerine kadar her bir varlığın arasında var olan bir hakikattir. Toprağın yardımına bulutların koşması, bulutların yardımına su havzalarının koşması, hayvanların yardımına bitkilerin koşması, insanların yardımına havanın koşması, meyvenin olgunlaşmasına güneşin koşması gibi çeşit çeşit yardımlaşma örneklerine şahit oluruz. Kâinat kitabının neresine bakarsanız bakınız bu teavün sırrının hakikatlerini ve yardımlaşmanın hikmetlerini göreceksiniz.
“Evet, şems ve kamerden, gece ve gündüzden, kış ve yazdan tut, ta nebatat hayvanların imdadına, hayvanlar, insanların imdadına, zerrat-ı gıdaiye semeratın imdadına, mevadd-ı taamiye, hüceyrat-ı bedenin imdadına koşup gelmelerine kadar câri olan düstur-u teavünle bütün mevcudat, Kerîm bir Mürebbinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyorlar.” (Nurun İlk Kapısı, Dokuzuncu Lem’a, s. 97)
Bediüzzaman, kâinat kitabı üstünde Vahdet mühürlerinin nasıl görülebileceği ve Kerîm bir Mürebbinin emriyle nasıl hareket ettiklerini gösteren teavün sırrı ile ilgili şu izahı yapar:
“Bu mütemadiyen çalkanan inkılâplar ve tahavvülâtlar içinde vücudunu ve hizmetini ve zîhayat ise hayatını muhafazaya ve vazifesini yerine getirmeye çalışan mahlûkatta, kuvvetlerinin bütün bütün haricinde teavün hakikati görünüyor.”
Meselâ, unsurları zîhayatın imdadına, hususan bulutları, nebatatın mededine ve nebatatı dahi hayvanatın yardımına ve hayvanat ise insanların muavenetine ve memelerin kevser gibi sütleri, yavruların beslenmelerine ve zîhayatların iktidarları haricindeki pek çok hâcetleri ve erzakları, umulmadık yerlerden onların ellerine verilmesi, hattâ zerrât-ı taâmiye dahi hüceyrât-ı bedeniyenin tamirine koşmaları gibi, teshîr-i Rabbânî ile ve istihdam-ı Rahmânî ile hakikat-i teâvünün pek çok misalleri doğrudan doğruya, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden bir Rabbü’l-âlemînin umumî ve rahîmâne rububiyetini gösteriyorlar. Evet, camid ve şuursuz ve şefkatsiz olan ve birbirine şefkatkârâne, şuurdarâne vaziyet gösteren muavenetçiler, elbette gayet Rahîm ve Hakîm bir Rabb-i Zülcelâlin kuvvetiyle, rahmetiyle, emriyle yardıma koşturuluyor.” (Ayetü’l Kübra, Yeni Asya Neşriyat, s.131)

  • Kâinat kitabında müşahede ettiğimiz bu harika ve hayret verici düzen, uyum, yardımlaşma ve intizam, şefkat sahibi bir Müdebbire işaret eder. Kâinat kitabında tecelli eden bu harika intizam, şefkatkârâne yardımlaşmanın bir neticesidir. Felsefenin “hayat bir cidaldir (kavga, çarpışma ve mücadeledir)” anlayışının ne kadar da yanlış olduğunu gösterir. Eğer hayat bir cidal olsaydı, her varlık kendi hayatını devam ettirebilmek ve birbirine hükmeden bir güç olmak için başkasını yok etmek zorunda kalacaktı.
  • Oysa kâinat kitabındaki cansız ve şuursuz olan her varlık, birbirine yardım ediyorlar, birbirinin ihtiyacına koşuyorlar. Bitkilerin sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için arı ve böcekler vasıtasıyla gerçekleştirilen tozlaşma, bir mücadele mi, yoksa bir yardımlaşmanın sonucu mudur? sizler karar verin.
  • Yine Bediüzzaman’ın teavün düsturunun kâinat simasındaki tecellisi ile ilgili beyanına kulak verelim:
    “Gel, şimdi teavün düsturuna bak! Güneş ve Kamer’den, gece ve gündüzden, kış ve yazdan, ta nebatatın hazine-i rahmetten erzakı alarak yüklenip, hayvanatın imdadına koşmalarına kadar, sonra hayvanatın da meselâ bal arısı ve ipekböceği gibi Rahman’ın hazinesinden balı ve ipeği alıp, insanlara ulaştırdıkları hizmetlerine kadar, sonra gıda zerrelerinin gıdaca muhtelif-ül cins olan meyvelerin imdadına ve yemek maddelerinin kemal-i intizam ve inayet ve hikmetle beden hüceyratının yardımına koşmalarına kadar; bütün bunlar nasıl güzel cereyan ediyor, gör! İşte bu eşyanın, hususan camidlerin inayetli, mükemmel, hikmetli, muntazam teavüne mazhariyetleri ise, elbette vâzıh bir delil, satı’ bir bürhandır ki; bunlar Hakîm bir Mürebbi’nin hizmetçileridirler, Kerim bir Müdebbir’in ameleleridirler. Onun emriyle, onun izni ve kuvveti ve hikmeti ile hareket ediyorlar.” (Mesnevi-i Nuriye (Badıllı Tercümesi) s. 30)

