Kardeşlerim! Vazifem bitmiş midir? Gidebilir miyim?

Kardeşlerim! Vazifem bitmiş midir? Gidebilir miyim?

Yeni Asya Gazetesi Birecik Temsilciliği tarafından tertip edilen Risale-i Nur Dersi’ne Yeni Asya Gazetesi Araştırmacı Tarihçi Yazar M. Latif Salihoğlu davet edildi. Programın konuğu Yeni Asya Gazetesi M. Latif Salihoğlu Risale-i Nur Külliyetı’ndan Mektubat ve Barla Lahikası isimli eserlerden “Kardeşlerim! Vazifem bitmiş midir? Gidebilir miyim?” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv Ekranlarından izleyebilirsiniz.

  • Mektubat / 4. Mektup
  • Mektubat / 6. Mektup
  • Barla Lahikası

Mektubat

Dördüncü Mektup

2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

سَلاَمُ اللهِ وَرَحْمَتُهُ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰى اِخْواَنِكُمْ لاَسِيَّمَا… اِلٰى آخِرِهِ 3

Aziz kardeşlerim; Ben şimdi Çam Dağında, yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim. İnsanlarla sohbet arzu ettiğim vakit, hayalen sizleri yanımda bulur, bir hasbihal ederim, sizinle müteselli olurum. Bir mâni olmazsa, bir iki ay burada yalnız kalmak arzusundayım.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve arkadaşlarınızın, hususan … ilâ âhir, üzerine olsun.

*****

Mektubat

Altıncı Mektup

GAYRETLİ kardeşlerim, hamiyetli arkadaşlarım ve dünya denilen diyar-ı gurbette medar-ı tesellilerim,

Madem Cenâb-ı Hak sizleri, fikrime ihsan ettiği mânâlara hissedar etmiştir; elbette hissiyatıma da hissedar olmak hakkınızdır. Sizleri ziyade müteessir etmemek için, gurbetimdeki firkatimin ziyade elîm kısmını tayyedip bir kısmını sizlere hikâye edeceğim. Şöyle ki:

Şu iki üç aydır pek yalnız kaldım. Bazan on beş yirmi günde bir defa misafir yanımda bulunur. Sair vakitlerde yalnızım. Hem yirmi güne yakındır dağcılar yakınımda yok dağıldılar.

İşte gece vakti, şu garibâne dağlarda, sessiz, sadasız, yalnız, ağaçların hazinâne hemhemeleri içinde, kendimi birbiri içinde beş muhtelif renkli gurbetlerde gördüm.

Kalbim feryatla dedi:

Yâ Rab, garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem, Bî-ihtiyarem, el-aman-gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem, zidergâhet İlâhî!

Birden, nur-u iman, feyz-i Kur’ân, lütf-u Rahmân imdadıma yetiştiler. O beş karanlıklı gurbetleri, beş nuranî ünsiyet dairelerine çevirdiler. Lisanım 1 حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ söyledi. Kalbim

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ 2 âyetini okudu.

Aklım dahi, ıztırabından ve dehşetinden feryat eden nefsime hitaben dedi:

Bırak bîçare feryadı, belâdan kıl tevekkül. Zira feryat, belâ-ender hata-ender belâdır bil.

Belâ vereni buldunsa eğer, safâ-ender vefâ-ender atâ-ender belâdır bil.

Madem öyle, bırak şekvâyı, şükret; çün belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
2 : “Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.

Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender fenâ-ender hebâ-ender belâdır bil.

Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçücük bir belâdan, gel tevekkül kıl.

Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Hem üstadlarımdan Mevlânâ Celâleddin’in nefsine dediği gibi dedim:

اُو گُفْتِ : «أَلَسْتُ» وَتُوگُفْتِى : «بَلٰى» شُكْرِ «بَلٰى» چِيسْتْ؟ كَشِيدَنْ بَلاَ
سِرِّ بَلاَ چِيسْتْ كِه يَعْنِى مَنَمْ حَلْقَه زَنِ دَرْگَهِ فَقْرُ وفَنَا 1

O vakit nefsim dahi “Evet, evet. Acz ve tevekkülle, fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır.

