Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan tespitler – 25

Röportaj

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan tespitler – 25

Sunuculuğunu Sertaç Lüser’in yaptığı Bediüzzaman Said Nursi’nin Hayatından Tespitler köşesinde bu hafta Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç, Bediüzzaman Said Nursi’nin İstanbul Hayatına değinmeye devam ediyor. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç; Bediüzzaman’ın hayatından tespitler serisinin yirmi beşinci bölümünde bu hafta;

31 Mart ve Bediüzzaman (Birinci Gün)

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (84)

Birinci Gün (31 Mart 1325/13 Nisan 1909 Salı): Bediüzzaman’ın hadiseler karşısındaki ilk ifadeleri: “Dehşetli hareketi iki-üç dakika uzaktan temaşa ettim.” 1 “Üç dakikadan sonra çekildim. Bakırköy’üne gittim; tâ beni tanıyanlar karışmasınlar.” 2

13 Nisan 1909 gece yarısı Taşkışla’da bulunan Dördüncü Avcı Taburu askerleri ayaklandılar. Subaylarını bağladıktan sonra kışlalarından silâhlı olarak çıkarak Sultanahmed’e gelip Meclis-i Mebusan’ı kuşattılar. Ayrıca diğer kışlalara da giderek oradaki askerleri de ayaklanmaya çağırdılar. İsyana katılan askerlerle birlikte sabah olunca ayaklananların sayısı üç bini açmıştı. 3 Öğle saatlerinde ayaklanan askerlere birçok ilmiye öğrencisi de katılmış. Öyle ki Meclis-i Mebusan’ın önü beyaz sarıklıların yığılması ile bir anda beyaza kesilmişti. 4 Askerler selâm dururken ulema tekbir getiriyor ayaklanmanın sloganı da ‘şerîat isteriz’ oluyordu. 5

Bediüzzaman 31 Mart’ın Birinci gününde ne yaptığını anlatıyor:

İstanbul’da bu gelişmelerin olduğu 31 Mart gününde Bediüzzaman, ne yaptığı hakkında şunları söylüyor:

“Mart’ın Otuz Birinci günündeki dehşetli hareketi iki-üç dakika uzaktan temaşa ettim. Müteaddit metalibi işittim. Fakat, yedi renk sür’atle çevrilirse yalnız beyaz göründüğü gibi, o ayrı ayrı matlâplardaki fesadatı binden bire indiren ve avamı anarşilikten kurtaran ve efrat elinde kalan umum siyaseti mu’cize gibi muhafaza eden lâfz-ı şerîat yalnız göründü. Anladım, iş fena; itaat muhtel, nasihat tesirsizdir…” 6

Bediüzzaman’ın da bahsettiği şerîat lâfzının ortaya çıkıp slogan haline gelmesinden dolayı 31 Mart isyanı hep şerîatçıların isyanı diye anıldı. Peki, şerîat kalkmış mıydı ki şerîat isteniyordu? Miras hukuku, borçlar hukuku, evlenme, kişilik hukuku gibi şerîatın kanunları zaten yürürlükte, şerîat mahkemeleri yerli yerindeydi. Dolayısıyla şerîat zaten vardı. Demek ki asilerin, şerîat devletinde ‘şerîat isteriz’ diye bağırmaları şerîat aşkından veya şerîat açlığından değildi. Bediüzzaman’ın da bahsettiği gibi ayaklananların farklı isteklerini tek bir potada eritme mecburiyetinden ileri gelmekteydi. Nitekim istekler arasında, askerlerin bu ayaklanmadan sorumlu tutulmamaları yani affedilmek, hükümetin ve Mebusan Meclisi Reisi Ahmet Rıza’nın istifası, bazı komutanların değişmesi, ordudan atılan alaylı subayların işlerine yeniden alınmaları gibi farklı istekler vardı. 7 Dolayısıyla burada din, isteklerin yerine gelmesi için muhalefeti güçlendirecek ve meşrûlaştıracak bir araç olarak kullanılmıştır. 8

Prof. Dr. Sina Akşin’in değerlendirmesi:

31 Mart Vak’ası konusunda Prof. Dr. Sina Akşin şu değerlendirmeleri yapar: “Esas itibarıyla 31 Mart’ta din unsuru hemen hemen tümüyle bir istismar konusu, bir âlettir. Hatta ayaklanmaya katılan en saf askerlerin bile dini büyük ölçüde alet olarak kullandıkları, istismar ettikleri iddia edilebilir. Zira onların şikâyetleri dinî değil, askerî idi. Ağızlarındaki şerîat sloganı daha çok ayaklanmalarını kolaylaştıran bir araçtı. Gerçek bir şeriatçılığa gelince bol bol kullanılan bir slogana rağmen, bu çeşit bir gericiliğin ufukta pek zayıf bir ihtimal olarak bulunduğunu tekrarlamak gerekir. Şimdiye kadar çoğu incelemeciler sloganla gerçeği, sözle özü karıştırarak, 31 Mart’ı her şeyden önce bu çeşit dinci bir gericilik olarak yorumlamak istemişlerdir.” 9

Tarih Profesörü Kemâl Karpat’ın değerlendirmesi:

Prof. Kemâl Karpat ise 31 Mart isyanının Cumhuriyet döneminde dinî yobazlık şeklinde anılarak sömürüldüğünü ifade etmektedir: “Aslında toplumsal bir hareket olan 1909 karşı devrimi, Cumhuriyet döneminde dinsel yobazlık olarak anılarak sömürülmüştür. Bunun nedeni, devrimi başlatan gösterilerin örgütlenmesinde İttihad-ı Muhammedî Fırkası’nın ve bu fırkanın lideri Derviş Vahdetî’nin önemli bir rol oynamış olmasıdır. Oysaki bu hareketin ardındaki asıl güç, başkentte üstlenmiş olan askerlerdi.” 10

Bediüzzaman 31 Mart’ın birinci gününde ne yapıyor?

Bediüzzaman’a gelince; “Sözlerinin devamında Bediüzzaman isyanın geniş boyutlara vardığı için nasihatin tesirsiz olacağını söylemektedir. Bediüzzaman, bu tesbitinde haklıydı. Zira Antalya mebusu Hamdi (Elmalılı) Beyanü’n Halk Gazetesi’nde yazdığı ‘Keza’ adlı yazısında; ulemânın ileri gelenlerinin meydanda görülmesini açıklarken bunların hükümetin dâvetiyle asi askerleri yatıştırmak için geldiklerini, fakat ulemânın isyancılara tesir edemedikleri için üzüntü içinde olduklarını ifade etmektedir. Bediüzzaman, kısa bir süre sonra isyan bölgesinde uzaklaştığını, Bakırköy’e gittiğini ve karşılaştığı kimselere de isyana karışmamalarını tavsiye ettiğini söylüyor. Bununla beraber isyana karışmış olsaydı tanınan bir kişi olmasından dolayı olaya dahlinin herkes tarafından bilineceğini ifade ediyor. Görüldüğü gibi isyanın birinci günü Bediüzzaman isyanı uzaktan kısa bir süre izlemiş, tasvip etmediği için katılmamıştır. 11

“Bu arada isyanın birinci günü olan Mart 1325 (13 Nisan 1909) tarihli Volkan Gazetesi’nde Bediüzzaman imzalı bir yazı yayınlanır. İki gün önce basılmış olan ‘Lemean-ı Hakikat ve İzale-i Şübehat’ adlı yazı dizisinin devamı olan bu yazıda Bediüzzaman; şahsıyla ve İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti ile ilgili bazı sorulara cevap verir. 12 Dolayısıyla hem konusu itibariyle, hem de 31 Mart gününden önce yazılmış olması itibarıyla yazının isyanla herhangi bir ilgisi yoktur. Henüz isyanın birinci gününde isyancılar istediklerini elde ettiler. Hükümet ve Mebusan Meclisi Başkanı Ahmet Rıza istifa etmiş; Padişah da askerleri affetmişti. Bu afla birlikte asi askerler birinci günün gecesinde kışlalarına çekilmiş; böylece İstanbul’daki hareketlilik durmuş, düzen sağlanmıştır.” 13

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2013, s. 129.

2- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2013, s. 130.

3- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 46.

4- Lütfü Bey, “Dünkü Hâl”, 14 Nisan 1909(1 Nisan 1325).

5- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s.47.

6- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2013, s. 130.

7- Osman Selim Kocahanoğlu, 31 Mart İsyanı ve Hareket Ordusu: Abdülhamid’in Selânik Sürgünü, s. 155.

8- Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s. 117.

9- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 46.

10- Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s. 117.

11- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 43.

12- “Lemean-ı Hakikat ve İzale-i Şübehat” Volkan, 13 Nisan 1909 (31 Mart 1325).

13- Mehmet Selahattin, Bildiklerim, s. 22.