KÂİNAT KİTABINDA TESÂNÜD SIRRI

Tesanüd, dayanışma içinde olmak, bir maksat için omuz omuza vermek demektir. Teavün düsturunda olduğu gibi, kâinat kitabının en küçük zerresinden en büyük cisimlerine kadar nebati, hayvani ve insani her varlığın bir dayanışma halinde olduklarını müşahede ediyoruz.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Kâinatta serbeser (baştanbaşa) sırr-ı tesanüd müstetir (gizliden gizliye var olan), hem münteşir (her yere yayılmıştır)” dir. (Sözler, Lemaat, Yeni Asya Neşriyat, s. 1137)
Kâinatta teavün ve tesanüd esastır.
Tesanüd, teavüne oranla daha geniş ve kapsamlı bir daireyi ifade eder. Kâinat kitabının afaki delillerine bakıldığında, her bir gök cismi adeta omuz omuza, sırt sırta vermiş bir tarzda, tayin edilmiş yörüngelerinde vazifelerini yerine getiriyorlar. Birbirine mani, engel veya köstek olmuyorlar. Bilakis birbirinin işini tekmil ve takviye ederek, tesanüd sırrını haykırıyorlar.
Zerreler arası dayanışmadan, insan veya hayvan vücudundaki dayanışmadan, semavattaki cisimler arası dayanışmaya kadar uzanan kâinat kitabının bütünü kapsayan mükemmel bir tesanüd düsturu mevcuttur.
Umum kâinat kitabında müşahede edilen bu tesanüd, her şeyi gören, bilen ve her şeye kudreti yeten bir Zatın varlık ve birliğini gösterir. Cenab-ı Hak, sonsuz ilmiyle, sınırsız kudretiyle ve mutlak iradesiyle umum mahlûkatın birbiriyle tesanüdünü sağlar. Her bir akılsız, şuursuz, cansız, ilimsiz ve aciz mahlûkat, O’nun emrini dinleyen birer askeri ve birer memuru olduğunu ispat ederler.

  • Ya bir tek ilahın varlığı kabul edilecek ya da kâinattaki varlıklar adedince ilahlar kabul edilecek. Kâinattaki her bir varlığın, birbirini işiten birer kulağı, birbirini görür birer gözü, her şeyi kuşatan birer ilmi, tesanüde sevk eden bir kudretinin olduğunu varsaymak zorunda kalınacaktır.
    Bu ise aklen kabul edilecek bir durum değildir.
  • Bediüzzaman, “bütün kâinatta tasarruf edemeyen bir zat, kâinatın hiçbir cüz’üne hakikî mâlik olamayacağını” söyler. Bu hakikati şu şekilde nazarlara sunar: “Kâinatın mevcudatı, envâları en muntazam bir fabrika çarkları gibi birbirine muavenet eder, birbirinin vazifesini tekmile çalışır. Öyle bir tesânüd, öyle birbirine muavenet, öyle birbirinin sualine cevap vermek ve birbirinin imdadına koşmak ve birbirine sarılmak, birbiri içine girmek suretiyle öyle bir vahdet-i vücut teşkil ediyorlar ki, bir insanın cesedindeki unsurlar gibi, birbirinden kabil-i tefrik olmaz. Bir unsurun dizginini tutan, umumun dizginlerini tutamazsa, o tek unsurun dizginini zaptedemez.” (Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 894)
    Sonuç olarak, “Şu âlem, görünen ve görünmeyen bütün tabakat ve envâiyle Lâ ilâhe illâ Hû diye tevhidi ilân ediyor. Çünkü aralarındaki tesanüd böyle iktizâ ediyor.” (Mesnevi-i Nuriye, Şemme, Yeni Asya Neşriyat, s. 304)

