Havastaki meziyet, tekebbüre sebep olmuştur
Yeni Asya Gazetesi Yazar ve Cenk Çalık ve Yeni Asya Gazetesi Yazar Sertaç Lüser’ın birlikte düzenledikleri “Hakikat Çekirdekleri” konulu müzakereli derste bu hafta ele aldıkları başlık “Havastaki meziyet, tekebbüre sebep olmuştur.” EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.
Programda bu hafta:
- Havastaki meziyet, tekebbüre sebep olmuştur
- Bazan hayır, şerre vasıta olur
- Şeref ve seyyiatın taksimi
- Heves tahakküm eder. Hevâ da müstebittir
- İstibdat ne şekilde olursa olsun, sille vuracağım
- Adalet-i tâmme lehinde, istibdadın aleyhindeyim
- Tahakküm ve tagallüb etmek faziletsizliktir
- Sebeb-i tevazu ve mahviyet
- Kuvve-i gadabiyenin tefrit, ifrat ve vasat mertebeleri
- İslamiyet, esbabları iskat eder, enaniyeti kırar
- Her adam için, mertebe denilen pencere
- Hem deme ki, ben mazharım
- Âlime karşı nasıl hür olacağız?
- Şeriat aleme gelmiş, istibdadı ve tahakkümü mahvetsin
- Risale-i Nur’da toplanmış kuvvetler
- Nasıl hürriyet imanın hassasıdır?
- Hayat-ı içtimaiyenin intizamının şartı
- Sa’y ve sermaye mücadelesi boğuşmaya başlar
Mektubat, Hakikat Çekirdekleri
39. Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu ve mahviyet iken, tahakküm ve tekebbüre sebep olmuştur. Fukaranın aczi, avâmın fakrı, sebeb-i merhamet ve ihsan iken, esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.”
Sözler, Lemeât
Bazan hayır, şerre vasıta olur
Havastaki meziyet, filhakika sebeptir tevazu, mahviyete; olmuş maatteessüf sebeb-i tahakküme, tekebbüre; hem illet. Fakirlerdeki aczi, âmilerdeki fakrı, filhakika sebeptir ihsan ve merhamete.
Lâkin maatteessüf müncer olmuştur şimdi zillet ve esarete. Birşeyde hasıl olan mehâsin ve şerefse, havas ve rüesâya o şey peşkeş edilir. O şeyden neş’et eden seyyiat ve şer ise, efrad ve hem avâma, taksim, tevzi edilir. Aşiret-i galipte hasıl olan şerefse, “Hasan Ağa, aferin!” Hasıl olan şer ise, efrada olur nefrin. Beşerde şerr-i hazin!
Mektubat, Hakikat Çekirdekleri
40. “Bir şeyde mehâsin ve şeref hâsıl oldukça, havassa peşkeş ederler. Seyyiat olsa, avâma taksim ederler.”
Sözler, Lemeât
Heves tahakküm eder. Hevâ da müstebittir.
Divan-ı Harb-i Örfî
İstibdat ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libası giysin ve ismini taksın, rastgelsem sille vuracağım.
Lem’alar, Yirmi İkinci Lem’a
İKİNCİ İŞARET
Bütün kuvvetimle adalet-i tâmme lehinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.
Tahakküm ve tagallüb etmek faziletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır. Lillâhilhamd, bu meşrep üstünde hayatımız gitmiş ve gidiyor.
Ben kendimde fazilet var diye fahir suretinde dâvâ etmiyorum. Fakat nimet-i İlâhiyeyi tahdis suretinde şükretmek niyetiyle diyorum ki:
Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle, ulûm-u imaniye ve Kur’âniyeye çalışmak ve fehmetmek faziletini ihsan etmiştir.
Bu ihsan-ı İlâhîyi bütün hayatımda, lillâhilhamd, tevfik-i İlâhî ile şu millet-i İslâmiyenin menfaatine, saadetine sarf ederek, hiçbir vakit vasıta-i tahakküm ve tagallüb olmadığı gibi, ekser ehl-i gafletçe matlup olan teveccüh-ü nâs ve hüsn-ü kabul-ü halk dahi, mühim bir sırra binaen benim menfûrumdur, onlardan kaçıyorum.
