Risale-i Nur’un mesleği ve vazifeleriyle alakadar olmak

Risale-i Nur’un mesleği ve vazifeleriyle alakadar olmak

Risale-i Nur’dan Dersler köşesinin konuğu Ahmet Cemil Çökren oldu. Ahmet Cemil Çökren, Risale-i Nur Külliyatı, Hizmet Rehberi isimli eserden “Risale-i Nur’un mesleği ve vazifeleriyle alakadar olmak” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Hizmet Rehberi / 1. Bölüm / Risale-i Nur ve Mesleği nedir? / Risale-i Nur’un Mesleği ve Vazifeleri

  • Risale-i Nur’un davası külli bir hadisedir
  • Risale-i Nur her insana en büyük davayı kazandırıyor
  • Risale-i Nur dağlar kadar büyük umumi bir tahribatı tamir ediyor
  • Risale-i Nur bu zamanda hilafet vazifesini yapıyor
  • Risale-i Nur’un gayesi iman kurtarmak ve rıza-i ilahidir
  • Risale-i Nur küfrü mutlakı kırar

Risâle-i Nur’un Mesleği ve Vazifeleri

Risâle-i Nur’un dâvâsı memleketi ve âlem-i İslâmı alâkadar eden küllî bir hâdisedir

Risâle-i Nur’a âit dâvâ ve îtiraz, cüz’î bir hâdise ve şahsî bir mesele değil ki, çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükûmeti ciddî alâkadar edecek ve dolayısıyla âlem-i İslâmın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir sûrette celb edecek bir küllî hâdise hükmünde ve umûmi bir meseledir.
Şuâlar, s. 237.

Risâle-i Nur, her insana en büyük dâvâyı kazandınyor

Herkesin ve bilhassa Müslümanlann başına öyle bir hâdise ve öyle bir dâvâ açıimış ki, her adam; eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için, bilâtereddüt sarf edecek. İşte o dâvâ ise, yüz bin meşâhir-i insâniyenin ve hadsiz nev-i beşerin yıldızlan ve mürşidlerinin müttefikan, kâinat Sahibinin ve Mutasamfının binler vaad ve ahidlerine istinâden haber verdikleri ve bir kısmı gözleriyle gördükleri şu ki: Herkesin-îman mukâbilinde- bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâkî ve dâimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer îman vesîkasını sağlam elde etmezse, kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkîk, bir yerde, kırk vefiyâttan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekerâtta müşâhede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?

İşte, o dâvâyı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanına o dâvâyı kaybettirmeyen hârika bir dâvâ vekilini o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp; ebedî dünyada kalacak gibi âfâkî mâlâyâniyât ile iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden; biz Risâle-i Nur şâkirtleri, herbirimizin yüz derece aklımız ziyâde olsa da, ancak bu vazifeye sarf etmek lâzımdır, diye kanaatımız var.

Ey hapis musîbetinde benim yeni kardeşlerim! Sizler, benim ile beraber gelen eski kardeşlerim gibi, Risâle-i Nur’u görmemişsiniz. Ben onlan ve onlar gibi binler şâkirtleri şâhit göstererek derim ve ispat ederim ve ispat etmişim ki: O büyük dâvâyı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o dâvânın kazancının vesîkası ve senedi ve beratı olan îmân-ı tahkîkîyi eline veren ve Kur’ân-ı Hakîm’in mu’cize-i mâneviyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dâvâ vekili bulunan Risâle-i Nur’dur. Bu on sekiz senedir, benim düşmanlarım ve zındıklar ve maddiyyunlar, aleyhimde gâyet gaddarâne desîselerle hükümetin bâzı erkânlannı iğfal ederek bizi imhâ için bu defa gibi eskide dahi hapislere, zindanlara soktuklan halde, Risâle-i Nur’un çelik kalesinde, yüz otuz parça cihazâtından ancak iki üç parçasına ilişebilmişler. Demek, avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.

Hem, korkmayınız! Risâle-i Nur yasak olmaz. Hükümet-i Cumhuriyenin mebuslan ve erkânlannın ellerinde mühim risâleleri, iki üçü müstesnâ olarak, serbest geziyorlardı. İnşaallah, bir zaman hapishâneleri tam bir ıslâhhâne yapmak için, bahtiyar müdürler ve memurlar, o nurlan mahpuslara ekmek ve ilâç gibi tevzî edecekler.
Meyve Risâlesi, s. 32-34.

