Bediüzzaman’ın hayatından tespitler – 23

Röportaj

 

Bediüzzaman’ın hayatından tespitler – 23

Sunuculuğunu Sertaç Lüser’in yaptığı Bediüzzaman Said Nursi’nin Hayatından Tespitler köşesinde bu hafta Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç, Bediüzzaman Said Nursi’nin İstanbul Hayatına değinmeye devam ediyor. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç; Bediüzzaman’ın hayatından tespitler serisinin yirmi üçüncü bölümünde bu hafta;

31 Mart Vak’asında İngiliz siyasetinin etkisi

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (80)

31 Mart Vak’ası’nın arkasında bazı kesimler ciddî mânâda “İngiliz İstihbarat Servisi’nin bulunduğuna dair değerlendirmelerde bulunmuşlardır.” 1 Bu değerlendirmeler dikkatle incelendiğinde 31 Mart’ın arkasında İngiliz İstihbaratı’nın bulunduğuna dair düşünceler hiç de yabana atılacak cinsten değildir. Burada İngiliz siyasetiyle ilgili Bediüzzaman’ın da tesbitlerine yer verelim. Bediüzzaman’a İ. G. Z. siyaseti hakkında sorulan soru ve cevap şöyledir:

“Suâl: Neden bu kadar İ. G. Z. siyaseti galip çıkar?

Cevap: Siyasetinin hâssa-i mümeyyizesi, fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâb etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfîliktir.” 2

İngiliz siyaseti, bu mümeyyiz sıfatları ile 1876’da I. Meşrûtiyetin ilânıyla harekete geçmiş ve Rusları tahrik ederek meşhur Doksan Üç Harbi’ni (1877-78) çıkararak Osmanlı ve Âlem-i İslâm’ın kurtuluşu olacak olan hürriyet güneşini küsûfa tutmuştur.

Bu meyanda Yakın tarih araştırmacısı olan ve Yeni Asya Yazarlarından M. Latif Salihoğlu’nun 31 Mart Vak’ası ile ilgili bir programda yapmış olduğu tesbitlere yer verelim:

“31 Mart Vak’ası 112 sene önce oldu. 31 Mart Vak’ası’nın öncesi ve sonrası vardır. Arka planda ne var? Ön planda olanlar belli. (Görünürde ön planda) Hareket Ordusu var. Hareket Ordusu’nun kumandanları var. Gayet kaba, gayet vahşi, gayet zalimlikle bilinen Mahmut Şevket Paşa gibi kimseler var. Bir de Hareket Ordusu’nun kurmay heyeti var. Bunlar pek bilinmiyor, pek nazara verilmiyor. Beş kişilik Kurmay heyeti var. Esas işleri bunlar sevk ve idare ediyor. Önde görünen kumandan bir nevi kukla gibidir. Onu istedikleri gibi oynatabiliyorlar. Bu kurmay heyetinin beşi de Selânik doğumludur. Kırk bin civarında Balkanlar’dan topladıkları çoğu da eğitimsiz insanlar var. O kırk bin kişinin yarısı Balkanlar’dan toplama eşkıya gruplarıdır. Derme çatma ordu deniliyor bunlara. Diğer tarafta kim görünüyor? İşte aktörlerden Padişah Sultan Abdülhamid. O hedef tahtasında. Başka kim var? Derviş Vahdetî. O da Hareket Ordusu Selânik’ten kalkıyor Yeşilköy’e Ayastefanos’a geldiği vakit Derviş Vahdetî kayıplara karışıyor. Yani onun da bu hadisede rolü vardır. İnsanları (isyana) sürüklemiştir, kışkırtıcı rol oynamıştır. Hatta çoğu kişi bilmez, Volkan Gazetesi’nde yazdığı son yazılarda, durum iyice ağırlaştığında, ortam iyice gerildiğinde, şunu yazıyor Sultan Abdülhamid’e hitaben: “Ne Ahrârlar’ın dediğini yapın, ne İttihatçıların dediğini yapın.” diyor. Yani (o zamanlar) Ahrârlar, Ahrâr-ı Osmaniye Fırkası muhalefet partisidir. Fakat, iktidar onun elinde. İttihatçılar’dan doğru dürüst hükümet edecek adam yok, devlet adamı yok. Komitacı adamlar hep ön planda. Onun için Ayan Meclisi’nde Ahrârlar ve bir kısım Mebusân Meclisi’nden Ahrâra geçmiş olanlar ve bağımsızlardan bir hükümet teşkil ediliyor. 1908’den 1909’un Nisan’ına kadar. İttihatçılar ikide bir homurdanıyor. Bunlarla olmaz, istediklerimizi yaptıramıyoruz bunlara diye. (İttihatçılar) Tetikçiliğe başladılar. Gazetecileri, fikir adamlarını infaz ettiler. Ulu orta (her) yerde tedhiş hareketleri, terör hareketleri (yapılmaya başlandı). Tabiî gitgide ortam geriliyor. Aslında ortamı germeye çalışan dahili bir odak var. Bunlar Selânik komitesidir. Bir de harici odak olarak tekrar ifade edelim İngiltere, İngiliz siyaseti (var). Burada belgeleri var, bu kitapta. 3 Şimdi Profesör olan Mim Kemal Öke’nin Sultan Abdülhamid dönemini anlatan doktora tezi (bu kitap). Bu doktora tezinde İngiltere’nin rolünden bahsediyor. Hem I. Meşrûtiyet’in inkıtaa uğramasında, hem II. Meşrûtiyet’ten sonra 31 Mart Vak’ası ve I. Dünya Savaşı’na girilmesinde İngiltere’nin etkin rolünden bahsediyor bu kitap. Târihe şahitlik eden belgeler var bu kitapta. Buradaki belgeler neyi anlatıyor? 135. sayfada İngiltere ve Rusya’nın antlaşmasından bahsediyor. Meşrûtiyet ilân edilir edilmez; “Bu meşrûtiyeti boğmamız lâzım.” diyor. İngiliz siyaseti bu. “Bu Meşrûtiyeti boğmazsak, bütün sömürgelerimizi kaybederiz.” diyor. “Başta Mısır olmak üzere, bütün sömürgelerimizi kaybederiz.” diyor.

