Mehdiye niçin ihtiyacımız var?
Risale-i Nur‘dan Dersler köşesinin konuğu Raif Çökren oldu.
Raif Çökren Risale-i Nur Külliyatı, Beyanat ve Tenvirler isimli eserden “Mehdiye niçin ihtiyacımız var?” konulu bir ders icra etti.
EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.
- Mehdi meselesinin sırrı
- Asıl Mehdi’nin evsafındaki rivayetler niçin muhteliftir?
Beyanat ve Tenvirler
Mehdî meselesinin sırrı
Sual: ahir zamanda Hazret-i Mehdî geleceğine ve fesada girmiş alemi ıslah edeceğine dair müteaddit rivayat-ı sahîha var. Halbuki şu zaman, cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil! Şahıs ne kadar dahi ve hatta yüz dahi derecesinde olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı manevîsini temsil etmezse; muhalif bir cemaatin şahs-ı manevîsine karşı mağlûptur. Şu zamanda-kuvvet-i velayet ne kadar yüksek olursa olsun-böyle bir cema-at-i beşeriyenin ifsadat-ı azîmesi içinde nasıl ıslah eder? Eğer Mehdî’nin bütün işleri harika olsa, şu dünyadaki hikmet-i İlahiyeye ve kavanîn-i adetullaha muhalif düşer. Bu Mehdî meselesinin sırrını anlamak istiyoruz?
Elcevap: Cenab-ı Hak; kemal-i rahmetinden, Şerîat-ı İslamiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u a’zam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevi Mehdî hükmünde mübarek zatları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; dîn-i Ahmedîyi (a.s.m.) muhafaza etmiş. Madem adeti öyle cereyan ediyor; ahirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem Mehdî, hem mürşid, hem kutb-u a’zam olarak bir zat-ı nuranîyi gönderecek ve o zat da, Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır. Cenab-ı Hak, bir dakika zarfında beyne’s-sema ve’l-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını îcad eden Kadîr-i Zülcelal; Mehdî ile de, alem-i İslamın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua layıktır ki; “Eğer muhbir-i sadıktan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır” diye ehl-i tefekkür hükmeder. Şöyle ki: Felillahi’l-hamd, (Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in aline, Hazret-i İbrahim’e ve Hazret-i İbrahim’in aline rahmet ettiğin gibi alemlerde rahmet eyle. Şüphesiz Sen övgüye layık Hamîd ve şanı yüce Mecîdsin. (Dua) duası, umum ümmet, umum namazında, günde beş defa tekrar ettikleri bu dua, bilmüşahede kabûl olmuştur ki; al-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselam, al-i İbrahim Aleyhisselam gibi öyle bir vaziyet almış ki; umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve asarın mecmalarında o nuranî zatlar kumandanlık ediyorlar. HAŞİYE
HAŞİYE: Hatta onlardan bir tanesi olan Seyyid Ahmedü’s-Sünûsî, milyonlar mürîde kumandanlık ediyor. Seyyid İdris gibi diğer bir zat, yüz binden fazla Müslümanlara kumandanlık ediyor. Seyyid Yahya gibi bir başka seyyid, yüz binler adamlara emirlik ediyor ve hakeza… Bu seyyidler kabilesinin efradlarında böyle zahirî kahramanlar çok olduğu gibi; Seyyid Abdülkadir-i Geylanî, Seyyid Ebülhasen-i Şazelî, Seyyid Ahmed-i Bedevî gibi manevî kahramanların kahramanları dahi varlarmış…
İkinci İşaret: Hazret-i Mehdî’nin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akaranesini tamir edecek, sünnet-i seniyyeyi ihya edecek; yani alem-i İslâmiyette risalet-i Ahmedîyeyi (a.s.m.) inkar niyetiyle Şerîat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan süfyan komitesi, Hazret-i Mehdî cemiyetinin mu’cizekar manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.
Hem alem-i insaniyette inkar-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselamın dîn-i hakîkisini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkar ve fedakar bir İsevî cemaati namı altında ve “Müslüman İsevîler” ünvanına layık bir cemiyet, o deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselamın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri inkar-ı Ulûhiyetten kurtaracak.
Mektûbat, ss. 425-426.
Asıl Mehdî’nin evsafındaki rivayetler niçin muhteliftir?