2 اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى نُورِ اْلاِيمَانِ وَاْلاِسْلاَمِ dedi. Meşhur Hikem-i Atâiyenin şu fıkrası3 , مَاذاَ وَجَدَ مَنْ فَقَدَهُ وَمَاذَا فَقَدَ مَنْ وَجَدَهُ yani, “Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?” yani;

“Onu bulan herşeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur” ne derece âli bir hakikat olduğunu gördüm ve 4 طُوبـٰى لِلْغُرَباَۤءِ hadîsinin sırrını anladım, şükrettim.

İşte, kardeşlerim, karanlıklı bu gurbetler, çendan nur-u imanla nurlandılar; fakat yine bende bir derece hükümlerini icra ettiler ve şöyle bir düşünceyi verdiler: “Madem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gideceğim. Acaba şu misafirhanedeki vazifem bitmiş midir? Tâ ki sizleri ve Sözleri tevkil etsem ve bütün bütün alâkamı kessem” fikri hatırıma geldi.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : O, “ben Senin Rabbin değil miyim?” dedi. Sen “Evet” dedin. “Evet” demenin şükrü nedir, bilir misin? Çok bela çekmektir. Bilir misin bela çekmenin sırrı nedir? Yani fakr u fena dergahındaki halkaya katılmaktır. Dîvân-ı Kebîr, s. 157, Gazel 251.
2 : İmân ve İslâmiyet nuru için Allah’a hamd olsun.
3 : İbn-i Atâillah el-İskenderî, Şerhü’l-Hikemi’l-Atâiye, s. 208
4 : “(İslâmiyet garip olarak başladı; ileride garipliğe dönecek ve ilk günlerdeki gibi tekrar garip olarak gelişmeye başlayacaktır.) Ne mutlu gariplere!” Müslim, Îman: 232; Tirmizî, Îman: 13; İbni Mâce, Fiten: 15; Dârimî, Rikâk: 42; Müsned, 1:184, 398, 2:177, 222, 389, 4:73.

Onun için sizden sormuştum ki, “Acaba yazılan Sözler kâfi midir, noksanı var mı? Yani vazifem bitmiş midir? Tâ ki rahat-ı kalble kendimi nurlu, zevkli, hakikî bir gurbete atıp, dünyayı unutup, Mevlânâ Celâleddin’in dediği gibi

دَانِى سَمَاعِ چِه بُودْ؟ بِى خُودْ شُدَنْ زِ هَسْتِى
أَنْدَرْ فَنَاىْ مُطْلَقْ ذَوْقِ بَقَا چَشِيدَنْ 1

deyip, ulvî bir gurbeti arayabilir miyim?” diye sizi o suallerle tasdî etmiştim.
2 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursî

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Semâ’ın ne olduğunu bilir misin? O, şahsî varlıktan vazgeçip; mutlak yokluk içinde bekâyı zevk etmektir.
2 : Bâkî olan sadece Odur.

*****

Barla Lâhikası (1)

Hulûsi’nin birinci fıkrasıdır.

Vazifenizin bitmediğine dair düşünebildiğim burhanlar:

Evvelâ: Bid’atların çoğaldığı bir zamanda ulemânın sükût etmemeleri lâzım geldiğine dair beyan buyurulan hadîsteki emir ve zecir.

Saniyen: Peygamberimizin ittibâına mükellef olduğunuzdan, onlar gibi müddet-i hayatınızca vazifeye devam mecburiyeti olduğu.

Salisen: Madem bu hizmet münhasıran reyinizle değil, istihdam olunuyorsunuz; nasıl Mübelliğ-i Kur’ân, Fahr-i Cihan, Habib-i Yezdân Sallâllahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri birgün 5 اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ ferman-ı celîlini tebliğ buyurmakla aynı zamanda vazife-i risaletinin hitâmına remzen işaret eylemişti. Muhterem Üstadın da hizmeti kâfi görülürse, bildirilir kanaatindeyim.

Rabian: Sözler hakkında bugüne kadar sükût edilmesi ve tenkide cür’et edilmemesi, ilâ nihâye bu halin devam edeceğine delil olamaz. Hal-i hayatınızda muhtemel hücumlara evvelen ve bizzat zât-ı fâzılaneleri cevap vereceksiniz.

Hamisen: Dünyayı unutmak isteseniz, başka hiçbir sebep olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözler’le rabıta peydâ eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevapsız bırakmayacaksınız.

Sadisen: Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilminizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler’e bile geçmeyen mesâil kat’iyetle gösteriyorlar ki, ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.