Bediüzzaman’ın hayatından tespitler – 33

Röportaj

Bediüzzaman’ın hayatından tespitler – 33

Sunuculuğunu Sertaç Lüser’in yaptığı Bediüzzaman Said Nursi’nin Hayatından Tespitler köşesinde bu hafta Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç, Bediüzzaman Said Nursi’nin İstanbul Hayatına değiniyoruz. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç; Bediüzzaman’ın hayatından tespitler serisinin otuz üçüncü bölümünde bu hafta;

Divan-ı Harb-i Örfî’nin basımı
Divân-ı Harb-i Örfî’ye darbecilerden yasak
İttihâd ve Terakkî’nin teşekkülü ve kurucuları

Divan-ı Harb-i Örfî’nin basımı

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler-108

Bediüzzaman’ın Divân-ı Harb-i Örfi Müdâfa’ası 11 Mayıs 1325/24 Mayıs 1909 tarihinde yapmış olduğu târihî savunması ile beraatla neticelenir. Bediüzzaman Hazretleri’nin bu târihî müdâfa’ası sonradan kitap olarak neşredilir. Divan-ı Harb-i Örfî adlı bu eser, bir müdafaadan ibarettir. Târihî bir tahlildir. 31 Mart Vak’ası’na ışık tutacak önemli bir eserdir. Bedîüzzamân Hazretleri’nin 31 Mart Vak’asıyla hiçbir alâkası yoktur. Aksine hadiselerin büyümemesi için elinden gelen her türlü gayreti göstermiş ve teskin edici makâleler neşretmiştir. Yaptığı bu çok önemli vazifeler ortada olmasına rağmen, 1909 tarihinde kurulan Divan-ı Harp Mahkemesi’nde idam talebiyle yargılanmıştır. Bediüzzaman Divan-ı Harp’te dünya hukûk târihine geçecek olan çok harika bir savunma yapmıştır. Bu sıkıyönetim mahkemesinde yapmış olduğu müdafaası daha sonra “İki Mekteb-i Musîbetin Şehadetnamesi yahut Divan-ı Harbi Örfî ve Said-i Kürdi” adıyla yayınlanmıştır.

Bu eser, 1909 ve 1910 yıllarında iki defa basılmış, her iki baskısı da Kürdi-zâde Ahmed Râmiz tarafından gerçekleştirilmiştir. 1912’deki baskısında, eserin tab’ı ve naşiri Ahmed Râmiz’in bir önsözü baş tarafta neşredilmiştir. Bu önsözün ehemmiyetinden olsa gerektir ki, Bediüzzaman Hazretleri bilâhare eseri bazı tasarruf ve tashihlerden sonra yayınlamaya müsaade ettiğinden mühim kısımlarını beraberce neşrettirmiştir.

Divan-ı Harb-i Örfî’nin büyükçe bir bölümü 1957’den sonra basılan Tarihçe-i Hayat isimli esere de derç edilmiştir. Bediüzzaman’ın en son tashihlerinin esas alınması gerektiğine inanan talebeleri, bu eserin muhtevasında da öncelikle lâtin harfleriyle neşredilen Tarihçe-i Hayat’ta yer alan metinlerle, müstakilen basılan nüshayı esas alarak neşrini yapmışlardır. Ayrıca, Bediüzzaman’ın talebelerine verdiği meşverete dayalı tashih ve tanzim müsaadelerine istinaden de 1954-1957 yılları arasında Kur’ân harfleriyle yazılan el yazması teksir nüshalar ile ilk matbu eserlerden farklılıklar tesbit edilerek, fayda mülâhaza edilenler metne ilâve edilmiştir. Bunlar ve ayrıca önemli bazı yerler dipnot olarak da belirtilmiştir.