I. Meşrûtiyet’in ilânı ile (1876) İngiltere telâşa kapıldı. O vakit dünyadaki en büyük sömürgeci ülke olan, iki yüz sene boyunca iki yüz milyon İslâm toplumunu sömürgeleştiren İngiltere telâşa kapıldı. Dedi ki; “Eğer bu Meşrûtiyet, meclis, parlamento, Osmanlı’da oturursa biz dünyadaki bütün sömürgelerimizi kaybetmeye başlarız.” Çünkü meclisler, parlamentolar şahs-ı mânevîler, sömürgeciliği kabul etmez. Tek adamcılığı kabul etmez. Krallığı kabul etmez. Valiyi de kabul etmez. Yani valilerle idare ediyorlardı ülkeleri. Bunları da kabul etmeyecek diyor. En başta Mısır başlayacak, çok enteresan tesbitleri. Yani Türkiye’den sonra Meşrûtiyete, Hürriyet’e en yakın olarak Mısır’ı o zaman anlatıyorlar. Tabi büyük bir ülke, o da Arap dünyasını temsil ediyor. Veya lideri konumunda. Bunları kaybederiz diyor. Ne yapıp ne etmeli, Türkiye’nin başına bir savaş açmalı. İşte Doksan Üç Harbi’nin Birinci Şuâ’da da anlatıldığı gibi arka planında hazırlayıcısı, planlayıcısı, İngiliz siyaseti diyor. İngilizler Rusya’yı kışkırtarak ne yaptı? İslâm’ın parlak bir güneşini setr etti. Bulut çekti. İslâm’ın parlak güneşi nedir? Meşrûtiyettir. Yani Meşrûtiyet ve hürriyet. Yani I. Meşrûtiyet bu şekilde dahildeki Selânik komitesi ile, hariçteki İngiliz siyasetinin bağlanmaları ve birleşmeleri neticesinde I. Meşrûtiyet boğduruldu. Mutlakıyetçi Tek Adam da, savaşı bahane ederek I. Meşrûtiyeti askıya aldı. Zaten bu diktatörlük hevesleri hep buradan doğuyor. Bir bahane çıksın, şöyle bir sebep çıksın, bir hadise çıksın, bütün hakkınızı hukukumuzu askıya alalım. Sebep de hazır. Vatan tehlikede, millet tehlikede, padişah tehlikede, Reis tehlikede. Ee, ne yapalım? Bütün insan hak ve hürriyetlerini askıya alalım.” 4

İşte böylece 31 Mart hadisesinin de arka planında İngiliz siyasetinin varlığı ve etkisi açık olarak belgelerle ortaya çıkmış oluyor. İngilizler’in hem Ruslar’ı kışkırtarak Doksan Üç Harbi ile I. Meşrûtiyeti askıya aldırması; hem de Selânik komitesi ile birlikte hareket edilerek II. Meşrûtiyet’in askıdan indirilerek hürriyetin ilân edilmesi sonrasında 31 Mart Vak’ası ile Meşrûtiyet ve hürriyetin boğulması; hem de Ahrâr ve Hürriyetçiler’in perişan edilerek iktidardan düşürülmesi, sonrasında da şiddetli istibdata geçilmesi tesadüfî olamaz.

