Kainatta herşeyin birbirine ihtiyaç duymasının sebebi nedir?

Kainatta herşeyin birbirine ihtiyaç duymasının sebebi nedir?

Risale-i Nur‘dan dersler köşesinin konuğu Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Yazar Nejat Eren oldu.

Nejat Eren, Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler, İşaratü’i-İ’caz ve Lemalar isimli eserlerden “Kainatta herşeyin birbirine ihtiyaç duymasının sebebi nedir?” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

  • Sözler / 1. Söz: Münim-i Hakiki nimetlere bedel bizden; Zikir, şükür, fikir istiyor
  • İşaratü’i-İ’caz / Fatiha Suresi: Bismillah güneş gibidir
  • Sözler / 33. Söz / 11. Pencere: Dalâletten kurtulmak için yaratıcıyı tanımak gerekir
  • Lemalar / 29. Lema / 3. Bab / 4. Mertebe: Kainatta herşeyin birbirine ihtiyaç duymasının sebebi nedir?

Sözler

Birinci Söz

SUAL: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor?

ELCEVAP: Evet, o Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir. Başta “Bismillâh” zikirdir. Âhirde “Elhamdülillâh” şükürdür. Ortada, bu kıymettar harika-i san’at olan nimetler Ehad, Samed’in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.

*****

İşaratü’l-İ’caz

Fatiha Sûresi

1 (بِسْمِ اللهِ): Bu kelâm, güneş gibidir. Yani, güneş başkalarını gösterdiği gibi, kendini de gösterir, başka bir güneşe ihtiyaç bırakmaz. بِسْمِ اللهِ başkalarına yaptığı vazifeyi, kendisine de yapıyor; ikinci bir بِسْمِ اللهِ daha lâzım değildir.

Evet بِسْمِ اللهِ öyle müstakil bir nurdur ki, bu nur, hiçbir şeye bağlı değildir. Hattâ bu nurun câr ve mecrûru bile hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak ب harfinden müstefad olan 2 اَسْتَعِينُ veya örfen malûm olan اَتَيَمَّنُ veyahut mukadder olan 3 قُلْ ün istilzam ettiği 4 اِقْرَأْ fiillerinden birine mütealliktir.

İhtar: بِسْمِ اللهِ’taki câr ve mecrûra müteallik olarak mezkûr olan fiiller, besmeleden sonra takdir edilir ki, hasrı ifade etmekle ihlâs ve tevhidi tazammun etsin. İsim, Cenâb-ı Hakkın zâtî isimleri olduğu gibi, fiilî isimleri de vardır. Bu fiilî isimlerin, Gaffar ve Rezzak, Muhyî ve Mümît gibi pek çok nevileri vardır.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Allah’ın adıyla.
2 : Yardım diliyorum.
3 : De ki.
4 : Oku.

S – Bu fiilî isimlerinin kesretle tenevvüü neden meydana geliyor?

C – Kudret-i ezeliyenin, kâinattaki mevcudatın nevilerine, fertlerine olan nispet ve taallûkundan husule gelir. Bu itibarla, 1 بِسْمِ اللهِ kudret-i Ezeliyenin taallûk ve tesirini celb eder. Ve o taallûk, abdin kesbine ve işine yardım edici bir ruh gibi olur. Öyleyse, hiç kimse, hiçbir işini besmelesiz bırakmasın!