Neşredilen bu eserin girişine şöyle bir not daha ilâve edilmiştir: “Yarım asır evvel tabedilen bu müdafaayı, şimdi bu asra daha muvafık gördük. Güya o zamandan elli sene sonra bir hiss-i kablelvuku ile bir nevi ihbar-ı gaybî olarak hayat-ı içtimaiyeyi alâkadar eden çok hakikatlere temas ettiğinden neşredildi.” 1

Ayrıca Osmanlıca teksir nüshada bu açıklama yerine şunlar kaydedilmiştir: “Kırk altı sene evvel tabedilmiş hakikatli bir eserdir. Fakat müellifi o zaman Türkçe iyi bilmediğinden, kısa cümlelerle şiddetli bir zamandaki ibareleri çok dikkatle ancak anlaşılabilir.2 Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu eserini 1954’te ve sonrasında birkaç defa gözden geçirerek tashih etmiş, talebeleri de hem Kur’ân hattıyla teksir hâlinde, hem de yeni harflerle müstakil olarak neşretmişlerdir. Bediüzzaman Hazretleri, eserin neşredilmesi için bir talebesine şu veciz ifadeleri yazarak kıymetini ve hakikatini takdir etmiştir. “Aziz, sıddık kardeşim, Madem eski zamanda iki defa tabedilmiş, kimse itiraz etmemiş, ayn-ı hakikat bir risaleciktir. Has dostların tensibiyle, fakat sıhhatine tam dikkat etmek şartıyla neşredebilirsiniz. Bu risale, eski zamandan ziyade bu zamanın tam bir dersi olabilir. Said Nursî” 3

Şimdi hem müstakil, hem de Eski Said Dönemi Eserleri içinde yer alan bu eser, ilk defa Hicrî 1327 (M. 1909) yılında İkbal-i Millet Matbaası’nda Ahmed Ramiz tarafından neşredilmiştir. İkinci baskısı ise Ahmed Ramiz’in bir “Ön Söz” yazısıyla birlikte Hicrî 1328 (M.1910) yılında “Artun Asaduryan ve Mahdumları Matbaası”nda yapılmıştır. Baskı tarihlerinin Hicrî olduğu, Eminönü Polis Merkezinin, Rumî 31 Mart 1325 Vak’ası’ndan ve arkasından kurulan Divan-ı Harb-i Örfî Mahkemesi’nden sonra basılan İki Mekteb-i Musîbetin Şahadetnamesi isimli eseri Hareket Ordusu’na Rumî 10 Eylül 1325’te (M. 23 Eylül 1909) gönderirken yazdığı tutanaktan anlaşılıyor. Eğer tarihler Rumî olsa idi, bu şikâyet tutanağından sonra basılmış olurdu. 4

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri, 2020, s. 115.

2- Osmanlıca teksir nüshası.

3- https://www.hizmetvakfi.org/risaleinur/divan-i-harb-i-orfi/

4- Eski Said Dönemi Eserleri (İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi Yahut Divan-ı Harb-i Örfî ve Said Nursî), 2020, s. 114.

Divân-ı Harb-i Örfî’ye darbecilerden yasak

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (109)

Bediüzzaman Hazretleri, 31 Mart Vak’’ası ve Hareket Ordusu’nun İstanbul’a muvasalatının akabinde kurulan Divân-ı Harb-i Örfî’de yargılanır. Beraat eder ve sonrasında önce “Nutuk”, sonra “İki Mekteb-i Musîbetin Şehadetnâmesi Ve Divân-ı Harb-i Örfî” adlı eserleri neşredilir. Ardından “İki Mekteb-i Musîbetin Şehadetnâmesi” kitabı hakkında takibat ve toplatma kararları çıkarılır.

Ahmed Râmiz tarafından 1325/1909 tarihinde neşr edilen Divân-ı Harb-i Örfi adlı eser hemen İttihâd ve Terakki Hükümeti’ni harekete geçiriyor ve binbir türlü tezvirât yapılıyor. Bu müdâfa’a metninin elden ele dolaşması üzerine meydana gelen olayların bazılarını belgeleriyle beraber “Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursî ve İlmî Şahsiyeti” 1 eserinden takîp edelim:

Evvelâ, Hareket Ordusu’na yazılan yazıyı görelim: 8 N sene 1327 (23 Eylül 1909) Esâsının Nev’i: Tezkire

Hülâsa: İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi ünvânıyla Bediüzzaman nâm muharrir tarafından neşr olunan risâlenin men’i fürûhtuna emir verilmesi hakkında.

