Risale-i Nur anlaşılır bir tarz takip eder

Risale-i Nur anlaşılır bir tarz takip eder

Risale-i Nur’dan Dersler köşesinin konuğu Ahmet Cemil Çökren oldu.

Ahmet Cemil Çökren, Risale-i Nur Külliyatı, Hizmet Rehberi isimli eserden “Risale-i Nur anlaşılır bir tarz takip eder” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

  • Hizmet Rehberi / Risale-i Nur’un Hususiyetleri

Hizmet Rehberi

Risâle-i Nur’un Husûsiyetleri

Risâle-i Nur îmânî meseleleri aklî ve ilmî delillerle de ispat eder

Müceddid-i Elf-i Sânî İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârukî ders verirken diyordu:

“Bütün tarîkarların en mühim neticesi hakáik-ı îmâniyenin inkişâfıdır.Ve birtek mesele-i îmâniyenin vuzuh ile inkişâfı,bin kerâmâta ve ezvâka müreccahtır.”
Hem, diyordu: “Eski zamanda büyük zâtlar demişler ki,Mütekellimînden ve ilm-i kelâm ulemâsından birisi gelecek,bütün hakáik-ı îmâniye ve İslamiyeyi delâil-i alkiye ile kemâl-i vuzuhla ispat edecek. Ben istiyorum ki,ben o olsam, belki( HAŞİYE ) o adamım diye.

HAŞİYE:Zaman ispat etti ki,o adam adam değil, Risâle-i Nur’dur.Belki,ehl-i keşif Risâle-i Nur’u ehemniyetsiz olan tercümanı ve nâşiri sûretinde,keşiflerinde müşâhede etmişler; “Bir adam” demişler.

İman ve Tevhid, bütün kemâlât-ı insâniyenin esâsı, mâyesi, nûru, hayatı olduğunu ve düsturu, tefekkürât-ı îmâniyeye âit bulunması ve Nakşî tarîkatinde hati zikrin ehemmiyeti ise, bu çok kıymettar tefekkürün bir nevi olmasıdır” diye tâlim ederdi.
Mâdem bu kahraman imam böyle diyor ve mâdem bir zerre kuvvet-i îmâniyenin ziyâdeleşmesi bir batman mârifet ve kemâlâttan daha kıymetlidir ve yüz ezvâkın balından daha tatlıdır; ve mâdem bin seneden beri îman ve Kur’ân aleyhinde terâküm eden Avrupa feylesoflarının îtirazları ve şüpheleri yol bulup ehl-i îmâna hücum ediyor ve bir saadet-i ebediyenin ve bir hayat-ı bâkiyenin ve bir Cennet-i dâimenin anahtarı, medârı, esâsı olan erkân-ı îmâniyeyi sarsmak istiyorlar; elbette herşeyden evvel îmânımızı taklitten tahkîka çevirip, kuvvetlendirmeliyiz.
***
Kur’ân’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesâil-i ilmiye değil, belki kalbî, rûhî, halî mesâil-i

Bir müddet tefekkür,bir senelik nâfile ibâdetten daha hayırlıdır.(Hadîs-i şerif: Keşfü’l-Hafâ, 1:1004.)
Ayetü’l-Kübrâ. s. 139-140.

îmâniyedir. Ve pek yüksek ve kıymettar maarif-i İlâhiye hükmündedirler.
Mektûbât, s. 340.

Risâle-i Nur, ilimler içinde hakîkat ve Tevhîde yol açar

İlm-i mantıkta “kaziye-i makbûle” tâbir ettikleri (yani büyük zâtların, delilsiz, sözlerini kabul etmektir). mantıkça yakîn ve katiyeti ifâde etmiyor. Belki, zann-ı gâliple kanaat verir. İlm-i mantıkta, “bürhân-ı yakînî” hüsn-ü zanna ve makbul şahıslara bakmıyor. Cerh edilmez delile bakar ki; bütün Risâle-i Nur hüccetleri, bu bürhân-ı yakînî kısmındandır. Çünkü ehl-i velâyetin amel ve ibâdet ve sülûk ve riyâzetle
gördüğü hakîkatler ve perdeler arkasında müşâhede ettikleri, hakâik-ı îmâniye. Aynen onlar gibi, Risâ/e-i Nur, ibâdet yerinde ilim içinde hakîkate bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakîkatü’l-hakâika yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarîkat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-I akîde ve usûlü’d-din içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmış ki, bu asrın hakîkat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefi dalâletlere galebe ediyor; meydandadır.
Teşbihte hatâ olmasın; nasıl ki Kur’ân’ın gâyet kuvvetli ve mantıkî hâkîkati sâir dinleri felsefe-i tabiiyenin savletinden ve galebesinden kurtanp onlara bir nokta-i istinad oldu, taklidî ve aklın haricindeki usüllerini de bir derece muhâfaza etti; aynen öyle de, bu zamanda onun bir mu’cizesi ve nuru olan Risâle-i Nur dahi felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalâlet-i ilmiyeye karşı, avâm-ı ehl-i îmânın, taklidî olan îmanlarını, o dalâlet-i ilmiyenin savletinden kurtarıp, umum ehl-i îmâna bir nokta-i istinad ve yakın ve uzaklarda olanlara dahi, zaptedilmez bir kale hükmüne geçmiştir ki; bu emsâlsiz dehşetli dalâletler içinde, yine avâm-ı mü’minînin îmânını şüphelerden ve İslâmiyetini hakîkatsizlik vesveselerinden muhâfaza ediyor. Evet, her tarafta, hattâ Hint ve Çin’de, ehl-i îman bu zamanın çok dehşetli dalâletinin galebesinden, “Acaba İslâmiyette bir hakîkatsizlik mi var ki, sarsılmış” diye şüpheye ve vesveseye düştüğü vakit, birden işitir ki, bir risâle çıkmış; îmânın bütün hakîkatlerini katî ispat eder, felsefeyi mağlûp edip zındıkayı susturuyor, diye anlar. Birden o şüphe ve vesvese zâil olup îmânı kurtulur ve kuvvet bulur.
Emirdağ Lâhikası-I, s. 90.