Dipnotlar:

1- Öke, Siyonizm ve Filistin Sorunu, s. 127.

2-Eski Said Dönemi Eserleri (Tuluat), 2020, s. 413.

3- Mim Kemal Öke, Sultan Abdülhamid Dönemini Anlatan Doktora Tezi, s. 135.

4- https://www.yeniasya.com.tr/video/31-mart-hadisesi_537830

Birinci Şuâ’dan 31 Mart’a bakan işaretler

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler-81

Bediüzzaman, Birinci Şuâ’da bir kudsî hakikate şahitlik ediyor. Hem Doksan Üç Harbi’ni, hem de I. Meşrûtiyet zamanındaki hâdiseleri burada tahlil ediyor. Hem 31 Mart Vak’ası’ndan sonra başlayan zincirleme savaşları da burada anlatıyor. Yani hem I. Meşrûtiyet zamanında, hem II. Meşrûtiyet zamanında arka planda ne olduğu, Türkiye’deki ifsat komiteleri, zındık komiteleri ile harici odaklar ne yaptılar. Zahiri târih nazarında hâlâ Doksan Üç Harbi’nin(1877-78) mahiyeti anlaşılmadı. 31 Mart Vak’ası ve I. Dünya Savaşı’na niçin girdik? Çünkü 31 Mart Vak’ası’ndan sonra savaşlar zinciri başlıyor. 1911’de İtalyan Savaşı, 1912’de Balkan Savaşı, 1913’te II. Balkan Savaşı, 1914’te I. Dünya Savaşı, 1918’den sonra Millî Mücadele. Bunların izahı Kur’ânî projeksiyonla aydınlatılmış. İzahı Birinci Şuâ’da vardır. Biz ise ne yapıyoruz? Buradaki hakîkatlere târihî belgeleri şahit olarak gösteriyoruz. Zaten vazifemiz bu. Risale-i Nur’daki Kur’ânî perspektifi esas alıyoruz. Onun dışındaki bütün delilleri, belgeleri, bilgileri şahit olarak göstermeye çalışıyoruz. Burada da şahit niteliğinde belgeler var.1

Bediüzzaman ise, Kur’ânî işaretlere istinaden Tevbe Sûresi’nde “Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.”2 âyetini “Eğer şeddeli “mim” dahi şeddeli ‘lam’lar gibi bir sayılsa, o vakit bin iki yüz seksen dört eder(1284/1868). O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiye’nin nurunu söndürmeye niyet ederek on sene sonra (1877-78) Rusları tahrik edip Rus’un Doksan Üç (1293/1877-78) muharebe-i meş’umesiyle âlem-i İslâm’ın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler.”3 şeklinde gaybî işarete dikkat çeker. Böylece I. Meşrûtiyet akîm kalır. Âlem-i İslâm’ın parlak nuruna muvakkat çekilen bulut, 24 Temmuz 1908’de II. Meşrûtiyet ile birlikte hürriyetin tekrar ilânıyla dağılmaya başlayacaktır ki; Tevbe Sûresi’ndeki “Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.”4 cümlesi, kuvvetli ve letâfetli münâsebet-i mânevîyesiyle beraber şeddeli “lâm”, birer “lâm” ve şeddeli “mim” asıl kelimeden olduğundan iki “mim” sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dört (1324/1908-9) ederek, Avrupa zalimleri Devlet-i İslâmiye’nin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş bir suikast plânı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperverleri, hürriyeti yirmi dörtte (1324/1908) ilânıyla o plânı akim bırakmaya çalışmışlardı.”5 Ancak yine İngiliz dessas siyaseti devreye girerek “1324/1908’te mason komitesinin hürriyet perdesi altında hilâfet-i İslâmiyeyi kaldırmak teşebbüsünün târihini göstermekle” 6 31 Mart hadisesine işaret ederek II. Meşrûtiyet’le birlikte gelen Hürriyet güneşi yine küsufa tutulmuş; böylece mason komitesinin hürriyet perdesi altında mebde-i isyânı olan 1324/1908-9 târihinde Türkiye hamiyetperverleri darmadağın edilmiştir.