*****

Sözler

Otuz Üçüncü Söz

On Birinci Pencere

اَلاَ بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ 1

Bütün ervah ve kulûbun dalâletten neş’et eden ıztırabat ve keşmekeş ve ıztırabattan neş’et eden mânevî elemlerden kurtulmaları, birtek Hâlıkı tanımakla olur. Bütün mevcudatı birtek Sânie vermekle necat buluyorlar, birtek Allah’ın zikriyle mutmain olurlar. Çünkü, hadsiz mevcudat birtek zâta verilmezse, Yirmi İkinci Sözde kat’î ispat edildiği gibi, o zaman her birtek şeyi hadsiz esbaba isnad etmek lâzım gelir ki, o halde birtek şeyin vücudu, umum mevcudat kadar müşkül olur. Çünkü, Allah’a verse, hadsiz eşyayı bir zâta verir. Ona vermezse, herbir şeyi hadsiz esbaba vermek lâzım gelir. O vakit, bir meyve, kâinat kadar müşkülât peydâ eder, belki daha ziyade müşkül olur. Çünkü, nasıl bir nefer yüz muhtelif adamın idaresine verilse, yüz müşkülât olur. Ve yüz nefer bir zabitin idaresine verilse, bir nefer hükmünde kolay olur. Öyle de, çok muhtelif esbabın birtek şeyin icadında ittifakları, yüz derece müşkülâtlı olur. Ve pek çok eşyanın icadı birtek zâta verilse, yüz derece kolay olur.

İşte, mahiyet-i insaniyedeki merak ve taleb-i hakikat cihetinden gelen nihayetsiz ıztıraptan kurtaracak, yalnız tevhid-i Hâlık ve marifet-i İlâhiyedir. Madem küfürde ve şirkte nihayetsiz müşkülât ve ıztırabat var. Elbette o yol muhaldir, hakikati yoktur. Madem tevhidde, mevcudatın yaratılışındaki suhulete ve kesrete ve hüsn-ü san’ata muvafık olarak, nihayetsiz suhulet ve kolaylık var. Elbette o yol vâciptir, hakikattir.2 İşte, ey bedbaht ehl-i dalâlet! Bak, dalâlet yolu ne kadar karanlıklı ve elemli! Ne zorun var ki oradan gidiyorsun? Hem bak, iman ve tevhid yolu ne kadar kolay ve safâlı! Oraya gir, kurtul.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Haberiniz olsun ki, kalbler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.” Ra’d Sûresi, 13:28.
2 : bk. İsrâ Sûresi, 17:42; Enbiyâ Sûresi, 21:21; 99 ; Sâd Sûresi, 38:5.

*****

Lem’alar

Yirmi Dokuzuncu Lem’a

Üçüncü Bab

Dördüncü Mertebe

Celâli yüce olan Allah, herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira O, adaleti olan ve adaletiyle herşeyi dengeleyen öyle bir Adl-i Âdil ve her bir varlığın geneli hakkında küllî hüküm veren Hakem, O küllî hükmün icrasına hükmeden Hâkim, bütün sebepleri o küllî hükmün gerçekleşmesi için en yararlı yerlere sevk eden Hakîm ve zâtı sonsuz olan Ezelîdir ki, şu kâinat ağacının binasını, meşiet ve hikmetinin asılları üzerinde altı günde tesis etmiş…

Ve onu kazâ ve kaderinin düsturlarıyla detaylandırmış; ve âdet ve sünnetinin kanunlarıyla süslemiş; ve inâyet ve rahmetinin namuslarıyla süslemiş; ve san’at eserlerindeki intizamların, varlıklardaki süslendirmenin, kâinatın parçalarındaki birbirine benzeme, birbirine uygunluk, birbirinin ihtiyaçlarına cevap verme, birbirine yardım etme ve birbirini kucaklaması ve herşeyde o şeyin kabiliyet ölçüsüne göre kader tarafından şuurlu bir şekilde takdir edilmiş kusursuz san’atın şehadetiyle sabit olduğu üzere, isim ve sıfatlarının görüntülüleriyle aydınlanmıştır.