31 Mart ve Bediüzzaman (İkinci gün)

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler-85

İkinci gün (1 Nisan 1325/14 Nisan 1909 Çarşamba): “İkinci günde bir ukde-i hayatımız olan itaat-i askeriyeden sual ettim.

Dediler ki: “Askerlerin zabitleri asker kıyafetine girmiş; itaat çok bozulmamış.”

Tekrar sual ettim: “Kaç zabit vurulmuş?” Beni aldattılar, dediler: “Yalnız dört tane. Onlar da müstebit imişler. Hem, şeriatın adap ve hudûdu icra olunacak.” Bir de gazetelere baktım; onlar da o kıyamı meşrû gibi tasvir ediyorlardı. Ben de bir cihette sevindim. Zira, en mukaddes maksadım, şeriatın ahkâmını tamamen icra ve tatbiktir. Fakat itaat-i askeriyeye halel geldiğinden nihayet derecede me’yus ve müteessir oldum.” 1

31 Mart’ın ikinci günü ile ilgili kaynaklarda şu değerlendirmeler yer alır: “İsyanın ikinci gününde Padişah Abdülhamid, hükümeti kurma görevini Tevfik Paşa’ya vermiş ve 14 Nisan 1909’da yeni kabine kurulmuştu. Asi askerler kışlalarına dönmeye devam etmiş, Galata ve eski İstanbul’daki bazı dükkânlar açılmıştı.2 Mustafa Turan’ın yazdığına göre ise isyanın ikinci günü sükûnet sağlanmıştı, fakat askerî birliklerin başında belli başlı zabitler hâlâ yoktu. 3 Ziya Nur Aksun da aynı görüşü dile getirerek İstanbul’daki isyanın durduğunu ve sükûnet devresine girilmiş olduğunu belirtmektedir.4 İstanbul’dan yazan Neue Freie Presse muhabiri de isyanın ikinci günündeki gelişmelerle alâkalı ‘İstanbul’da Sakin Bir Gün’ başlıklı haberinde, İstanbul’da sükûnetin bütünüyle hemen hemen sağlandığını; büyük ve küçük askerî grupların sevinç atışlarının, gösterilerin ve çıkardıkları ufak tefek olayların da bittiğini ifade etmektedir.5 Aynı gazetede bir gün sonra çıkan benzer bir haberde ise İstanbul’daki gösterilerin tamamen sona erdiğini ve sükûnetin şeklî olarak tamamen sağlandığını yazmıştır.6 Avusturya sefiri Pallavicini de 15 Nisan’da gönderdiği raporunda hadiseleri anlattıktan sonra, Jön Türk hâkimiyetinin tasfiye edildiğini ve şehirde sükûnetin sağlandığını belirtmektedir.7 Dolayısıyla isyanın henüz ikinci gününde Hareket Ordusu’nun İstanbul üzerine yürümesini gerektirecek bir durum kalmamış, bulanık sular durulmuş ortada isyandan hiçbir eser kalmamıştı.8 Nitekim bundan sonraki günlerde asi askerlerin isyanla alâkalı faaliyetleri hakkında herhangi bir bilgi kaynaklarda geçmemektedir. Sadece bazı derneklerin ve oluşumların siyasî ortamın yumuşatılmasına ve toplumdaki uzlaşmanın sağlanmasına dair teşebbüsleri vardır.” 9

Bediüzzaman ikinci gün ne yapıyor?