Türkiye hamiyetperverleri I. Meşrûtiyet’in ilânı karşılığında Abdülhamid’in tahta geçmesine razı olmuş ve onu desteklemişlerdi. Ancak İngilizlerin kışkırtması ve Rus’un Doksan Üç muharebe-i meş’umesiyle âlem-i İslâm’ın parlak nuru olan Meşrûtiyete muvakkat bir bulut perde ettiler. I. Meşrûtiyet, 23 Aralık 1876’da Türkiye hamiyetperverlerinin destek ve tavsiyesi ile ilân edilmiş; ancak II. Abdülhamid 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nı gerekçe göstererek 14 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’ı kapatmıştır. Böylece İngilizlerin istediği olmuş, I. Meşrûtiyet akîm kalmış, âlem-i İslâm’ın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde edilmiştir.

Konuyu bir de M. Latif Salihoğlu’nun analizlerinden takip edelim: “1908’de II. Meşrûtiyet hazırlıkları başladı. Yani Ahrâr-i Osmanî’ye tarafından. Tabi bu otuz sene içerisinde (I. Meşrûtiyet’ten sonra) çok bedeller ödendi. 31 Mart Vak’ası’ndan sonra hürriyet taraftarları, Meşrûtiyet taraftarları, başta Namık Kemal, Prens Sebahattin’in babası Mahmut Celalettin Paşa, Niyazi Bey, Ziya Paşa, Enver Bey… Bütün bu ekip darmadağın edildi. Burada ele geçirilenler hapislere, zindanlara atıldı. Bir kısmı hariç memleketlere gitti. Abdülhamid’in siyasetine karşı çıkanlar sonunda Manastır’da dağa çekildiler. Niyazi Bey, esas hürriyetin birinci kahramanı odur. Resneli Kolağası Niyazi Bey’dir. Üstad Bediüzzaman Niyazi Bey’e; “Ey zamanın Rüstem-i Zâl’i!” 7 diyor. Korkusuz bir insan, cesur bir insan. Bütün hayatını, her şeyini hürriyete feda eden bir insandır. Temmuz 1908’de Manastır’da Hürriyeti ilân etti. Zaten Meşrûtiyet ilân edilmişti. I. Meşrûtiyet tekrar devreye sokuldu. Önceden ilân edilmiş ve askıya alınmıştı. 24 Temmuz 1908’de Hürriyet ilân edildi.

“31 Mart Vak’ası öncelikli olarak Abdülhamid’i devirmeye yönelik değildi. Meşrûtiyeti ve hürriyeti baltalamaya yönelikti. Meşrûtiyeti, daha şiddetli istibdadın eline vermekti. 31 Mart’ta bunu analiz edemediler, bunu çözemediler. İş çığırından çıktı. Arka planlar serilmişti. Dahildeki Selânik Komitesi ile hariçteki İngiliz siyaseti birbirine entegre oldu ve yine Rusya’yı kışkırttılar. İtalya’yı kışkırttılar. Bulgarları kışkırttılar. Sürekli Osmanlı’nın başına savaş gâilesini çıkardılar. Ta ki Meşrûtiyet yeşermesin, ta ki Hürriyet gelişmesin. Mesele budur. Ama burada kullandıkları malzeme önemli. Kimleri kullanabiliyorlar. Çok garip tuti kuşları gibi şerîat isteriz, şerîat isteriz diyenler. Padişah, padişah yaşasın diyenler. 31 Mart Vak’ası’nda da bunları kullandılar. Yani o arka plancılar bunları kullanarak Meşrûtiyeti katlettiler. Ahrar-ı Osmaniye’yi adeta bitirdiler, biçtiler. Darbe yaptılar.” 8

Dipnotlar:

1- M. Latif Salihoğlu, 31 Mart Vak’ası.

2- Tevbe Sûresi: 32.

3- Şuâlar, s. 1103.

4- Tevbe Sûresi: 32.

5- Şuâlar, 2013, s. 1112,13.

6- Rumazat-ı Semâniye, 2016, İttihad Yayınları, s. 110.

7- Eski Said Dönemi Eserleri (Nutuk), 2020, s. 105.

8- M. Latif Salihoğlu; https://www.yeniasya.com.tr/video/31-mart-hadisesi_537830

Bediüzzaman 31 Mart Vak’asını nasıl görüyor?