Hareket Ordusu Kumandanlığı Cânib-i Âlisi’ne; 10 Eylül sene 325 târih ve … numarasıyla takdim kılınan tezkireye zeyldir. “İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi” yâhud “Divân-ı Harb-i Örfî ve Sa’id-i Kürdî” ünvanlarıyla Bediüzzaman nâm muharrir tarafından neşr olunmakda bulunan risâlenin münderecâtı hezeyân-ı zihnisi efkâr-ı umûmiye üzerinde sû-i te’sir icrâsından hâli kalmayacağı cihetle el’an eyâdi-i müvezzi’inde alenen devam-ı neşr ve fürûhtu mahzûrdan sâlim görülmeyerek Eyüp Merkez Me’mûriyeti’nden dahi bir nüshası derdest ve irsâl olunmuş ve mezkûr risâle müzekkirede ma’an takdim kılınmış olmakla bunun men’-i intişârıyla mevcudunun toplattırılmasına âid mu’âmelenin tesri’ ve keyfiyetin ta’cil-i emr ve tebliğine müsâ’ade buyurulması müsterhamdır ol bâbda. Fi 17 Eylül sene (11325 (30 Eylül 1909) 2 Özet: İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi adlı Bediüzzaman’a ait eser muhtevâsı itibariyle zihinleri karıştıracak mahiyyette olup kamuoyunu yanlış şekilde etkileyebilir.

Bu eserin satışı ve dağıtımı mahzurlar doğuracağından mevcudunun toplatılması ve satışının yasaklanması için emir buyurulması. 30 Eylül 1909 3

Bu hadise çok önemli bir irticâ’ olayıymış gibi hemen İstanbul Polis Müdîrliği’ne de bildirilmiştir.

Eminönü Polis Merkezi-Aded 15, İstanbul Polis Müdirliği’ne “İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi” yâhûd “Divân-ı Harb-i Örfî ve Sa’id-i Kürdî” nâm risâle münderecâtı câlib-i nazar-ı dikkat tefevvühât ve türrehâtı câmi’ görülmekle ifâ-yı muktezâsı hakkında leffen takdim kılındı. Fi 5 Eylül sene (1J325 (18 Eylül 1909) Eminönü Merkez Memuru (imza|

Efkâr-ı umûmîyeyi tehyiç edecek birtakım ibârâtı hâvi olan risâle-i mezkûre takdim kılınmış olmakla Divân-ı Harb-i Örfî’ye tevzi’iyle beraber bu risâlelerin toplattırılması husûsunun emr-ü iş’ârı istirhâmıyla Emniyet-i Umûmîye Müdiriyeti’ne arz ve takdim olunur. Fi 6 minhü (önceki tarih) Tahriran fi 7 minhü. Risâle müdür beyefendidedir. 10327/215 fi 8 minhü. Hareket Ordusu Kumandanlığı’na yazılmışdır. Fi 10 Eylül sene 1325, Vürûdu 9 minhü. 4

Mesele İstanbul Emniyet Müdürlüğü aracılığıyla Bediüzzaman’ın yargılanarak beraat ettiği Birinci Divân-ı Harb-i Örfî Riyâset-i Vâlâsı’na da takdim edilmiştir. 5

19 N 1327 (4 Ekim 1909), Emniyet-i Umûmiye Müdiriyeti, Aded-i Husûsi: 731,

Defter Numarası: 784, Tarih: 21 Eylül sene 1325, Hülâsa-i Meâli.

Birinci Divân-ı Harb-i Örfî Riyâseti’ne: Münderecât-ı mühimmeyi hâvi “İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi” nâm risâlenin takdim olunduğuna dâir. Esâsının Nev’i: Tezkire

Hülâsa: Münderecât-ı mühimmeyi hâvi “İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi” nâm risâlenin takdim olunduğuna dâir.