Bediüzzaman, ikinci gün yine olayları dışarıdan tahkik ve takip ediyor. 16 Nisan’da başlayıp sonraki günlerde devam edecek olan yazılardaki asi askerlere yönelik nasihatleri de bu kabildendir. İsyanın ikinci gününde Bediüzzaman neler olduğunu sorup duruyor; isyan eden askerlerin subaylara itaat edip etmediklerini merak ediyor. 31 Mart’ın ikinci gününe dair aktardığı cümleler, Bediüzzaman’ın isyana nasıl baktığını ve isyan günlerindeki konumunu açık seçik gösterir niteliktedir. Daha ilk cümlesinde isyan eden askerlerin, âmirleri olan subaylara karşı itaatlerini (itaat-i askeriye), hayatlarının olmazsa olmaz bir çekirdeği (ukde-i hayatiye) olarak niteleyen Bediüzzaman’ın isyana karşı olumsuz tavrı en başından kendini belli etmektedir. Nitekim daha sonra itaat-i askeriyenin bozulduğunu duyduğunda nihayet derecede üzüldüğünü ifade etmektedir. Bediüzzaman’ın yaşanan olaylar hakkında bilgi sahibi olmak için etrafındakilere soru sorması dikkat çekici diğer bir noktadır. İsyanın birinci gününden sonra ikinci gününde de Bediüzzaman’ın olayları bilenlerden ve gazetelerden öğrendiği kadarıyla takip ediyor olması; ilk iki gün için onun yaşanan bu olayların ne kadar dışında kaldığının bir göstergesidir. İsyan eden askerlerin kaç subayı öldürdükleri hakkında Bediüzzaman’ın sorduğu soruya verilen ‘dört’ cevabı, 31 Mart isyancılarını destekleyen ve isyan eden askerlerin yaptıklarını küçük gösterme çabasındaki İkdam Gazetesi’nin isyanın ikinci gününde çıkan 14 Nisan 1909’da (1 Nisan 1325) tarihli nüshasında verdiği sayıdır. Bediüzzaman kendisine verilen bu cevabın yalan olduğunu, daha fazla insanın öldürüldüğünü daha sonra öğrenecektir. Burada Bediüzzaman’ın şeriatın ahkâmı tamamen icra olunacağına sevinmesi, İttihad ve Terakkî’nin kurduğu despot rejimin artık ortadan kalkıp siyasî suikastların sona ereceğine yönelik bir sevinme olmalıdır. 10

Selânik’te 31 Mart aleyhine miting tertip ediliyor

Öte yandan Selânik’te 31 Mart aleyhine büyük bir miting tertiplendi. 11 Temmuz meydanında yapılacak toplantı için sokaklara tellâllar çıkarıldı. İsyan duyulur duyulmaz ağırlığı henüz Rumeli’de olan İttihad ve Terakkî, kesin tavır almakta gecikmemiş; isyanı kendisine yapılmış bir darbe olarak görmüştü. Bunun için isyanın ikinci gününde, isyanı bastırma yolunda Rumeli’de önemli gelişmeler oldu. Selânik redif fırkasının bütün taburları silâhaltına alındı. Bunun yanında Selânik’te bütün unsurların katıldığı büyük bir miting düzenlendi. Böylece toplanan 20-30 bin kişilik bir kalabalık önünde Yeni Asır Gazetesi başyazarı Fazlı Necip Bey, müderris Recep, Avdül (Arnavutça), Tomak (Bulgarca), Karaso (Türkçe ve Yahudice), Nikola (Sırpça), Kurki Apono (Ulahça) tarafından konuşmalar yapıldı; konuşmalar ‘Silâh başına, arş İstanbul’a’ diye bitiyordu. Bunun üzerine ihtiyat ve redif askerleri silâhlarını almaya giderken, birçok kişi de gönüllü yazılıyordu. Bu şekilde İstanbul’a gelecek olan Hareket Ordusu’nda nizamiyeden olmayan askerî birlikler de önemli yer tutmuştu. 11

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2013, s. 130.

2- Yunus Nadi, İhtilâl ve İnkılâb-ı Osmânî, s. 49.

3- Mustafa Turan, Taşkışla’da 31 Mart Faciası, s. 69.

4- Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Cilt: 5, s. 189.

5- Neue Freie Presse, “Ein ruhiger Tag in Kostantinopel”, 15 Nisan 1909, Sayı: 16038, s. 2’den aktaran, Necmettin Alkan, Selânik İstanbul’â Karşı, s. 208.

6- Agg, age.

7- Bridge, “Die jungtürkische Revolution aus österreichisch-ungarische Sicht”, s. 45’ten aktaran, Necmettin Alkan, Selânik İstanbulâ Karşı, s. 208.

8- Mustafa Turan, Taşkışla’da 31 Mart Faciası, s. 69.

9- Necmettin Alkan, Selânik İstanbulâ Karşı, s. 169.

10- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 46.

11- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 75.

31 Mart ve Bediüzzaman (Üçüncü gün)

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (86)

Üçüncü Gün (2 Nisan 1325/15 Nisan 1909 Perşembe): 31 Mart’ın üçüncü günü olan 15 Nisan 1909 (2 Nisan 1325) Perşembe günü Bediüzzaman’ın Volkan’da iki yazısı çıkar. Bunlardan biri 11 Nisan’da başlayıp 12 ve 13 Nisan’da devam eden ‘Lemean-i Hakikat ve İzale-i Şübehat’ yazısının son bölümüdür. Bu yazıda Bediüzzaman kendisine sorulan “Sen Selânik’te İttihad ve Terakkî ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın? Volkan’a nedir bu kadar münasebet! İttihad-ı Muhammedî bununla ne hizmet görecek? Sen imzanı Bediüzzaman yazıyorsun, lâkab medhi ima eder…” 1 gibi 31 Mart isyanı ile bağlantısı olmayan sorulara cevap veriyordu. Aynı gün çıkan Bediüzzaman imzalı ikinci yazıda ise Bediüzzaman ‘Biraderim Derviş Vahdetî Bey’e başlıklı yazısında Derviş Vahdetî’ye bazı uyarılarda bulunuyordu. 2

Bediüzzaman Derviş Vahdetî’yi uyarıyor!