KÂİNAT KİTABINDA TECÂVÜB SIRRI

Tecavüb, birbirinin ihtiyacına cevap vermek, iletişim halinde olmak ve haberleşmek anlamına gelir. Tecavüb, varlıklar arasında tecelli eden teavün ve tesanüd hakikatlerinden daha da ileri bir düzeydeki münasebeti ifade eder.
Tecavüb kanunu dikkate alındığında, kainattaki tüm varlıklar, adeta birbirleriyle iletişime geçip, birbirinin ihtiyacına cevap verecek şekilde hareket ettiklerini müşahede edebiliyoruz. Adeta meyve güneşle haberleşerek, olgunlaşması için ısıya ihtiyacı olduğunu hal diliyle ifade eder ve güneşin de meyvenin bu ihtiyacına ısısını göndererek cevap verir. Yağmur bulutları ile toprağın, hayvanlarla bitkilerin, hava ile akciğerin, oksijenle hücrelerin, yavru ile annenin her biri kâinatta tecelli eden tecavüb kanunun birer ayineleridir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Şu mevcudat …, birbirinin sual-i hâcetlerine “lebbeyk” derler. El ele verip, bir intizamla çalışırlar. Baş başa verip, zevilhayata hizmet ederler. Omuz omuza verip, bir gayeye müteveccihen, bir Müdebbire itaat ederler.”
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Hem birbirine muhalif olan camid eşyanın uzun ve eğri büğrü yollar içinde birbirlerinin sada-yı hacetlerine “lebbeyk” deyip cevap vermeleri, (hüceyre ve semerelerin gıda maddeleri gibi) ve birbirinden çok uzak ve mütefavit, çeşitli eşyanın birbirlerine mütesanidane dayanmaları ise; (güneşin meyveleri olan seyyareler gibi) o tecavüb ve tesanüd delâlet eder ki; bütün mevcudat ve her şey, tek bir seyyidin hizmetkârlarıdırlar ve bir tek müdebbirin taht-ı emrindedirler. Ve mercileri de bir mürebbi-i vâhiddir.” (Mesnevi-i Nuriye (Badıllı Tercümesi) s. 94)