Birinci Divân-ı Harb-i Örfî Riyâset-i Vâlâsına “İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi” yâhud “Divân-ı Harb-i Örfî ve Sa’id-i Kürdî” ünvanlarıyla Bediüzzaman nâm muharririn eseri olmak üzere birtakım müvezzi’ler tarafından fürûht edilmekde olan risâle-i matbû’a münderecâtının tahdiş-i ezhânı mûcîb türrehâtdan ibâret olduğu anlaşılmasına mebnî polis merkezi me’mûrînlerinden tesâdüf olundukça bir nüshası ahz ve irsâl edilmekde bulunduğundan Divân-ı Harb-i Örfî’ce münderecâtı bi’t-tedkîk men’-i fürûht ve intişârına ve nüsha-i münteşiresinin toplattırılmasına dâir bir karar ittihâz buyurulmak üzere mukaddemâ iki nüshası bâ-tezâkir-i mahsûsa Hareket Ordusu Kumandanlığı makâm-ı âlisine takdîm kılınmışdı. Henüz bir emir ve iş’âr tebliğ buyurulmamış ve risâle-i mezkûrenin el-an neşr ve tevzi’ine devâm edilmekde bulunması mahzûrdan gayr-ı sâlim ve mu’âmele-i lâzımenin bir an akdem der-piş edilmesi müstelzem bulunmuş olduğu cihetle ana göre tesrî’-i icrâ-yı îcâbına berây-ı tevessül risâle-i mezkûreden bir nüshanın da ma’an makâm-ı vâlâlarına takdimine mübâderet olundu ol bâbda. Yazıldı. 20 Eylül sene (1J325 (3 Ekim 1909) Emir (…) 784 fi 21 minhü (önceki tarihj) 6

Bu istek hemen yerine getirilmeyince yeniden Birinci Divân-ı Harb-i Örfî Riyâset-i Vâlâsına yazılan 3 Ekim 1909 tarihli aynı yukarıdaki muhtevadaki bir yazıyla ısrarla takip edilmiştir. 19 N 1327 (4 Ekim 1909) Emniyet-i Ümûmiye Müdiriyeti Aded-i Husûsi: 731, Defter Numarası: 784 Tarih: 21 Eylül sene 1325 Hülâsa-i Meâli Birinci Divân-ı Harb-i Örfî Riyâseti’ne: Münderecât-ı mühimmeyi hâvi “İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi” nâm risâlenin takdim olunduğuna dâir. Esâsının Nev’i: Tezkire Hülâsa: Münderecât-ı mühimmeyi hâvi “İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi” nâm risâlenin takdim olunduğuna dâir. Birinci Divân-ı Harb-i Örfî Riyâset-i Vâlâsına “İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi” yâhud “Divân-ı Harb-i Örfî ve Sa’id-i Kürdî” ünvanlarıyla Bediüzzaman nâm muharririn eseri olmak üzere birtakım müvezzi’ler tarafından fürûht edilmekde olan risâle-i matbu’a münderecâtının tahdîş-i ezhânı mücîb türrehâtdan ibâret olduğu anlaşılmasına mebni polis merkezi me’mûrinlerinden tesâdüf olundukça bir nüshası ahz ve irsâl edilmekde bulunduğundan Divân-ı Harb-i Örfî’ce münderecâtı bi’t-tedkîk men’-i fürûht ve intişârına ve nüsha-i münteşiresinin toplattırılmasına dâir bir karar ittihâz buyurulmak üzere mukaddemâ iki nüshası bâ-tezâkir-i mahsûsa Hareket Ordusu Kumandanlığı makâm-ı âlisine takdim kılınmışdı. Henüz bir emir ve iş’âr tebliğ buyurulmamış ve risâle-i mezkûrenin el-an neşr ve tevzi’ine devâm edilmekde bulunması mahzûrdan gayr-ı sâlim ve mu’âmele-i lâzımenin bir an akdem der-piş edilmesi müstelzem bulunmuş olduğu cihetle ana göre tesri’-i icrâ-yı icâbına berây-ı tevessül risâle-i mezkûreden bir nüshanın da ma’an makâm-ı vâlâlarına takdimine mübâderet olundu ol bâbda. Yazıldı. 20 Eylül sene (11325 (3 Ekim 1909) Emir (…) 784 fi 21 minhü (önceki tarih) 7

Dipnotlar:

1- Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, ABIBSNİŞ, Cilt-1, s. 668.