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (82)

31 Mart Vak’ası’nı Bediüzzaman başta olmak üzere bir kısım âlimler, askerlere ve hamallara, bunun bir oyun olduğunu ve oyuna gelmemeleri gerektiğini ikaz ettiler. Hatta Bediüzzaman, bir nutuk ile sekiz taburu itâata getirmişti. Bediüzzaman Hazretleri hâdiseyi önlemek için var gücü ile gayret etti. Konuşmalar, görüşmeler yaptı, nutuklar îrad etti, gazetelerde yazılar yazdı. Târihe 31 Mart Vak’ası olarak geçen hâdisede yatıştırıcı bir rol oynamasına rağmen, Bediüzzaman da, sıkıyönetim mahkemesinde, diğerleri gibi idam talebiyle yargılandı. 31 Mart olayından (13 Nisan 1909) sonra çıktığı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yaptığı bütün müdafaalarını “İki Mekteb-i Musîbetin Şahadetnamesi”, Yahut “Divan-ı Harb-i Örfî” eserinde anlatmaktadır.

Bediüzzaman’ın 31 Mart’ı tahlili

Bediüzzaman, 31 Mart Vak’ası’nı eserlerinde şöyle tahlil eder: “Otuz Bir Mart Hâdisesi denilen o saika ve müthiş fırtına, esbâb-ı adîde tahtında öyle bir istidâd-ı tabiîyi müheyya etmişti ki, neticesi hercümerc olduğu hâlde, min indillah, ehl-i kıyamın lisânına daima mu’cizesini gösteren ism-i şerîat geldi. O fırtınayı gayet hafif geçirdiğinden Nisan’ın nısfından sonraki gazeteleri indallah mahkûm ediyor. Zira, o hâdiseye sebebiyet veren yedi mesele ve onunla beraber yedi hâl nazar-ı mütalâaya alınsa, hakîkat tezâhür eder.

Onlar da bunlardır:

1. Yüzde doksanı İttihâd ve Terakkî’nin aleyhinde, hem onların tahakkümü ve istibdâdı aleyhinde bir hareket idi.

2. Fırkaların meydan-ı münâkaşatı olan vükelâyı tebdil idi.

3. Sultan-ı mazlumu sukût-i musammemden 1 kurtarmaktı.

4. Hissiyat-ı askeriyenin ve adâb-ı dindarânelerinin muhalif telkinatın önüne set olmaktı.

5. Pek çok büyütülen Hasan Fehmi Bey’in kàtilini meydana çıkarmaktı.

6. Kadro haricine çıkanları ve alay zabitlerini mağdur etmemekti.

7. Hürriyeti, sefahate şümulünü men ve adâb-ı şerîatla tahdit ve avamın siyaset-i şer’î bildikleri yalnız kısas ve kat-ı yed haddini icra idi.

Fakat, zemin bataklık ve dam ve plân serilmişti. Mukaddes olan itâat-i askeriye feda edildi. Üssülesas esbap, fırkaların taraftarâne ve garazkârâne münâkaşâtı ve gazetelerin belâgat yerine mübalâğat ve yalan ve ifratperverâne keşmekeşleri idi.” 2

Bediüzzaman’ın yaptığı nasihatler nelerdir?

Bediüzzaman yangını söndürmek için var gücü ile çalışır. Konuşmalar, görüşmeler yapar. Gazetelerde yazılar yazar. 6 Ağustos 1908 târihli ilk yazısı ile 11-15 Nisan 1909 arasında yaklaşık 250 günlük sürede toplam 25 kadar yazısı çıkarken, 31 Mart Hâdisesi sürecinde 8 günde çıkan yazı sayısı 12’dir. 20 Nisan 1909 günü ise (Volkan’da 3, Serbestî’de 1) 4 yazısı birden çıkar. Bu, onun hâdiseleri yatıştırmak için nasıl çırpındığının bir göstergesidir. Ne çâre, kader hükmünü icrâ edecektir. Bediüzzaman’ın bütün endişesi dinin zarar görmesi ve dahilde dinin istimal edilmemesiydi. Bediüzzaman menhus Otuz Bir Mart’ta, cihandeğer nasihatlerde bulunur. “Zira ki din dâhilde, menfi tarzda edilmez, istimal ve istihdam; Otuz Bir Mart gösterdi, gösteriyor. En ehven suretinde, müthiş netice verdi; İslâm zararlı çıktı.” 3 Bu nasihatler yapıldığı halde Bediüzzaman’ı da “Şerîat isteriz!’ diyenlerin içine, Otuz Bir Mart’ta dâhil ettiler.” 4 Ancak Bediüzzaman boş durmaz. 31 Mart Hâdisesi’nde isyan eden sekiz taburu itaate getiren ve musîbeti yüzden bire indiren ders ve nasihatlerine devam eder. Bu nasihatler dinî ceridelerde 1325’te (Milâdî 1909) neşredilmiştir.