Resûl-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselamın istikbalden haber verdiği bazı hadiseler, cüz’i birer hadise değil; belki tekerrür eden birer hadise-i külliyeyi cüz’i bir surette haber verir. Halbuki o hadisenin müteaddit vecihleri var; her defa bir vechini beyan eder. Sonra, o ra-vi-i hadis, o vecihleri birleştirir; hilaf-ı vaki gibi görünür. Mesela Hazret-i Mehdî’ye dair muhtelif rivayetler var; tafsilat ve tasvirat başka başkadır. Halbuki, Yirmi Dördüncü Sözün bir dalında isbat edildiği gibi, Resûl-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselam, vahye istinaden herbir asırda kuvve-i maneviye-yi ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem dehşetli hadiselerde ye’se düşmemek için, hem alem-i İslâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Al-i Beytine ehl-i imanı manevi rabtetmek için Mehdîyi haber vermiş. Ahirzamanda gelen Mehdî gibi herbir asır Al-i Beytten bir nevi Mehdî, belki Mehdîler bulmuş. Hatta Al-i Beytten madud olan Abbasiye hulefasından Büyük Mehdî’nin çok evsafına cami bir Mehdî bulmuş.
İşte büyük Mehdî’den evvel gelen emsalleri, numuneleri olan hulefa-i Mehdiyyîn ve aktab-ı Mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdî’nin evsafına karışmış ve ondan rivayetler ihtilafa düşmüş.
Mektûbat, s. 96.
Ecel ve mevt gibi umûr-u gaybiye çok hikmet ve maslahat cihetiyle gizli kaldığı misillü, dünyanın sekeratı ve mevti ve nev-i beşerin ve cins-i hayvanın eceli ve vefatı olan Kıyamet dahi çok maslahatlar için gizlenmiş.
Evet, eğer ecel vakti muayyen olsaydı, yarı ömür gaflet-i mutlaka içinde ve yarından sonra darağacına asılmak için hergün bir ayak daha onun tarafına atılmakla dehşet-i mutlaka içinde, havf ve recanın muvazene-i maslahatkarane ve hakîmanesi bozulduğu gibi; aynen öyle de, dünyanın eceli ve sekeratı olan Kıyamet vakti muayen olsaydı, kurûn-u -la ve vusta fikr-i ahiretten pek az müteessir olacaktı ve kurûn-u uhra dehşet-i mutlaka içinde bulunup, ne hayat-ı dünyeviyenin lezzeti ve kıymeti kalır ve ne de havf ve reca içinde ihtiyar ile itaatkarane olan ubûdiyetin ehemmiyeti ve hikmeti bulunurdu. Hem eğer muayyen olsa, bir kısım hakaik-ı îmaniye bedahet derecesine girer, herkes ister istemez tasdik eder; ihtiyar ve irade ile bağlı olan sırr-ı teklif ve hikmet-i îman bozulur.
Şualar, ss. 499-500.
Rivayetlerde, ahirzaman alametlerinden olan ve al-i Beyt-i Nebevîden Hazret-i Mehdînin (Radıyallahü Anh) hakkında ayrı ayrı haberler var. Hatta bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.
Allahü a’lem bissavab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili şudur ki: Büyük Mehdînin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi; herbir asır, me’yusiyet vaktinde kuvve-i maneviyesini te’yid edecek bir nevî Mehdîye veyahut Mehdînin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan, rahmet-i İlahiye ile her devirde, belki her asırda, bir nevî Mehdî, al-i Beytten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Mesela, siyaset aleminde Mehdî-i Abbasî ve diyanet aleminde Gavs-ı azam ve Şah-ı Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve on iki imam gibi büyükMehdînin bir kısım vazifelerini icra eden zatlar dahi, Mehdî hakkında gelen rivayetlerde, medar-ı nazar Muhammed Aleyhissalatü Vesselam olduğundan, rivayetler ihtilaf ederek bir kısım ehl-i hakîkat demiş: “Eskide çıkmış.” Herne ise, bu mesele Risale-i Nur’da beyan edildiğinden, onu ona havale ile, burada bu kadar deriz ki: Dünyada mütesanid hiçbir hanedan ve mütevafık hiçbir kabîle ve münevver hiçbir cemiyet yoktur ki, al-i Beytin hanedanına ve kabîlesine ve cemiyetine ve cemaatine yetişebilsin.
Evet, yüzer kudsî kahramanları yetiştiren ve binler manevî kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakîkat-i Kur’aniyenin mayası ile îmanın nûruyla ve İslâmiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden al-i Beyt, elbette ahirzamanda şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakîkat-i Furk…niyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ihya ile, îlan ile, icra ile, başkumandanları olan büyük Mehdînin kemal-i adaletini ve hakk…niyetini dünyaya göstermeleri g…yet makul olmakla beraber, g…yet lazım ve zarûri ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.
Şualar, ss. 509-510.
İlk yorumu siz yazın