Risâle-i Nur çabuk ve kolay anlaşılır bir tarz takip eder

Kur’ân’ın aleyhinde bin seneden beri müntakimdne hazırlanan dinsizlerin îtirazlannı ve kâfir feylesofların terâküm edip şimdi yol bularak intişar eden şüphelerini ve Kur’ân’ın dehşetli darbelerinden intikam besleyen muannid Yahudîlerın ve mağrur bir kısım Hıristiyanların hücumlarını def edip mukâbele eden ve her asırda Kur’ân’ın pekçok kahramanlan ve mânevî kaleleri vardı. Şimdi ihtiyaç bir ikiden yüze çıkmış. Ve müdâfîler yüzden iki üçe inmiş. Hem, hakâik-ı îmâniyeyi ilm-i kelâmdan ve medreseden öğrenmek çok zamana muhtaç bulunduğundan, bu zamanda o kapı dahi kapandı. Hem çabuk, hem herkes anlayacak bir tarzda en derin hakîkatleri tâlim eden Risâle-i Nur, elbette İmâm-ı Ali Radıyallahü Anhın bu iltifâtına lâyıktır.
Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, s. 95.

Risâle-i Nur diğer âlimlerin eserlerinden farklıdır

Evliyâ dîvanlarını ve ulemânın kitaplarını çok mütâlâa eden bir kısım zâtlar tarafından soruldu: “Risâleti’n-Nur’un verdiği zevk ve şevk ve îman ve iz’an onlardan çok kuvvetli olmasının sebebi nedir?”
Elcevap: Eski mübârek zâtlann ekserî dîvanlan ve ulemânın bir kısım rısâleleri îmânın ve mârifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler. Onların zamanlannda îmânın esâsâtına ve köklerine hücum yoktu ve erkân-ı îman sarsılmıyordu. Şimdi ise köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir sûrette taarruz var.
O dîvanlar ve risâlelerin çoğu has mü’minlere ve fertlere hitap ederler; bu zamanın dehşetli taarruzunu def edemiyorlar. Risâleti’n-Nur ise, Kur’ân’ın bir mânevî mu’cizesi olarak îmânın esâsâtını kurtarıyor ve mevcut îmandan istifâde cihetine değil; belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile, îmânın ispatına ve tahkîkine ve muhâfazasına ve şübehâttan kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda ekmek
gibi, ilâç gibi lüzûmu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.
O dîvanlar derler ki: “Velî ol, gör. Makâmata çık, bak; nurlan, feyizleri al.”Risâleti’n-Nur ise der: “Her kim olursan ol; bak, gör, yalnız gözünü aç, hakîkati müşâhede et, saadet-i ebediyenin anahtan olan îmânını kurtar.”
Risâleti’n-Nur, en evvel tercümânının nefsini iknâa çalışır, sonra başkalara bakar. Elbette nefs-i emmâresini tam iknâ eden ve vesvesesini tamamen izâle eden bir ders, gâyet kuvvetli ve hâlistir ki, bu zamanda cemaat şekline girmiş dehşetli bir şahs-ı mânevî-i dalâlet karşısında tek başıyla gâlibâne mukâbele eder.
Hem, Risâleti’n-Nur sâir ulemânın eserleri gibi yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders,vermez ve evliyâ misillü, yalnız kalbin keşf ve zevkiyle hareket etmiyor; belki akıl ve kalbin ittihat ve imtizâcı ve ruh ve sâir letâifin teâvünü ayağıyla hâreket ederek evc-i âlâya uçar, taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişmediği yerlere çıkar, hakâik-ı imâniyeyi kör gözüne de gösterir.
Kastamonu. Lâhikası, s.10.
***
Risâle-i Nur, sâir ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki îmân-ı tahkîkî ilimleri, başka ilimlere ve mârifetlere benzemez, akıldan başka çok letâif-i insâniyenin de kuvvet ve nurlarıdır.
Sikke-i Tasdîk-e Gaybî, s.143.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.