Muhtaç olunan Nur, imani ve İslami sosyal hayat dairesinde Risale-i Nur’dur

Muhtaç olunan Nur, imani ve İslami sosyal hayat dairesinde Risale-i Nur’dur

Risale-i Nur‘dan Dersler köşesinin konuğu Raif Çökren oldu.

Raif Çökren Risale-i Nur Külliyatı Beyanat ve Tenvirler isimli eserden “Muhtaç olunan Nur, imani ve İslami sosyal hayat dairesinde Risale-i Nur’dur” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

  • Siyasi hayata dair üç hakikat
  • Muhtaç olunan Nur, imani ve İslami sosyal hayat dairesinde Risale-i Nur’dur

Beyanat ve Tenvirler

Siyasî hayata dair üç hakikat

Birincisi: Eski Said bir hiss-i kablelvuku ile iki acip hadiseyi hissetmiş, fakat rüya-yı sadıka gibi tabire muhtaç imiş. Nasıl bir kırmızı perde ile beyaz veya siyah bir şeye bakılırsa, kırmızı görünür. O da siyaset-i İslamiye perdesiyle o hakikata bakmış. Hakikatın sureti bir derece şeklini değiştirmiş. O hazır büyük veli dahi o yanlışını görüp, o cihette şiddetle itiraz etmiş. İşte o hakikat İki Kısımdır :
Birincisi: Bu Osmanlı ülkesinde büyük bir parlak Nur çıkacak, hatta hürriyetten evvel pekçok def’a talebelere tesellî vermek için, “Bir nur çıkacak, gördüğümüz bütün fenalıklara karşı bu vatana saadet temin edecek” diyordu. İşte kırk sene sonra Risale-i Nur o hakikatı kör gözlere dahi gösterdi.
İşte Nurun zahiren, kemiyeten dar cihetine bakmayarak hakikat cihetinde keyfiyeten geniş ve fevkalade menfaatını hissetmesi suretiyle, hem de siyaset nazarıyla bütün memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmiş. O büyük veli, onun dar daireyi geniş tasavvurundan ona itiraz etmiş. Hem o zat haklı, hem Eski Said bir derece haklıdır. Çünkü Risale-i Nur îmanı kurtarması cihetiyle, o dar dairesi madem hayat-ı bakiye ve ebediyeyi îmanla kurtarıyor. Bir milyon talebesi bir milyar hükmündedir. Yani bir milyon değil, belki bin insanın hayat-ı ebediyesini temine çalışmak, bir milyar insanın hayat-ı faniye-i dünyeviye ve medeniyetine çalışmaktan daha kıymettar ve manen daha geniş olması, Eski Said’in o rüya-yı sadıka gibi olan hissi-i kablelvuku ile o dar daireyi bütün Osmanlı memleketini ihata edeceğini görmüş. Belki, inşaallah, o görüş, yüz sene sonra Nurların ektiği tohumların sünbüllenmesi ile aynen o geniş daire Nur dairesi olacak, onun yanlış tabirini sahih gösterecek.
İkinci hakikat: Kırk sene evvel Said bu matbu kitabetlerinde, İşaratü’l-İ’caz’ın baştakı “İfade-i Meram”ında ve sair eserlerinde musırrane ve mükerreren talebelerine diyordu ki: Hem maddî, hem manevî büyük bir zelzele-i içtimaî ve beşerî olacak. Benim dünya terki ile inzivamı ve mücerret kalmamı gıpta edecekler diyordu. Hatta hürriyetin birinci senesinde İstanbul’da Camiü’l-Ezher’in Reis-i Uleması olan Şeyh Bahid Hazretleri (Rahmetullahı Aleyh) İstanbul’da Eski Said’e sordu:

Said cevaben demiş:

Yani: “Osmanlı hükûmetindeki hürriyete ne diyorsun ve Avrupa hakkında fikrin nedir? ”
O vakit Eski Said demiş: “Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hamiledir. Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyete hamiledir. O da bir İslam devleti doğuracak. Şeyh Bahid’e söylemiş.
O allame zat demiş: “Ben de tasdik ediyorum.” Beraberinde gelen hocalara dedi: “Ben bununla münazara edip galebe edemem.”
Birinci tevellüdü gözümüzle gördük. Bir çeyrek asır Avrupa’dan daha dinden uzak; ikinci tevellüd de inşaallah yirmi-otuz sene sonra çıkacak. Çok emarelerle hem Şarkta, hem Garpta Avrupa içinde bir İslam devleti çıkacak.
Üçüncü hakikat : Hem Eski Said, hem Yeni Said, hem maddî, hem manevî büyük bir hadise Osmanlı memleketinde büyük ve dehşetli ve tahribatçı bir zelzele-i beşeriye Osmanlı memleketinde olacak diye hiss-i kablelvuku ile, Eski Said mükerrer ve musırrane haber veriyordu. Halbuki o his ile Nur meselesinin aksi ile gayet geniş daireyi dar görmüş. Zaman onu İkinci Harb-i Umumî ile tam tasdik ettiği halde, onun o çok geniş daireyi Osmanlı memleketinde gördüğünü şöyle tabir ediyor ki:
İkinci Harb-i Umumî, beşere ettiği tahribat-ı azîme gerçi çok geniştir. Fakat hayat-ı dünyeviyeye ve bekasız medeniyete baktığı çihetinde Osmanlıdaki tahribata nisbeten dardır. Osmanlıdaki manevî zelzele hayat-ı ebediye ve saadet-i bakiyenin zararına bir tahribat ve bir zelzele-i maneviye-i İslamiye manen o İkinci Harb-i Umumîden daha dehşetli olmasından Eski Said’in o sehvini tashih ediyor ve rüya-yı sadıkasını tam tabir ediyor ve o hiss-i kablelvukuunu gözlere gösteriyor. Ve o mûteriz ehl-i velayeti zahiren haklı, fakat hakikaten Eski Said’in o hissi daha haklı olduğunu ispatla, o veli zatın itirazını tam reddediyor.
Emirdağ Lahikası-II, ss. 344-346.

Bu memleketin en ziyade muhtaç olduğu nur, imanî ve İslamî sosyal hayat dairesinde Risale-i Nur’dur

Birisi: Bir derece dar bir dairede bir nur gösterilmişti; geniş bir dairede mana verip, kırk sene evvel “Bir nur göreceğiz” diye müjde veriyordum. Hatta, Hürriyetten evvel eski talebelerime de o müjdeyi mükerrer söylüyordum. Zannederdim ki; geniş siyaset dairesinde olacak. Halbuki bu memleketin en ziyade muhtaç olduğu îmanî ve İslamî ve hayat-ı içtimaiye-i İslamiye dairesinde Risale-i Nur’u göreceksiniz, diye hakikattan bana ihtar edilmiş; bir hiss-i kablelvuku ile musırrane ve tekrar ile ben de haber veriyordum, o hak ve hakikatlı meselenin suretini değiştiriyordum.

İkincisi: Şeair-i İslamiyeye ve siyaset-i İslamiyeye darbe vuranlar on iki, on üç, on dört, on altı sene zarfında büyük darbeler yiyecekler, diye bana ihtar edildi. Evvelki meselenin aksine olarak, geniş dairede vuku’ bulan o hadisatı ve büyük cemaatlara gelen o tokatları, küçük bir dairede şahıslara gelecek tokatlar suretinde mana vermiştim ki, tam aynen iki dairede, hem küçük, hem büyük on iki sene sonra en müthişi dünyayı terk ettiği gibi; büyük dairede de onun gibi dehşetli cemaatlar; on iki, on üç, on dört, on altı tarihlerinde aynı tokatları yediler ve yiyecekler, diye ihtar edildi. Ben, te’vilim ile bu büyük daireyi yalnız küçükte tatbik ettiğim gibi; evelki Nur meselesinde de bilakis küçük daireyi ve sırf îmanî hadise-i Nuriyeyi pek geniş daire-i siyasiyede te’vilimi mana vermiştim. Onun için, sırr-ı ’yı herkes birden anlamaz. Hem şahsî isimleri böyle mesail-i ilmiyeye girmemek lazım olduğundan, o risale, hatta on üç seneden beri elime geçmediğinde isabet var; kardeşlerim dahi onu merak etmesinler. Biri eğer çok merak etse, o sırr-ı ’nın başında “Şimdiki saniyen” ile başlayan fıkrayı ve “Lahika”da geçen aynı meseleye dair fıkrayı okumak lazımdır, yoksa hiç bakmasın. O İkinci Harb-ı Umumî ve o dehşetli şahsın dünyadan gitmesiyle ve şimdi de onun mesleği geri çekilmesi ve bir kısmı o mesleğin aksine din lehinde resmen çalışması ve ehl-i îmanın istibdad-ı mutlakadan bir derece kurtulması ve az bir te’vil ile o risaleciğin verdikleri haber aynı tarihlerde vuku’ bulması, o sûrenin bir lem’a-i i’cazıdır. Fakat heyecanlı te’villerim perde çekmişti, hakikat gizlenmiş.
Emirdağ Lahikası-I, ss. 181-182.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.