2 Nisan 1325 (15 Nisan 1909) tarihli, Volkan Gazetesi’nin 105. sayısında “Leme’an-ı Hakîkat ve İzâle-i Şübehât” başlıklı makalesinin sonunda Bediüzzaman’ın Derviş Vahdetî’ye şöyle hitab ettiği görülür: “Edipler edepli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalıdırlar. Matbuat nizamnamesini vicdanlarındaki hiss-i diyanet tanzim etsin. Zira, bu inkılâb-ı şer’iye gösterdi ki, umum vicdanlarda hükümferma nure’n-nur olan hamiyet-i İslâmiyedir. Hem de anlaşıldı ki, ittihad-ı İslâm, umum askere ve umum ehl-i imânâ şamildir. Hariç kimse yoktur.” 3 Bediüzzaman bu ikaz ve uyarılarıyla Derviş Vahdetî’yi aşırılıklardan muhafaza etmeye çalışıyor, belki de başına gelecek olan fecî hadiseyi hissetmiş olmalı ki Vahdetî’yi kendi gazetesinde itidale çağırıyordu.

Bediüzzaman Derviş Vahdetî’yi hangi yazısı için ikaz ediyor?

Derviş Vahdetî’nin hangi yazısının, Bediüzzaman’ı böyle bir uyarı yapmaya sevk ettiği tam olarak belli değildir. Ancak bazı ipuçları bu konuyu kısmen aydınlatmaktadır. 19 Nisan 1909 tarihinde Volkan Gazetesi’nde Derviş Vahdetî’nin ‘Cemiyet-i İlmiye-i Muhtereme’ye’ başlıklı bir yazısı çıkar. Yazıda Derviş Vahdetî, kendisinin 14 Nisan 1909’da ‘Halife-i İslâm Abdülhamid Han Hazretleri’ne Açık Mektup’ başlıklı yazısındaki Meşrûtiyeti kaldırıp, Meclisi kapatmanın Padişahın elinde olduğunu beyan eden sözlerine tepki geldiğini ve eleştirildiğini dile getirir. Bediüzzaman da ‘Biraderim Derviş Vahdetî Bey’e başlıklı’ yazısını Derviş Vahdetî’nin Padişahı kışkırtacak ifadeler bulunan bu yazısına tepki verenlerden biri olarak yazmış olma ihtimali yüksektir. Aslında Derviş Vahdetî bu yazısında ısrarla Padişah’a Meşrûtiyeti kaldırmayıp Meclisi kapatmamasını tavsiye etmiştir. Hatta bunu kendisine tavsiye edecek olanlara din ve vatan haini gözüyle bakmasını dahi söylemiştir. “Zat-ı emirü’l mü’minleri (padişah) için en büyük bir şeref varsa o da Meşrûtiyet-i Osmaniyemizin himaye buyrulması kaziyyesidir. Meclis-i Mebusan’ı bir dakika bile kapatmak fikrini şayet Zat-ı âli-i Cenab-ı Cenabilerinesize (size) telkin edecek bulunursa, o gibilere hain-i din-ü vatan nazarıyla bakınız.” 4 Yazısının bütün ruhunda, Meşrûtiyet ile Meclisi bu denli savunmasına rağmen; “Bugün Meşrûtiyetimizi ref etmek, Meclis-i Mebusan-ı Osmaniyi kapatmak yed-i kudret-i şahanenizdedir.” cümlesinden dolayı Derviş Vahdetî’nin ulemadan tepki alması, dönemin İslâm âlimlerinin hürriyetçi rejim olan Meşrûtiyet’in korunması hakkındaki umutlarını gösterir. 5 Buradan yola çıkarak şunu söylemek gerekir ki, hiçbir tarihi olguya dayanmadan dönemin İslâmcılarını hürriyetçi, Meşrûtiyet düşmanı mutlakiyetçiler olarak gösterip, irticacı diye yaftalamak târihi ters yüz etmek demektir. Zira yaşananların da, yazılanların da ortaya koyduğu gibi 31 Mart sürecinde Meşrûtiyet’in en yavuz muhafızları, güncel söylemle dönemin muhafazakârlarıdır.