Risâle-i Nur, dağlar kadar büyük umûmi bir tahribâtı tâmir ediyor

Risâle-i Nur yalnız bir cüz’î tahribâtı, bir küçük hâneyi tâmir etmiyor; belki, küllî bir tahribâtı ve İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşlan bulunan bir muhît kal’ayı tâmir ediyor; ve yalnız husûsi bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedârik ve terâküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umûmi ve efkâr-ı âmmeyi ve umûmun, bâhusus avâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kınlmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdân-ı umûmiyi Kur’ân’ın i’câzıyla, o geniş yaralannı Kur’ân’ın ve îmânın ilâçlan ile tedâvi etmeye çalışıyor.

Elbette böyle killlî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda, Kur’ân-ı Mu’cizü’1-Beyânın i’câz-ı mânevîsinden çıkan Risâle-i Nur o vazifeyi gömıekle beraber, îmânın hadsiz mertebelerinde terakkiyât ve inkişâfâta medârdır.
Kastamonu Lâhikası, s. 25.

Risâle-i Nur, bu zamanda hilâfet vazifesini yapıyor

Hazret-i Hasan Radryallahü Anhın altı aylık hilâfeti ile beraber, Risâle-i Nur’un, Cevşenü’l-Kebîr’den ve Celcelûtiye’den aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakâik-ı îmâniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek, tam beşinci halîfe nazarıyla bakabiliriz. Çünkü adâlet-i hakîkiye ile bu asırda insanlan mesut edebilir bir istidatta bulunan Risâle-i Nur’dur ve onun şahs-ı mânevîsi, Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhın bir muâvini, bir mütemmimi, bir mânevî veledi hükmündedir.
Emirdağ Lâhikası-1, s. 71.

Risâle-i Nur’un gâyesi îman kurtarmak ve rızâ-i İlâhîdir

Efendiler! Siz, ne için sebepsiz bizimle ve Risâle-i Nur’la uğraşıyorsunuz! Katiyen size haber veriyorum ki, ben ve Risâle-i Nur, sizinle değil mübâreze, belki sizi düşünmek dahi vazifemizin haricindedir. Çünkü Risâle-i Nur ve hakîki şâkirtleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtîye gâyet büyük bir hizmet ve onlan büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar. Şimdi bizimle uğraşanlar, o zaman kabirde elbette toprak oluyorlar. Farz-ı muhâl olarak o saadet ve selâmet hizmeti bir mübâreze olsa da, kabirde toprak olmaya yüz tutanları alâkadar etmemek gerektir.

Evet, hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimâiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâubâlilik göstemeleriyle, yirmi otuz sene sonra dince, ahlâkça, nâmusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden; şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, nâmuskâr, kah raman seciyeli milletin nesl-i âtîsi, seciye-i dîniye ve ahlâk-ı içtimâiye cihetinde, ne şekle girecek elbette anlıyorsunuz. Bin seneden beri bu fedâkâr millet, bütün rûh u cânıyla Kur’ânın hizmetinde emsâlsiz kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mâzisini dehşetli lekedar belki mahvedecek bir kısım nesl-i âtînin eline elbette Risâle-i Nur gibi bir hakîkatı verip, o dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlannı düşünüyoruz.

Evet efendiler! Gerçi Risâle-i Nur sırf âhirete bakar, gâyesi nzâ-yı İlâhî ve îmânı kurtarmak; ve şâkinlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlannı îdâm-ı ebedîden ve ebedî haps-i münferitten kurtarmaya çalışmaktır. Fakat, dünyaya âit ikinci derecede gâyet ehemmiyetli bir hizmettir; ve bu millet ve vatanı anarşîlik tehlikesinden ve nesl-i âtînin bîçareler kısmını dalâlet-i mutlakadan kurtarmaktır. Çünkü, bir Müslüman başkasına benzemez. Dîni terk edip İslâmiyet seciyesinden çıkan bir Müslim, dalâlet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idâre edilmez.
Emirdağ Lâhikası-l, s. 20.

Risâle-i Nur küfr-ü mutlakı kırar

Evet, şimâlden gelen küfr-ü mutlâk cereyanını durduracak, yalnız Risâle-i Nur’dur. Siyâset, diplomatlık, bu vazifeyi göremez. Onun için, vatanperver ve milliyetçi ve siyâsetçiler, Nurlara sarılmaya mecburiyet var.
Emirdağ Lâhikası-1, s. 204.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.