2- Age, s. 668.

3- BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), DH. EUM. THR. (Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umûmiye Müdiriyet-i Tahrirât Kalemi) 5 /7.

4- BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), DH.EUM.THR. (Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umûmiye Müdiriyet-i Tahrirât Kalemi) 5/7.

5- ABIBSNİŞ, Cilt-1, s. 669.

6- BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), DH.EUM.THR. (Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umûmiye Müdiriyet-i Tahrirât Kalemi) 6/68.

7- BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), DH. EUM. THR. (Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umûmiye Müdiriyet-i Tahrirât Kalemi) 6/68.

İttihâd ve Terakkî’nin teşekkülü ve kurucuları

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler-110

Târihî açıdan Bediüzzaman Said Nursî’nin Divan-ı Harb-i Örfî Savunması1 çalışmasında İttihâd ve Tarakkî ile ilgili açıklamalara yer verilmiştir. Buraya göre: “İttihâd ve Terakkî fırkasının kökenleri ve yapısı, iç ve dış destekçileri analiz edildiğinde, o döneme ait karanlıkta kalan birçok konu ve hadise kendiliğinden aydınlığa kavuşacaktır. Bu sebeple, 31 Mart sürecinde gelişen olaylarda kesinlikle İttihâd ve Terakkî’yi göz ardı edemeyiz.

İttihâd ve Terakkî Cemiyeti’ne kısaca temas etmekte fayda var. “İstibdat idaresini meşrûtî bir yönetime dönüştürmek maksadıyla 21 Mayıs 1305 (2 Haziran 1889) tarihinde İbrahim Temo (Ohri), Abdullah Cevdet (Arapkir), İshak Sükut (Diyarbakır), Çerkez Mehmed Reşid (Kafkasya), daha sonra Hikmet Emin (Konya), Cevdet Osman, Kerim Sebati, Mekkeli Sabri Bey, Selânikli Dr. Nazım Bey, Şerafettin Mağmumî, Giritli Şefik, Bakülü Hüseyinzade Ali tarafından teşekkül edilmiştir. Gizli olarak teşkil edilen cemiyetin ilk adı, İddihâd-ı Osmanî ya da İnkılâb-ı Osmanî’dir.

Teşekkülünde Mason ve Carbonari teşkilâtlarının da etkili olduğu cemiyetin kurulmasına sebep olan etken Devlet-i Âli’nin içinde bulunduğu siyâsî, idârî, sosyal ve iktisâdî bunalımdı. Cemiyet, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında örgütsel manada büyük bir mesafe kat etmekteydi. Mektep talebeleri arasında olduğu kadar İttihâdçılık, genç subaylar arasında da gittikçe taraftar kazanmaktaydı. Ahmet Rıza ile Nazım, Cemiyetin çalışmaları ve adı üzerinde fikir teatisinde bulunduktan sonra ortak bir karar almışlardır. Buna göre 1894 tarihinde Paris’te Osmanlı Terakkî ve İttihâd Cemiyeti teşekkül olunmuştur. Merkezi Paris olan Osmanlı Terakkî ve İttihâd Cemiyeti ile merkezi Selânik olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti 27 Eylül 1907’de Osmanlı İttihâd ve Terakkî Cemiyeti adı altında birleştirilmesiyle teşkilât amaç ve örgüt açısından dinamiklilik kazandı.2