Meclise askerlerden gelen dilekçe: Üçüncü gün toplanan Mecliste mebus Zohrap Efendi alaylı askerlerden kendisine gelen bir dilekçeyi açıkladı. Dilekçede alaylı askerlerin mağduriyetlerinin giderilmesine dönük şu tedbirlerin Meclis tarafından kabul edilmesi gerektiğinden söz ediliyordu: 1) Bütün askerî komisyonlarda ve Meclis-i Askerî’de ikinci mülâzımdan feriğe kadar alaylı subay bulundurulacak, 2) Gazetelerde ve ordulara gönderilecek resmî bildirilerle harbiyeli-alaylı ayırımının kalktığı ilân edilecek, 3) Ordularda hep aynı alaylı-harbiyeli oranı bulundurulacak, alaylıların çoğunun 5., 6., ve 7. ordularda görev yapmasına son verilecek. Dilekçe bir tehdit ile bitiyordu: “Ve baladaki maruzat-ı muhikamızın kabulünü istirham eyleriz, kabul buyurulmadığı takdirde ordularda büyük fenalıklar çıkacağını ve selâmet-i vatan namına ihbar eyler ve cevabını bekleriz.” 6 Mebusan bu dilekçeyle ilgili olarak, alaylılığın kusur sayılarak bu gibilerin kadro dışına çıkarılmalarının adalete uygun olmayacağının Harbiye Nazırı’na bildirilmesini kararlaştırdı. 7

Hareket Ordusu Hazırlık yapıyor

Hazırlıkları peyderpey yapılan Hareket Ordusu’nun ilk birliklerinin Selânik’ten sevkiyatı 15 Nisan öğleden sonra başlamıştır. İlk olarak Yüzbaşı Refet Bey komutasında bir Jandarma keşif müfrezesi gönderilmiştir. 8 Daha sonra 15 Nisan gecesi Binbaşı Muhtar Bey kumandasındaki Hareket Ordusu Birliği Selânik’ten yola çıkmıştır. 9 Hareket Ordusu’nun bir endişesi de, Edirne’de bulunan 2. Ordu’nun kendilerine nasıl bir tavır takınacağı idi. Ancak, 2. Ordu’nun tutumunu öğrenmek için Edirne’ye giden Mithat Şükrü, bu ordunun hareket ordusunu desteklediğini öğrendi. 10

Ali Kabuli Bey olayı

31 Mart’ın üçüncü günü meydana gelen olaylardan birisi de Ali Kabuli Bey olayıdır. İddiaya göre, Asar-ı Tevfik Süvarisi ve Bahriye silahendaz Taburu Kumandanı Binbaşı Ali Kabuli Bey, Yıldız’ı topa tutmağa hazırlanıyordu. Karadan yapılan telkinat neticesinde erler ayaklanarak Ali Kabuliyi esir aldılar. Ali Kabuli önce, Bahriye şûrâsına getirildi. Burada serbest bırakılmasına karar verilince, askerler serbest bırakmayarak Padişahın huzuruna götürdüler. Padişah, olayın mahiyetini anlamak için, Kabuli’nin karakola götürülmesini istedi. Ancak, yolda erler tarafından öldürüldü. 11

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri (Makalat), 2013, s. 375.

2- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 47.

3- Eski Said Dönemi Eserleri (Makalat), 2013, s. 100, (29 Mart 1325, Volkan, Sayı: 105).

4- Derviş Vahdetî, “Halife-i İslâm Abdülhamid Han Hazretlerine Açık Mektup”, Volkan, 14 Nisan 1909 (1 Nisan 1325).

5- Ali Birinci de, Vahdetî’nin bu yazısını göstererek onun isyana en çok sahip çıkan kişi olduğunu söyler. Bkz. Ali Birinci, Tarihin Hududunda, s. 245.

6- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 91.

7- http://www.risaleinurenstitusu.org/bediuzzaman-said-nursinin-31-mart-olayindaki-tavri-i/ 8- Süleyman Kâni İrtem, 31 Mart İsyanı, s. 213.

9- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 94.

10- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 95.

11- Ali Cevat Bey, İkinci Meşrûtiyetin İlânı ve Otuzbir Mart Hadisesi, Ankara, s. 60, 61.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.