“Kader Planı” diyerek sorumluluktan kurtuluyor muyuz?
Sunuculuğunu Eğitimci İlahiyatçı Hüseyin Can’ın yaptığı Fıkıh Köşesi isimli programın bu haftaki konuğumuz Yeni Asya Gazetesi Eğitimci İlahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene oldu.
Sayın Kösmene ile 1. Bölümünü izleyeceğiniz “Kader Planı” ifadesinin Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin eseri olan Risale-i Nur Külliyatı’nın muhtelif yerlerinden nasıl anlaşılması gerektiği hususunda açıklamalarda bulundular.
EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.
Sözler / 26. Söz / Kader Risalesi:
- Kader ile cüz-i ihtiyari
1. Mebhas:
- Kader ve cüz-i ihtiyari İslamiyet’in ve imanın nihayet hududunu gösterir
- Kader ve cüz-i ihtiyari hali ve vicdani bir imanın cüzlerindendir
- Kader mümine “sen mesul ve mükellefsin” der
- Kader mümine “haddini bil, yapan sen değilsin”der
- Kader; Nefsi gururdan, cüz-i iradi; mesuliyetten kurtarmak içindir
- Avam içinde kaderin ca-yı istimali var
- Ca-yı istimal ye’sin ve hüznün ilacıdır
- Maâsi ve istikbaliyat, sefahat ve atalet
- Kader; Fahr ve gururdan kurtarmak içindir
Mektubat / 28. Mektup / 7. Risale olan 7. Mesele / 3. İşaret:
- Risale-i Nur bir eser-i inayettir
Sözler / 26. Söz / Kader Risalesi: / 1. Mebhas:
- İnsan seyyiatından tamamen mesuldür
- Seyyiat tahribat nevindendir
- İnsanın hasenatta iftihara hakkı yoktur
- İnsan; Dua, iman, şuur ve rıza ile sahip olur
- İnsan istidat ve ihtiyar ile seyyiatı ister
- Halk ve icad kanun-i ilahi tarafından gerçekleştirilir
- Kesb-i şer, şerdir. Halk-ı şer şer değildir
- İcad-ı ilahide şer ve çirkinlik yoktur
Sözler
Yirmi Altıncı Söz
Kader Risalesi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَناَ خَزَاۤئِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ اِلاَّ بِقَدَرٍ مَعْلوُمٍ 1
وَكُلَّ شَىْءٍ اَحْصَيْنَاهُ فِى اِمَامٍ مُبِينٍ
Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktarla indiririz.” Hicr Sûresi, 15:21.
2 : “Biz herşeyi İmam-ı Mübînde tek tek sayıp yazdık.” Yâsin Sûresi, 36:12.
*****
Mesnevi-i Nuriye
Onuncu Risale
İ’lem eyyühe’l-aziz! Cenâb-ı Hakkın atâ, kazâ ve kader namında üç kanunu vardır. Atâ, kazâ kanununu; kazâ da, kaderi bozar.
Meselâ: Birşey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kazâ demektir. O kararın iptaliyle hükmü kazâdan affetmek, atâ demektir.
*****
Sözler
Yirmi Altıncı Söz
Kader Risalesi
KADER ile cüz-ü ihtiyarî, iki mesele-i mühimmedir. Ona dair Dört Mebhas içinde birkaç sırlarını açmaya çalışacağız.
BİRİNCİ MEBHAS
Kader ve cüz-ü ihtiyarî, İslâmiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir. Yani, mü’min, herşeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenâb-ı Hakka vere vere, tâ nihayette teklif ve mes’uliyetten kurtulmamak için, cüz-ü ihtiyarî önüne çıkıyor; ona “Mes’ul ve mükellefsin” der. Sonra, ondan sudur eden iyilikler ve kemâlâtla mağrur olmamak için, kader karşısına geliyor; der: “Haddini bil, yapan sen değilsin.”
Evet, kader, cüz-ü ihtiyarî, iman ve İslâmiyetin nihayet merâtibinde; kader, nefsi gururdan; ve cüz-ü ihtiyarî, adem-i mes’uliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i imaniyeye girmişler. Yoksa, mütemerrid nüfus-u emmârenin işledikleri seyyiâtının mes’uliyetinden kendilerini kurtarmak için kadere yapışmak; ve onlara in’âm olunan mehâsinle iftihar etmek, gururlanmak, cüz-ü ihtiyarîye istinad etmek; bütün bütün sırr-ı kadere ve hikmet-i cüz-ü ihtiyariyeye zıt bir harekete sebebiyet veren ilmî meseleler değildir.
*****
Mektubat
Yirmi Sekizinci Mektup
Yedinci Risale olan Yedinci Mesele
ÜÇÜNCÜ İŞARET
Risale-i Nur eczaları, bütün mühim hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeyi, hattâ en muannide karşı dahi parlak bir surette ispatı, çok kuvvetli bir işaret-i gaybiye ve bir inâyet-i İlâhiyedir.
Çünkü hakaik-i imaniye ve Kur’âniye içinde öyleleri var ki, en büyük bir dâhi telâkki edilen İbni Sina, fehminde aczini itiraf etmiş, “Akıl buna yol bulamaz” demiş. Onuncu Söz risalesi, o zâtın dehâsıyla yetişemediği hakaiki, avâmlara da, çocuklara da bildiriyor.
Hem meselâ, sırr-ı kader ve cüz-i ihtiyarînin halli için, koca Sa’d-ı Taftazanî gibi bir allâme, kırk elli sahifede, meşhur Mukaddemât-ı İsnâ Aşer namıyla telvih nam kitabında ancak hallettiği ve ancak havassa bildirdiği aynı mesâili, kadere dair olan Yirmi Altıncı Sözde, İkinci Mebhasın iki sahifesinde tamamıyla, hem herkese bildirecek bir tarzda beyanı, eser-i inâyet olmazsa nedir?
*****
Evet, Kur’ân’ın dediği gibi, insan, seyyiâtından tamamen mes’uldür. Çünkü seyyiâtı isteyen odur. Seyyiât, tahribat nev’inden olduğu için, insan bir seyyie ile çok tahribat yapabilir, müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder: bir kibritle bir evi yakmak gibi. Fakat hasenatta iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır. Çünkü hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlâhiye; ve icad eden kudret-i Rabbâniyedir. Sual ve cevap, dâi ve sebep, ikisi de Haktandır. İnsan yalnız dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahip olur.
Fakat seyyiâtı isteyen nefs-i insaniyedir: ya istidat ile, ya ihtiyar ile. Nasıl ki, beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler siyahlık ve taaffün alır. O siyahlık, onun istidadına aittir. Fakat o seyyiâtı, çok mesâlihi tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden yine Haktır. Demek, sebebiyet ve sual nefistendir ki, mes’uliyeti o çeker. Hakka ait olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için güzeldir, hayırdır.
İşte, şu sırdandır ki: Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir. Nasıl ki, pek çok mesâlihi tazammun eden bir yağmurdan zarar gören tembel bir adam diyemez, “Yağmur rahmet değil.” Evet, halk ve icadda bir şerr-i cüz’î ile beraber hayr-ı kesir vardır. Bir şerr-i cüz’î için hayr-ı kesiri terk etmek, şerr-i kesir olur. Onun için, o şerr-i cüz’î, hayır hükmüne geçer. İcad-ı İlâhîde şer ve çirkinlik yoktur; belki abdin kisbine ve istidadına aittir.
İlk yorumu siz yazın