KÂİNAT KİTABINDA TEÂNUK SIRRI

  • Teanuk, birbirine sarılma, kucaklaşma ve kenetlenme anlamına gelir.
  • Teanuk düsturu, varlıklar arasında tecelli eden teavün, tesanüd ve tecavüb sırrından daha ileri bir düzeydeki münasebeti ve ilişkiyi ifade eder.
  • Kâinattaki her bir varlık arasında öyle sıkı bir münasebet var ki, âdeta birbirlerine sarılmış, birbirlerine kenetlenmiş ve birbirleriyle kucaklaşmış gibi bir vaziyet mevcuttur. Bu şiddetli münasebet, teanuk sırrının harika işleyişine işaret eder.
  • Suyun yaratılması teanuk sırrını gösteren güzel bir misaldir. Yanıcı bir hidrojen gaz atomu ile yakıcı iki oksijen gaz atomunun kimyasal tepkimesi sonucu ateşi söndürme kabiliyetine sahip sıvı haldeki su maddesi meydana gelmektedir.
  • Suyu oluşturan iki elementin birisi yanıcı diğeri ise yakıcı özelliklere sahip iken, su ise son derece iyi ateş söndürme özelliğine sahip bir maddesidir. İki elementin suya dönüşen kimyasal birleşimi, aslında iki elementin kucaklaşması, birbirine kenetlenmesi, sıkı sıkıya birbiriyle bağlanması anlamına gelen teanuk kanununu göstermektedir. Birbirine zıt özelliklere sahip maddeleri teanuk kanunuyla yaratmak, ancak her şeye gücü yeten kudret sahibi bir zata mahsus olduğunu bizlere gösterir.
    Teanuk sırrına mazhar olan diğer bir misal olarak bütün canlıların yapıtaşı olan DNA molekülünü verebiliriz. DNA molekülü Oksijen, Hidrojen, Karbon ve Azot atomlarının farklı şekillerde dizilişinden meydana gelir. Bu farklı DNA dizilişi, her canlının hayat programını tayin etmektedir. Bu dört atomun birbirleriyle kenetlenerek, birbirine sarılarak farklı farklı DNA molekül zincirlerini oluşturması, Cenab-ı Hakkın teanuk düsturunun tecellisinden başka bir şey değildir. Kâinat kitabı umumen incelendiğinde bu teanuk sırrının mazhar olduğu milyarlarca misal müşahede edilecektir. Ayetü’l Kübra risalesi, kâinatta var olan bu sırların keşfedilmesinde bir rehberdir.
    Kâinatın eczası arasında görülen bu teanuk sırrı, her şeyin Rabbine, her şeyin Mürebbisine, her şeyin Müdebbirine has bir hatem ve öyle bir zâta mahsus bir sikkedir ki: ”O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah’ın emri ile hareket ederler” (Nahl suresi, 12), ayetinin sırrıyla gece, gündüz, güneş, ay ve yıldızlar, Onun emrine musahhar birer memurlar olduğunu ispat eder.

KÂİNAT KİTABINDAN AFAKİ TEVHİD DELİLİ: AĞAÇLAR

Kâinat kitabının güzide varlıklarından birisi de ağaçlardır. Yapılan bilimsel çalışmalara göre, ağaçlar arasında bir teavün, bir tesanüd, bir tecavüb, bir teanuk kanunun var olduğu anlaşılmaktadır.
Etrafımızda gördüğümüz her bir ağacın birbirinden bağımsız olduğunu ve birbirleriyle bir iletişim halinde olmadıklarını düşünürüz. Oysa bilim insanları böyle söylemiyorlar. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki ağaçlar birbirleriyle haberleşiyor, birbirinin yardımına koşuyor, birbirine destek veriyor, birbirinin ihtiyaçlarına cevap veriyor. Yaşça büyük olan ağaçlar, yaşça küçük olan fidanların beslenmesine katkı sağladıklarını biliyor muydunuz? Hatta kendine zararı dokunabilecek komşu ağaçların tehlikelerini sezebildiklerini hatta önlem bile aldıklarını öğreniyoruz.
Ağaçlar, aralarındaki bu haberleşmeyi, köklerinin içinde ve çevresinde büyüyen mantarlar vasıtasıyla yapıyorlarmış. Adeta yeraltında, mantarlar vasıtasıyla gerçekleştirilen büyük bir haberleşme ağı kurulmuş. Bu haberleşme ağı, ağaçların birbirleriyle iletişim kurmasını sağlıyor. Tabii ki mantarlar da bu iş karşılığında ücret olarak ağaçlardan şeker alarak besleniyorlarmış.