Yine İttihâd ve Terakkî konusunda: “Rumeli’deki asıl örgütlenme Eylül 1906’da Talat, Rahmi ve İsmail Canbolat’ın 7 arkadaşıyla kurdukları Osmanlı Hürriyet Cemiyeti oldu. Kurucular ve üyelerden kimileri asker, kimileri sivildi. Hücre tarzında örgütleniyorlardı. Üye olmak isteyenler gece vakti üç maskeli karşısında Kur’ân ve tabanca üzerine yemin ediyorlardı. Yeni üyeye ihanetin ölümle cezalandırılacağı özenle belirtiliyordu. 1907’de bu cemiyetle Paris’teki İttihâdçılar birleştiler, birleşik örgüt İttihâd Terakkî adını aldı.” 3

Bediüzzaman Hazretleri, 1907’nin son aylarından, 1910’un Mart arasında İstanbul’da bulunup bir derece siyasetle meşgul olduğu o dönemde bulunduğu İttihâd ve Terakkî’ye değil, İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti’ne mensup idi ve bu cemiyet de siyasetle değil, toplumu ıslâh ile meşgul oluyordu.

Bediüzzaman İttihat ve Terakkî’yi tasnif ediyor

“Eyyühe’l-avam! Şimdi Allahaısmarladık, siz durunuz; havas ile konuşulacak bir dâvâm var. Hükûmet ve eşraf ve İttihâd-Terakkîye mason olmayan kısmına karşı bir mühim meselem var.”4 diyen Bediüzzaman, ‘İttihâd ve Terakkî Cemiyeti’nin hürriyetçi ve meşrûtiyetçi eğilimlerini desteklerken, mason kısmının istibdatçı uygulamalarını eleştirmiştir. Bediüzzaman, İttihâdçılar hakkındaki kanâat ve tutumunu bir eserinde şöyle ifade eder: “Eski Said’in İttihâd-ı Terakkî Komitesi’ne şiddet-i muhalefetiyle beraber, onların hükûmetine ve bilhassa orduya karşı tarafgirâne yüksek takdirâtı ve iltizamları ise, bir hiss-i kablelvukuyla, yağı içinde bulunan o cemâat-i askeriyede ve o cemiyet-i milliyede bir milyona yakın evliya mertebesinde olan şühedayı altı yedi sene sonra tezâhür edeceğini hissetmiş, ihtiyarsız olarak, meşrebine muhalif, onlara dört sene tarafgir bulunmuş. Sabık harb-i umûmî çalkamasıyla, o mübarek yağı alındı, yağı alınmış bir ayrana döndü. Yeni Said dahi Eski Said’e muhalefet edip, mücahedesine döndü.” 5

Görüldüğü üzere Bediüzzaman İttihad ve Terakkî’yi tasnif ederek iki cihetle değerlendiriyor. İttihâd ve Terakkî Cemiyeti’nin gizli ve komite tarzında çalışan kısmına şiddetli muhalefet etmekle beraber; İttihâd ve Terakkî hükûmetine ve bilhassa orduya karşı tarafgirâne yüksek takdirâtı ve iltizamlarını ise takdir ediyor ve ihtiyarsız olarak, meşrebine muhalif, onlara dört sene tarafgir bulunuyor. Bediüzzaman hiçbir zaman toptancı bir yaklaşım için olmamıştır. Hakperest olmak ve adalet-i hakikiye düsturu ile Kur’ân’ın dört esasından birisi olan adalet-i mahzadan ayrılmamıştır.

Dipnotlar:

1- Atilla Yılmaz, Tarihî açıdan Bediüzzaman Said Nursî’nin Divan-ı Harb-i Örfî Savunması.

2- Dr. Taner Aslan, İttihad-ı Osmani’den Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne, Aksaray Ünv. Fen-Edb. Fak. Tarih Böl. Bilig-Güz-2008. Sayı. 47 Ahmet Yesevi Ün. Müt.Hey. Bşk.lığı.

3- Prof. Dr. Sina Akşin, Ana çizgileriyle Türkiye’nin yakın tarihi 1789-1980, İmaj Yay, Ankara, 2001, 6. 43.

4- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 289.

5- Kastamonu Lâhikası, 2013, s. 95.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.