Kainattaki mizan ve intizam, sanatı ve sanatkarı ispat ediyor

Kainattaki mizan ve intizam, sanatı ve sanatkarı ispat ediyor

Bursa Yeni Asya Derneği tarafından 16 Temmuz 2023 Pazar günü Uludağ Tuzaklı Köyü’nde Bursa Mezunları ve Aile Pikniği gerçekleştirildi.

Programda Ramazan Oruç; Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserden, 33. Söz, 17-20-22. Pencereler’den “Kainattaki mizan ve intizam, sanatı ve sanatkarı ispat ediyor” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

1) Ramazan Oruç; Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserden, 33. Söz, 17-20-22. Pencereler’den “Kainattaki mizan ve intizam, sanatı ve sanatkarı ispat ediyor”

2) Yeni Asya Gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi Orhan Kaşlıoğlu; Risale-i Nur Külliyatı’ndan Mektubat isimli eserden, 22. Mektup, 1. Mebhas’tan “Müminler arası kardeşlik düsturları nelerdir?”

3) Şemsettin Kurtulmuşlar Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserden, 10. Söz, 3. Hakikat’den “Allah’ın adaleti daimi bir cenneti ve cehennemi gerektiriyor”

Sözler

Otuz Üçüncü Söz

On Yedinci Pencere

اِنَّ فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ َلاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِنِينَ 1

Zeminin yüzünü yaz zamanında temâşâ edip görüyoruz ki: İcad-ı eşyada müşevveşiyeti iktiza eden ve intizamsızlığa sebep olan nihayetsiz sehâvet ve bir cûd-u mutlak, gayet derecede bir insicam ve intizam içinde görünüyor. İşte, zemin yüzünü tezyin eden bütün nebâtâtı gör.

Hem mizansızlığı ve kabalığı iktiza eden, icad-ı eşyadaki sür’at-i mutlaka dahi kemâl-i mevzuniyet içinde görünüyor. İşte, zemin yüzünü süslendiren bütün meyvelere bak. Hem ehemmiyetsizliği, belki çirkinliği iktiza eden kesret-i mutlaka dahi, kemâl-i hüsn-ü san’at içinde görünüyor. İşte, yeryüzünü yaldızlayan bütün çiçeklere bak. Hem san’atsızlığı, basitliği iktiza eden, icad-ı eşyadaki suhulet-i mutlaka dahi, nihayetsiz derecede san’atkârlık ve maharet ve ihtimamkârlık içinde görünüyor.

İşte, yeryüzündeki ağaç ve nebâtat cihâzâtının sandıkçaları ve programları ve tarihçe-i hayatlarının kutucukları hükmünde olan bütün tohumlara, çekirdeklere dikkatle bak. Hem ihtilâf ve ayrılığı iktiza eden uzaklık ve bu’d-u mutlak dahi bir ittifak-ı mutlak içinde görünüyor. İşte, bütün aktâr-ı zeminde zer’ edilen her nevi hububata bak. Hem karışmayı ve bulaşmayı iktiza eden kemâl-i ihtilât, bilâkis, kemâl-i imtiyaz ve tefrik içinde görünüyor.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Muhakkak ki, göklerde ve yerde, iman edenler için deliller vardır.” Câsiye Sûresi, 45:3.

İşte, bütün yeraltına karışık atılan ve madde itibarıyla birbirine benzeyen tohumların, sünbül vaktinde kemâl-i imtiyazları ve ağaçlara giren muhtelif maddelerin yaprak, çiçek ve meyvelere kemâl-i imtiyazla tefrikleri ve mideye giren karışık gıdaların muhtelif âzâ ve hüceyrâta göre kemâl-i imtiyazla ayrılmalarına bak, kemâl-i hikmet içinde kemâl-i kudreti gör. Hem ehemmiyetsizliği, kıymetsizliği iktiza eden gayet derecede mebzuliyet ve nihayet derecede ucuzluk dahi, yeryüzünde masnuatça, san’atça, nihayet derecede kıymettar ve pahalı bir keyfiyette görünüyor. İşte, o hadsiz acaib-i san’at içinde, yeryüzünün Rahmânî sofrasında, yalnız, kudretin şekerlemeleri olan dutların nevilerine bak, kemâl-i rahmeti kemâl-i san’at içinde gör.

İşte, bütün rû-yi zeminde, gayet kıymettarlıkla beraber hadsiz ucuzluk; ve hadsiz ucuzluk içinde, hadsiz ihtilât ve karışıklıkla beraber hadsiz imtiyaz ve tefrik; ve hadsiz imtiyaz ve tefrik içinde, gayet uzaklıkla beraber son derecede muvafakat ve benzeyiş; ve son derece benzemek içinde, gayet derecede suhulet ve kolaylıkla beraber gayet derecede ihtimamkârâne yapılış; ve gayet derecede güzel yapılış içerisinde, sür’at-i mutlaka ve çabuklukla beraber gayet derecede mevzun ve mizanlı ve israfsızlık; ve gayet derecede israfsızlık içinde, son derece çokluk ve kesretle beraber son derecede hüsn-ü san’at; ve son derece hüsn-ü san’at içinde, nihayet derecede sehâvetle beraber intizam-ı mutlak, elbette gündüz ışığı, ışık güneşi gösterdiği gibi, bir Kadîr-i Zülcelâlin, bir Hakîm-i Zülkemâlin, bir Rahîm-i Zülcemâlin vücub-u vücuduna ve kemâl-i kudretine ve cemâl-i rububiyetine ve vâhidiyetine ve ehadiyetine şehadet ederler, 1 لَهُ اْلاَسْمَاۤءُ الْحُسْنٰى sırrını gösterirler. Şimdi, ey biçare cahil, gafil, muannid, muattıl! Bu hakikat-i uzmâyı neyle tefsir edebilirsin? Bu nihayet derecede mu’cize ve harika keyfiyeti neyle izah edebilirsin? Bu hadsiz derecede acip şu san’atları neye isnad edebilirsin? Bu yeryüzü derecesinde geniş bu pencereye hangi perde-i gafleti atıp kapatabilirsin?