  • Yaşlı ana ağaçlar, bu haberleşme sistemi vasıtasıyla, gölgede kalan ve yeterince beslenemeyen fidanlardan haberdar oluyor. Kökleri vasıtasıyla bu fidanlara gerekli besinleri sağlayıp hayatta kalma şanslarını artırıyorlar. Hatta hastalanarak ölmek üzere olan bir ağaç, daha sağlıklı komşu ağaçlar tarafından kullanılmak üzere yeraltındaki mantar ağı vasıtasıyla bazı besinleri onlara aktarıyorlar.
  • Ağaçlar, yeraltında kurulan bu mantar ağı vasıtasıyla birbirlerini tehlikelere karşı bile uyarıyorlar. Bir ağaç, zararlı böcekler veya besin kaynaklarını tüketmeye çalışan bitkiler gibi düşman saldırısına uğradığında hem çeşitli kimyasal maddeler salgılarlar hem de mantar ağı vasıtasıyla komşularını bu tehlikeye karşı uyarırlar.
  • Ne güzel bir yardımlaşma, dayanışma, kucaklaşma ve birbirinin ihtiyaçlarına cevap verme tecellisi değil mi?
  • Kâinat kitabı içerisinde yer alan bu ağaçlarda “câri olan bu tesânüd, bu teâvün, bu tecâvüb, bu teanuk, bu musahhariyet, bu intizam, bir tek Müdebbirin tertibiyle idare edildiklerine ve bir tek Mürebbînin tedbiriyle sevk edildiklerine kat’iyen şehadet ettiklerini” düşünen ve akleden insanlar için birer delil değiller midir?
  • “Şüphesiz ki akleden bir topluluk için bunda ayetler vardır.” (Nahl, 12) ayetinin hakikatini haykırmıyorlar mı?

KÂİNAT KİTABINDAN ENFÜSİ TEVHİD DELİLİ: GÖZYAŞI

* Kâinat kitabının enfüsi tevhid delillerinden birisi de gözyaşı sıvısıdır. İnsan vücudunda hayati öneme sahip çeşit çeşit salgılanan sıvılardan bir tanesi de görme organımızın görevini yerine getirebilmesi için gerekli olan gözyaşı sıvısıdır. Uzmanlar, gözyaşı sıvısının faydaları hakkında pek çok açıklamalarda bulunurlar.

  • Gözyaşı sıvısı, gözün yüzeyini nemlendirir ve kuru kalmasının önüne geçer.
  • Göz yüzeyini kaygan ve pürüzsüz yaparak, gözün net bir görme işlevine katkı sağlar.
  • Gözün ihtiyacı olan Oksijen ve bazı besinleri taşır.
  • Göz sıvısı, gözü bakterilerden ve enfeksiyonlardan korur.
  • Gözün içine düşen yabancı cisimlerin veya tozların göz yüzeyine yapışmasının önüne geçer.
    İnsan için çok değerli bir organın bu kadar önemli görevleri yerine getirirken göz, sinir sistemi, beyin ve gözyaşı bezleri arasında mükemmel bir teavün, tesanüd, tecavüb ve teanuk hakikatlerinin tecelli ettiğini müşahede ediyoruz. Gözlerimizin sürekli sıvıya, temizlenmeye, pürüzsüz kalmaya, kaygan olmaya ve ışığı algılamaya ihtiyaç duyması nedeniyle, beynimiz sinir sistemimiz vasıtasıyla uyarılır. Uyarıyı alan gözyaşı bezleri de gözyaşı sıvısını salgılar. Salgılanan gözyaşı sıvısı, incecik gözyaşı bezi kanalları vasıtasıyla gözün yüzeyine kadar taşınır. Göz kapaklarımızı da hareket ettirdiğimizde gözyaşı sıvısı, göz yüzeyini homojen bir film tabakası şeklinde kaplar.
    Dikkat edilirse gözün ihtiyacına cevap vermek için organlarımızı birbiriyle yardımlaşıyor, birbirinin ihtiyacına cevap veriyor, birbiriyle dayanışma halinde ihtiyaçlar karşılanıyor.
    Akılları hayrete düşüren bu mükemmel teavün, tesanüd, tecavüb ve teanuk hakikatlerinin varlığı ancak tek bir seyyidin hizmetkârları ve bir tek müdebbirin emri altında çalışan birer memur olduklarını gösterir.
    Gözün fonksiyonlarını yerine getirebilmesi ve insanların rahatlıkla görme işlevini yapabilmesi için gözyaşı salgılayan bezler, sinir sistemi, beyin ve göze ait diğer yapıların tümünün birden harika bir uyum ve ahenk içinde çalışması gereklidir. Gözyaşı sıvını oluşturan başta su olmak üzere tuz, glikoz, altmıştan fazla protein ve gözü besleyen koruyucu maddelerin teanuk sırrıyla birbiriyle kucaklaşması ve kenetlenmesi sonucu ancak göz fonksiyonlarını yerine getirebilmektedir.
    İnsanın üzüntü, sevinç, ağrı veya sızı gibi duygusal veya fiziksel bir etkiyle karşı karşıya kaldığında, bu duruma karşı insanın verdiği tepkiyle, sinir sistemi devreye girer ve beyin uyarılır. Böylece ihtiyaçtan daha fazla gözyaşı sıvısı salgılanmaya başlanır. Her insanın ruhsal veya psikolojik problemlerinin çözümünde gözyaşı sıvısı yardıma koşar. Yapılan bir araştırmalara göre ağlayarak dökülen gözyaşıyla birlikte stres oluşturan kimyasalların vücuttan atılmasına yardımcı olduğu belirlenmiştir. Çeşitli sebeplerden dolayı ağlayan insan, ağlamanın ardından kendini çok daha iyi hissedecektir.
    Uzmanlar, ağlamanın kalp, damar, mide, kemik ya da kaslarla ilgili rahatsızlıklara neden olabilecek hormonların vücuttan atılmasını sağladığını ifade etmektedirler. Ağlama esnasında mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin salgılanır.
    Endorfin aynı zamanda ağrıların hafiflemesine de sebep olur.
    Diğer taraftan bebeğin iletişim metotlarından birisi de ağlamak ve gözyaşı dökmektir. Aynı şekilde aczini ve fakrını anlayan ve hisseden bir kul da ancak ağlayarak, Cenab-ı Hakkın mutlak kudret sahibi olduğunu dışa vurur. Aynı zamanda ağlayarak gözyaşı dökmek, psikolojik rahatlamanın da bir yöntemidir.
    Gözyaşı sıvısının tüm etkileri dikkate alındığında insan vücudunda cari olan teavün, tesanüd, tecavüb ve teanuk kanunlarının ne kadar mükemmel bir işleyişe sahip olduklarını müşahede ediyoruz. Bu işleyiş, ancak Hakim-i Mutlak ve Alim-i Mutlak olan Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğini gösterir.
    Gerek insanın kainatı sağlıklı bir şekilde görebilmesi için gerekse insanın ruh haline göre beyin, sinirler, gözyaşı bezi organlarının haberleşmesi, birbirinin ihtiyacını tekmil etmesi, birbirleriyle dayanışması, birbirine cevap vermesi, yani bir teavün, bir tesanüd, bir tecavüb, bir teanuk kanununun harika bir tarzda varlığına şehadet etmektedir.