Yirmi sene eski hayatımı zayi ettiği için onları kendime muzır görüyorum. Fakat Risale-i Nur’u beğenmelerine bir emâre biliyorum, onları küstürmüyorum.
İşaratü’l-İ’caz, Fatiha Sûresi
Kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne mânevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.
Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Kısım
İslâmiyet, tevhid-i hakikî dinidir ki, vasıtaları, esbabları iskat ediyor, enâniyeti kırıyor, ubûdiyet-i hâlisa tesis ediyor. Nefsin rububiyetinden tut, tâ her nevi rububiyet-i bâtılayı kat ediyor, reddediyor.
Bu sır içindir ki, havastan bir büyük insan tam dindar olsa, enâniyeti terk etmeye mecbur olur. Enâniyeti terk etmeyen, salâbet-i diniyeyi ve kısmen de dinini terk eder.
Mektubat, Hakikat Çekirdekleri
94. “Her adam için, heyet-i içtimaiyede görmek ve görünmek için mertebe denilen bir penceresi vardır. O pencere kamet-i kıymetinden yüksek ise, tekebbürle tetâvül edecek. Eğer kamet-i kıymetinden aşağı ise, tevazu ile takavvüs edecek ve eğilecek.
Sözler, On Sekizinci Söz
BİRİNCİ NOKTA
Hem deme ki, “Ben mazharım. Güzele mazhar ise güzelleşir.” Zira, temessül etmediğinden, mazhar değil, memer olursun.
Hem deme ki, “Halk içinde ben intihap edildim. Bu meyveler benimle gösteriliyor. Demek bir meziyetim var.” Hayır, hâşâ! Belki herkesten evvel sana verildi; çünkü herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan en evvel senin eline verildi.
Münazarat
Sual – Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz.
Cevap – Velayetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni tevazu ve mahviyettir. Tekebbür ve tahakküm değildir. Demek tekebbür eden, sabiyy-i müteşeyyihtir. Siz de büyük tanımayınız.
Divan-ı Harb-i Örfi
İKİNCİ CİNAYET
Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin.
Sözler, Konferans
Aziz kardeşlerim,
Bu mübarek vatan ve milletin ve âlem-i İslâmın ebedî saadetini ve kurtuluşunu ve dolayısıyla yeryüzünde umumî sulh ve selâmeti temin edecek bir inâyet ve kudrete mâlik olan Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisinde şöyle gayet sağlam kuvvetler toplanmış ve imtizac etmiştir.
1. Yüksek bir kuvvet ve bütün kemâlâtın üstadı olan hakikat-ı İslâmiye.
2. Şehâmet-i imâniye. Yani tezellül etmemek, biçarelere tahakküm ve tekebbür etmemek.
Münâzarat
Sual: Nasıl hürriyet imanın hassasıdır?
Cevap: Zira, rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet…
İşaratü’l-İ’caz, Bakara Sûresi, 3. âyetin Tefsiri
Arkadaş! Heyet-i içtimaiyenin hayatını koruyan intizamın en büyük şartı, insanların tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır. Havas kısmı avamdan, zengin kısmı fukaradan hatt-ı muvasalayı kesecek derecede uzaklaşmamaları lâzımdır. Bu tabakalar arasında muvasalayı temin eden zekât ve muavenettir. Halbuki vücub-u zekât ile hurmet-i ribaya müraat etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt-ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz. Bu yüzdendir ki, aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilâl sadâları, haset bağırtıları, kin ve nefret vâveylâları yükselir. Kezalik, yüksek tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri, tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor.
Maalesef, tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve terahhuma sebep iken, tekebbür ve gurura bâis oluyor. Tabaka-i fukaradaki acz ve fakirlik, ihsan ve merhameti mucip iken, esaret ve sefaleti intaç ediyor. Eğer bu söylediklerime bir şahit istersen âlem-i medeniyete bak, istediğin kadar şahitler mevcuttur. Hülâsa, tabakalar arasında musalâhanın temini ve münasebetin tesisi, ancak ve ancak erkân-ı İslâmiyeden olan zekât ve zekâtın yavruları olan sadaka ve teberruatın heyet-i içtimaiyece yüksek bir düstur ittihaz edilmesiyle olur.
İlk yorumu siz yazın