İnsan üç cihetle esma-i ilahiyeye bir ayinedir

Sözler, 33. Söz, 31. Pencere, 1. Nokta

 

Konuk: Mustafa Güreldi

Konu: Risale-i Nur Külliyatı’ndan, Sözler isimli eser, 33. Söz, 31. Pencere, 1. Nokta; İnsan üç cihetle esma-i ilahiyeye bir ayinedir

Otuzbirinci Pencere

لَقَدْ خَلَقْنَا اْلاِنْسَانَ فِى اَحْسَنِ تَقْوِيمٍ وَ فِى اْلاَرْضِ اَيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ وَ فِى اَنْفُسِكُمْ اَفَلاَ تُبْصِرُونَ
Şu pencere insan penceresidir ve enfüsîdir. Ve enfüsî cihetinde şu pencerenin tafsilâtını binler muhakkikîn-i evliyanın mufassal kitablarına havale ederek yalnız feyz-i Kur’andan aldığımız birkaç esâsa işaret ederiz. Şöyle ki:

Onbirinci Söz’de Beyân edildiği gibi: «İnsan, öyle bir nüsha-i câmiadır ki: Cenâb-ı Hak bütün esmâsını, insanın nefsi ile insana ihsas ediyor.» Tafsilâtını başka Sözlere havale edip yalnız üç noktayı göstereceğiz.

BİRİNCİ NOKTA: İnsan, üç cihetle Esmâ-i İlâhiyyeye bir âyinedir.

Birinci Vecih: Gecede zulümat, nasıl nuru gösterir. Öyle de: İnsan, za’f ve acziyle, fakr u hâcâtıyla, naks ve kusuru ile, bir Kadîr-i Zülcelâl’in kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor ve hâkezâ… Pek çok evsâf-ı İlâhiyyeye bu suretle âyinedârlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz za’fında, hadsiz â’dasına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vâcib-ül Vücud’a bakar. Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdad aramağa mecbur olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîm’in dergâhına dayanır, dua ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîm’in bârigâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.

İkinci Vecih âyinedârlık ise: İnsana verilen nümuneler nev’inden cüz’î ilim, kudret, basar, sem’, mâlikiyyet, hâkimiyyet gibi cüz’iyyat ile kâinat Mâlikinin İlmine ve Kudretine, Basarına, Sem’ine, Hâkimiyet-i Rububiyyetine âyinedârlık eder. Onları anlar, bildirir. Meselâ: «Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum. Öyle de: Şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder ve hâkezâ…

Üçüncü Vecih âyinedârlık ise: İnsan, üstünde nakışları görünen Esmâ-i İlâhiyyeye âyinedârlık eder. Otuzikinci Söz’ün Üçüncü Mevkıfının başında bir nebze izâh edilen insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyade esmâ vardır. Meselâ: Yaradılışından Sâni’, Hâlık ismini ve hüsn-ü takviminden Rahman ve Rahîm isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerim, Lâtif isimlerini ve hâkezâ… Bütün â’za ve âlâtı ile, cihazat ve cevârihi ile, letâif ve mâneviyatı ile, havas ve hissiyatı ile ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek nasıl esmâda bir ism-i âzam var, öyle de o esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı âzam var ki: O da insandır.
Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku… Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var!

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.