İslamiyetsiz iman veya imansız İslamiyet ebedi saadeti kazandırır mı?

Risale-i Nur

İslamiyetsiz iman veya imansız İslamiyet ebedi saadeti kazandırır mı?

Risale-i Nur’dan Dersler Köşemizin bu haftaki konuğu Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Uzun oldu. Prof. Dr. Hüseyin Uzun ile Risale-i Nur Külliyatı’ndan “İslamiyetsiz iman veya imansız islamiyet ebedi saadeti kazandırır mı?“ konusunu ele aldık. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Programda:

  • İslam ve iman arasında fark var mıdır?
  • İslamiyetsiz iman veya imansız İslamiyet kurtuluş sebebi olabilir mi?
  • Bediüzzaman Hazretleri, İslam ve iman arasındaki farkları nasıl tanımlar?
  • İman etmeyen fakat insanlığa faydalı işler yapan, İslami ve insani değerleri kabul eden bir kişinin ebedi saadete erişmesi mümkün müdür?
  • “Dinsiz bir Müslüman” veya “gayr-ı müslim bir mü’min” ne demektir?
  • Kur’an’ın miras hukuku hakkındaki “Erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır” ayetinin hükmü adaletli midir?
  • Kur’an’ın miras hukuku hakkındaki “Ölenin annesi için altıda bir hisse vardır.” Ayetinin hükmüyle, anneye de miras verilmesi hak mıdır, adalet midir?

İslâmiyetsiz İman veya İmansız İslamiyet Ebedi Saadeti Kazandırır mı?

“Kuşkusuz Allah katında din, İslâm’dır.” (Âl-i İmrân Suresi – 19)
“Ancak imân eden, sâlih ameller işleyenler (güzel işler yapanlar) müstesna” Şuara Sûresi, 227, Asr Suresi, 3)
“İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanları ise Allah altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır.” (Hac suresi, 23)
“Bedevîler: “İman ettik” dediler. De ki: “Siz henüz iman etmediniz. Fakat «biz, sadece boyun eğdik» deyin. Çünkü iman henüz tam olarak kalplerinize yerleşmemiştir. Eğer Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederseniz, Allah sizin amellerinizden hiçbir şeyi boşa çıkarmayacaktır. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” Hucurât Suresi, 14

Mektubat, Dokuzuncu Mektup

Ulema-i İslâm ortasında “İslâm” ve “iman” ın farkları çok medar-ı bahis olmuş. Bir kısmı “İkisi birdir,” diğer kısmı “İkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz” demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler.

İslam ve iman arasında fark var mıdır?

Ben şöyle bir fark anladım ki: İslâmiyet iltizamdır; iman iz’andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir.

“Dinsiz bir Müslüman” veya “gayr-ı müslim bir mü’min” tanımlaması ne demektir?

Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; “dinsiz bir Müslüman” denilirdi.

Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; “gayr-ı müslim bir mü’min” tabirine mazhar oluyorlar.

İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat (kurtuluş sebebi) olabilir mi?

Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz.

Risale-i Nur, Kur’ân hakikatlerini ve hükümlerini akli delillerle ispat eder

Felillâhi’l-hamdü ve’l-minnetü (hamd ve minnet sadece Allah’a aittir)

Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-i Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil. Hem iman ve İslâmın delil ve burhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde iman eder.

Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir.

Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın burhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler.

Hattâ, bazı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit, (Bu inanç üzere yaşıyoruz, bu inanç üzere ölürüz ve yarın bunun üzerine diriltileceğiz. Mecmûatü’l-Ahzâb, el-Gümüşhânevî; Nakşibendî, Evrâd-ı Nakşibend: 1:7.) dediğim zaman nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, bir tek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasına bilâ tereddüt vermesine nefsim itaat ediyor.

(Gönderdiğin her Peygambere iman ettik; indirdiğin her kitaba inandık ve hepsini doğruladık. Mecmûatü’l-Ahzâb, el-Gümüşhânevî; Nakşibendî, Evrâd-ı Nakşibend: 1:8.) dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyorum. Hakaik-i imaniyenin her birisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.

Mektubat, 11. Mektup, 3. Mesele

Kur’an’ın miras hukuku hakkındaki “Erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır” ayetinin hükmü adaletli midir?

Kur’ân’a muhalif olan hukuk-u medeniyetin ne kadar haksız olduğunu ispat eden binler misallerinden iki misal:

(“Erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır” Nisâ Sûresi, 4:176.) olan hükm-ü Kur’ânî, (1) mahz-ı adalet olduğu gibi, (2) ayn-ı merhamettir.

Evet, adalettir. Çünkü ekseriyet-i mutlaka itibarıyla bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüt eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler, irsiyetteki noksanını telâfi eder.

Hem merhamettir. Çünkü o zaife kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur’ân’a göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi, ona “benim servetimin yarısını ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebep olacak zararlı bir çocuk” nazarıyla endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz.

Hem kardeşinden rekabetsiz, hasetsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi, ona “hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakip” nazarıyla bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz.

Şu halde, o fıtraten nazik, nâzenin ve hilkaten zaife ve nahife kız, sureten az bir şey kaybeder; fakat ona bedel, akaribin şefkatinden, merhametinden tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Haktan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedit bir zulümdür.

Kur’an’ın miras hukuku hakkındaki “Ölenin annesi için altıda bir hisse vardır.” Ayetinin hükmüyle, anneye de miras verilmesi hak mıdır, adalet midir?

Mektubat, 11. Mektup, 4. Mesele

“Ölenin annesi için altıda bir hisse vardır.” Nisâ Sûresi, 4:11.

İşte, mimsiz medeniyet, nasıl kız hakkında, hakkından fazla hak verdiğinden böyle bir haksızlığa sebep oluyor. Öyle de, valide hakkında, hakkını kesmekle, daha dehşetli haksızlık ediyor.

Evet, rahmet-i Rabbâniyenin en hürmetli, en halâvetli, en lâtif ve en şirin bir cilvesi olan şefkat-i valide, hakaik-i kâinat içinde en muhterem, en mükerrem bir hakikattir. Ve valide, en kerîm, en rahîm, öyle fedakâr bir dosttur ki, o şefkat saikasıyla, bir valide, bütün dünyasını ve hayatını ve rahatını, veledi için feda eder. Hattâ valideliğin en basit ve en ednâ derecesinde olan korkak tavuk, o şefkatin küçücük bir lem’asıyla, yavrusunu müdafaa için ite atılır, arslana saldırır.

İşte böyle muhterem ve muazzez bir hakikati taşıyan bir valideyi veledinin malından mahrum etmek, o muhterem hakikate karşı ne kadar dehşetli bir haksızlık, ne derece vahşetli bir hürmetsizlik, ne mertebe cinayetli bir hakaret ve arş-ı rahmeti titreten bir küfran-ı nimet ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin gayet parlak ve nâfi bir tiryakına bir zehir katmak olduğunu, insaniyetperverlik iddia eden insan canavarları anlamazlarsa, elbette hakikî insanlar anlar.

Kur’ân-ı Hakîmin “Ölenin annesi için altıda bir hisse vardır.” Nisâ Sûresi,11 hükmünü, ayn-ı hak ve mahz-ı adalet olduğunu bilirler.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.