• Kâinatın düzenlenmesindeki genel hikmet,

• süslendirilmesindeki noksansız inayet,

• lütuflarındaki geniş rahmet,

• terbiyesindeki erzak ve kapsamlı iaşe,

• örneksiz yoktan var edici Fâtırının şuûnât-ı zâtiyesine mahzar olmasıyla şaşırtıcı bir san’at gösteren hayatı,

• güzelleştirilmesindeki, güzelleştirme amacına yönelik olan güzellik,

• varlıklarının sona ermesiyle beraber onlarda akseden güzelliğe ait yansımaların devam etmesi,

• kâinatın kalbinde, Mâbuduna karşı sadık aşk,

• çekimlerinde açıkça görünen çekicilik,

• kâinattaki bütün mükemmellerin, onun örneksiz yoktan var edici Fâtırına dair ittifakları,

• parçalarında fayda ve yararları gözeten icraat,

• bitkilerindeki hikmetli tedbir,

• hayvanlarındaki ikramlı terbiye,

• erkânının değişimindeki mükemmel düzenlilik,

• genelinin intizamında gözetilen büyük gayeler,

• maddeye ve zamana muhtaç olmayarak ve gayet mükemmel derecede güzel bir san’atla bir anda icad edilmesi,

• sınırsız ihtimaller içinde tereddüt eden varlıklarına verilen hikmetli teşahhusat,

• gayet çok ve çeşitli ihtiyaçlarının, ellerinin yetişmediği en küçük isteklerine kadar, umulmadık tarzda ve hesapsız bir şekilde, lâyık ve münasip vakitte ellerine verilmesi,

• zayıflığında yansıyan mutlak kuvvet,

• acizliğinde yansıyan mutlak kudret…

• donuk maddesinde görünen hayat; cahil olmasına rağmen herşeyi her şe’niyle kaplayan kapsamlı şuur ve bilinç,

• değişmekten münezzeh olan bir değiştiricinin varlığını gerektiren değişimlerdeki mükemmel düzen,

• bir merkez etrafındaki iç içe daireler gibi ittifak eden tesbihleri,

• istidat diliyle, fıtrî ihtiyaçlar diliyle ve çaresizlik diliyle edilen üç çeşit duaların kabul edilişi,

• varlıkların duaları ve ibadetleriyle mazhar oldukları şehadetleri ve feyizleri,

• mukadderatlarındaki düzen,

• Yaratıcılarını zikretmekle tatmin oluşları,

• Varlıkların başlangıç ile sonlarını birleştiren kavuşturucu ipinin ibadet oluşu ve ibadet vasıtasıyla olgunluğun meydana gelişi ve san’atkârının o varlığı yaratmasındaki makasıdının gerçekleşmesi,

• ve bunun gibi, kâinatın sair şe’n ve hal ve keyfiyetleri şehadet eder ki, bütün bunlar birtek hikmetle iş gören bir Müdebbirin tedbirinde ve her bir varlığa birliği ile bizzat hükmedici ve muhtaçların ihtiyaçlarını giderici bir Ehad-i Samed olan bir Mürebbî-i Kerîmin terbiyesi altındadır. Ve bunların hepsi, birtek Seyyidin hizmetinde ve birtek tasarruf eden Mutasarrıfın tasarrufundadırlar. Ve hepsinin de masdarı öyle bir Vâhidin kudretidir ki, mektuplarından herbir mektup üzerinde ve varlık sayfalarından herbir sayfa üzerinde vahdet mühürleri kesretle, çoklukla görülmektedir.

Evet, herbir vâdi ve dağdaki ve herbir sahrâ ve ovadaki herbir çiçek ve meyve, herbir bitki ve ağaç, belki herbir hayvan ve taş, belki herbir zerre ve toprak, nakışla eser arasında bir mühürdür ve dikkatle bakanlara gösterir ki, o eserin sahibi kim ise, o mektubu ihtivâ eden şu mekânın yazarı da odur; ve yeryüzünün ve denizaltının yazarı da odur; ve böyle mektuplarla dolu gökler sayfasına güneş ve ayı nakşeden de odur. O Nakışçının haşmeti herşeyden sonsuz derecede yücedir. Allahu ekber!

Kâinat bütün parçalarıyla hep birlikte Lâilâhe İllallah hakikatini terennüm ederler.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.