ELHÂSIL

  • Kâinat kitabındaki her varlık, Allah’ın birer tekvini ayetleridir.
  • Ayetü’l – Kübra risalesi, kâinat simasında gözüken tevhid delillerinin manay-ı harfiyle nasıl okunması gerektiğini öğreten yol gösterici bir eserdir.
  • Ayetü’l – Kübra risalesi, büyük âlem olan kâinat ve küçük âlem olan insan simasında kudret kalemiyle yazılan âfâkî ve enfüsî delillerin, tevhidi bir bakış açısıyla nasıl okunması gerektiğini gösteren bir eserdir.
  • Kâinat simasındaki her varlık birbirine yardım etmesi yani teavün, birbirine destek vermesi yani tesanüd, birbirinin ihtiyacına cevap vermesi yani tecavüb, birbiriyle kenetlenerek omuz omuza vazifelerini yerine getirmeleri yani teanuk düsturlarına mazhar olmaları, Allah’ın varlık ve birliğini gösteren birer delillerdir.
    “Kâinat mescid-i kebirinde Kur’an kâinatı okuyor! Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim (sürekli okuyalım). Evet, söz odur ve ona derler.” (Sözler, Lemaat, Yeni Asya Neşriyat, s. 58)
    “Güya Kur’an bir hâfızdır; kudret kalemiyle kâinat sahifelerinde yazılan âyâtı okuyor. Güya Kur’an, kâinat kitabının kıraatıdır ve nizamatının tilavetidir ve Nakkaş-ı Ezelîsinin şuunatını okuyor ve fiillerini yazıyor.“ (Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 316)

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.