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “En güzel isimler Onundur.” Tâhâ Sûresi, 20:8.

Yirminci Pencere

فَسُبْحَانَ الَّذِى بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شىْءٍ 1

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَنَا خَزَاۤئِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ اِلاَّ بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ – وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَاۤ اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ 2

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Herşeyin melekûtu elinde olan Allah her türlü kusurdan münezzehtir.” Yâsin Sûresi, 36:83.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktarla indiririz. Rüzgârları da Biz aşılayıcı olarak gönderdik, sonra gökten bir su indirip onunla sizi suladık. Yoksa o suyu hazinesinde saklayan siz değilsiniz.” Hicr Sûresi, 15:21-22.

Şimdi rüzgârlara bak ki: Sair hakîmâne, kerîmâne faidelerinin ve vazifelerinin şehadetiyle, gayet mühim ve kesretli vazifelere koşuyorlar. Demek o dalgalanmak, bir Sâni-i Hakîm tarafından bir tavziftir, bir tasriftir, bir kullanmaktır. Dalgalanmaları ise, emr-i Rabbânînin çabuk yerine getirilmesine sür’atle çalışmaktır.

Şimdi bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara: Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî değildir. Çünkü onlara terettüp eden, âsâr-ı rahmet olan faidelerin ve semerelerin şehadetiyle ve dağlarda bir mizan-ı hâcetle iddiharlarının ifadesiyle ve bir mizan-ı hikmetle gönderilmelerinin delâletiyle gösteriliyor ki, bir Rabb-i Hakîmin teshiriyle ve iddiharıyladır. Ve kaynamaları ise, Onun emrine heyecanla imtisal etmeleridir.

Şimdi yerdeki bütün taşların ve cevahirlerin ve madenlerin envâına bak: Bunların tezyinatları ve menfaatli hâsiyetleri bir Sâni-i Hakîmin tezyiniyle, tertibiyle, tedbiriyle, tasviriyle olduğunu, onlara müteallik hakîmâne faideleri ve mesâlih-i hayatiye ve levâzımât-ı insaniye ve hâcât-ı hayvaniyeye muvafık bir tarzda ihzarları gösteriyor.

Şimdi çiçeklere, meyvelere bak: Bunların gülümsemeleri ve tadları ve güzellikleri ve nakışları ve koku vermeleri bir Sâni-i Kerîmin, bir Mün’im-i Rahîmin sofrasında birer tarife, birer davetname hükmünde olarak, muhtelif renk ve koku ve tadlarla her nev’e ayrı ayrı tarife ve davetname olarak verilmiştir.

Şimdi kuşlara bak: Onların söyleşmeleri ve cıvıldaşmaları bir Sâni-i Hakîmin intak ve söyletmesi olduğuna delil-i kat’î ise, hayret verir bir tarzda birbirine o seslerle müdavele-i hissiyat ve ifade-i maksat etmeleridir.

Yirmi İkinci Pencere

اَلَمْ نَجْعَلِ اْلاَرْضَ مِهَادًا – والْجِبَالَ اَوْتَادًا – وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجًا 1

فَانْظُرْ اِلٰۤى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا 2

Küre-i arz bir kafadır ki, yüz bin ağzı vardır. Her bir ağzında yüz bin lisanı vardır.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Yeryüzünü bir döşek, dağları birer kazık yapmadık mı? Sizi de çift çift yarattık.” Nebe’ Sûresi, 78:6-8.
2 : “Bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor.” Rum Sûresi, 30:50.

Her lisanında yüz bin burhanı var ki, herbiri çok cihetle Vâcibü’l-Vücud, Vâhid-i Ehad, herşeye Kadîr, herşeye Alîm bir Zât-ı Zülcelâlin vücub-u vücuduna ve vahdetine ve evsâf-ı kudsiyesine ve Esmâ-i Hüsnâsına şehadet ederler.

Tabaka-i türâbiye, dağlar direği üzerine atılmış, tâ içindeki dahilî inkılâplardan gelen zelzeleler, dağlarla teneffüs edip, zemini hareketinden ve vazifesinden şaşırtmasın. Hem denizin istilâsından toprağı kurtarsın.

Hem zîhayatların levâzımât-ı hayatiyesine birer hazine olsun. Hem havayı tarasın, gazât-ı muzırradan tasfiye etsin, tâ teneffüse kabil olsun. Hem suları biriktirip iddihar etsin. Hem zîhayata lâzım olan sair madenlere menşe ve medar olsun. İşte, bu vaziyet bir Kadîr-i Mutlak ve bir Hakîm-i Rahîmin vücub-u vücuduna ve vahdetine gayet kat’î ve kuvvetli şehadet eder. Ey coğrafyacı efendi! Bunu neyle izah edersin? Hangi tesadüf şu acaib-i masnuatla dolu sefine-i Rabbâniyeyi bir meşher-i acaip yaparak, yirmi dört bin sene bir mesafede bir senede sür’atle çevirip, onun yüzünde dizilmiş eşyadan hiçbir şey düşürmesin?

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.