Evet, Bediüzzaman’ı da ‘Şerîat isteriz’ diyenlerin içine Otuz Bir Mart’ta dahil ettiler. Bu vatana ve millete hiç zarar etmeyip pek çok menfaati dokunan; “Eskiden 31 Mart hadisesinde çendan onu da (Bediüzzaman’ı) karıştırdılar, bazı dostlarını da ezdiler. Fakat sonra tebeyyün etti ki, mesele başkaları tarafından çıkmış. Onun dostları, onun yüzünden değil, onun düşmanları yüzünden belâ gördüler. Hem o zaman çok dostlarını da kurtardı.” 5

31 Mart ile alâkâlı bir suale Bediüzzaman’dan cevap:

Bediüzzaman, “Hutbe-i Şamiye’nin, 6. Sual: Otuz Bir Mart Hadisesi hakkındaki” bahsinde sual edilen bir soruya şöyle cevap verir:

Sual: Haylaz bazı kimselerin dillerine doladıkları Otuz Bir Mart Hadisesi hakkında ne dersin?

Cevap: Evvelen; şayet On Bir Nisan 6 saikası hakkında soruyorsan, o hususta gereken açıklamayı Divan-ı Harb’deki savunmam olan İki Mekteb-i Musîbetin Şehadetnamesi 7 adlı eserimde yapmışım. Bu izahtan sonra bütün kuvvetimle derim ki; o hadise, taraftar olan ve olmayanların, hatalarını bazı masum, sessiz ve mütevekkil kimselerin üstüne atmakla meydana gelmiştir. Ey bozgunculuklarını başkalarının üstüne atarak kendilerini temize çıkarmaya çalışan mağrurlar! Sizin meseleniz, birbirlerini katlederek yeryüzünde fesat çıkaran kimselerin durumuna benzer. Sonra bir kısım salih kimseler araya girip onların fesatlarını defetmeye çalışır ve onları barışa dâvet eder. Barışmaları için araya giren bu insanlar onların dehşetli hilelerini ortadan kaldırmak için onlara mukaddes bazı şeyleri hatırlatırlar. Cenab-ı Hak bu aracı kimseleri de, hatırlattıkları o mukaddes şeylerin bereketiyle, o fesat çıkaranların fesatlarını yüzden bire indirmeye muvaffak eder.

Daha sonra o iki hasım taraf kendilerini temize çıkarmak için birbirlerinin gurur ve enaniyetini okşayacak sözler sarfederek, hiçbir günahı ve suçu bulunmayan ve sadece nasihatçı olan o arabuluculara insafsızca saldırmaya başlarlar. Böylece yaptıkları bütün hatalarını, vebalı yollarını kapatmaya çalışan o masum kimselere yüklemeye çalışırlar.

Evet, gerçi o nasihatçi gruptan da bazı kimseler hücumda bulundular. Dikkatli nazarlarıyla, şimdi hanzele meyvesini vermeye başlayan ağacın tohumlarında zakkum ağacının tohumlarından bir miktarının bulunduğunu keşfedip gördükleri için onlar da hücum ettiler. Ama bu hücumlarıyla Allah yolunda cihad etmiş oldular.” 8

Dipnotlar:

1- Bulunduğu makamdan.

2- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 140.

3- Eski Said Dönemi Eserleri (Hakikat Çekirdekleri), 2013, s. 686.

4- Eski Said Dönemi Eserleri (Hutbe-i Şamiye), 2013, s. 364.

5- Mektubat, 2013, s. 706.

6- Rumî 11 Nisan 1325, Milâdî 24 Nisan 1909 tarihidir. Hareket Ordusu bu tarihte İstanbul’a girmiştir.

7- Maalesef bu eserimi o hadisenin verdiği heyecan anlaşılmaz kıldığı gibi, matbaa da onu tahrif etmiştir. – Müellif.

8- Eski Said Dönemi Eserleri (Hutbe-i Şamiye ) 6. Sual: Otuz Bir Mart Hadisesi hakkında.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.