Ehl-i İslam canileri affedebilir mi?

Risale-i Nur

 

Ehli İslam canileri affedebilir mi?

Yeni Asya Gazetesi İzmit İl Temsilciliği tarafından organize edilen “Risale-i Nur’dan Dersler” bölümünün bu haftaki konuğu İbrahim İriboz oldu. Sayın İriboz Risale-i Nur Külliyatı’ndan, Kastamonu Lahikası ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi – Bir kısım güzel mektuplar isimli eserlerden “Ehli İslam canileri affedebilir mi?” konulu bölümlerden ders yaptı. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Programda:

Kastamonu Lahikası: Ehl-i İslam canileri affedebilir mi?

Sikke-i Tasdik-i Gaybi – Bir kısım güzel mektuplar:
Risale-i Nur belaların define vesiledir
Risale-i Nur’un serbest olmasının önemi

Kastamonu Lâhikası

Mânevî bir ihtarla bir iki ince meseleyi size yazıyorum.

BİRİNCİSİ

Geçen Ramazan-ı Şerifte, Ehl-i Sünnetin selâmet ve necatı için edilen pek çok duaların şimdilik âşikâre kabulleri görünmemesine hususî iki sebep ihtar edildi.

Birincisi: Bu asrın acip bir hassasıdır.HAŞİYE (Yani, elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.) Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler; “Biz buna müstehakız” derler.

Evet, elması bildiği (âhiret ve iman gibi) halde, yalnız zaruret-i kat’iye suretinde şişeyi (dünya ve mal gibi) ona tercih etmek ruhsat-ı şer’iye var. Yoksa, küçük bir ihtiyaçla veya hevesle veya tamâh ve hafif bir korkuyla tercih edilse, eblehâne bir cehalet ve hasârettir, tokata müstehak eder.

Hem âlicenâbâne affetmek ise, yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen cânilere afüvkârâne bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur.

İkinci sebep: Yazmaya izin olmadığından yazılmadı.

Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Risale-i Nur’dan Parlak Fıkralar ve Bir Kısım Güzel Mektuplar

Beşinci nokta: Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def ediyor; onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belâların def’ine vesile olduğu çok emâreler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş. Hattâ Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş. Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser yerlerde okunması Harb-i Umumînin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sûre-i Ve’l-Asr işaret ettiği hâlde, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risale-i Nur’un beraatine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını Mahkeme-i Temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risale-i Nur’un intişarı ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risaleler sahiplerine iade edildiği hâlde bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belâların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i mâneviye belâya karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.

Biz Risale-i Nur şakirtleri dünyaya çok ehemmiyet vermediğimizden, dünyaya yalnız Risale-i Nur için baktığımızdan, bu yağmursuzlukta dahi o noktadan bakıyoruz. İşte, Denizli’de mahkemeye verilen cüz’î bir kısım Risale-i Nur, sahiplerine iadesinin aynı zamanında, burada dahi bir kısım zâtlar yazmaya başlamaları aynı vakitde, bu yağmursuzlukta bir derece rahmet yağdı. Fakat Risale-i Nur’un serbestiyeti cüz’î olmasından, rahmet dahi cüz’î kaldı. İnşaallah, yakında benim de risalelerim iade edilecek, tam serbest ve intişarı küllîleşecek ve rahmet dahi tam olacak. HAŞİYE (Hem aynen öyle oldu, biz gördük.)

Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Risale-i Nur’dan Parlak Fıkralar ve Bir Kısım Güzel Mektuplar

Aziz, sıddık kardeşlerim; Bizim kat’iyen şek ve şüphemiz kalmadı ki, bu hizmetimizin neticesi olan Risale-i Nur’un serbestiyetini değil yalnız biz ve bu Anadolu ve âlem-i İslâm alkışlıyor, takdir ediyor; belki kâinat dahi memnun olup cevv-i sema, feza-yı âlem alkışlıyor ki, üç-dört ayda bir yağmura şiddet-i ihtiyaç varken gelmedi, yalnız Ankara teslim kararına tevafuk eden Leyle-i Regaibdeki emsalsiz ve gürültülü rahmetin gelmesi ve Denizli’de mahkemenin bilfiil teslimine karar vermesi, yine leyle-i Miracta aynen Risale-i Nur’un bir rahmet olduğuna işareten leyle-i Regaibe tevafuk ederek kesretle melek-i ra’dın alkışlamasıyla ve rahmetin Emirdağında gelmesi o teslim kararına tevafuk etmesi ve bir hafta sonra, demek Denizli’de vekillerin eliyle alınması hengâmlarında yine aynen leyle-i Miraca ve leyle-i Regaibe tevafuk ederek aynen onlar gibi Şâbân-ı Şerifin bir Cuma gecesinde kesretli rahmet ve yağmurun bu memlekete gelmesi, onlara tevafuklarıyla kat’î kanaat verir ki:

Risale-i Nur’un müsaderesine ve hapsine dört zelzelelerin tevafuku küre-i arzca bir itiraz olduğu gibi, bu Emirdağı memleketinde dört ay zarfında yalnız üç Cuma gecesinde—biri leyle-i Regaip, biri leyle-i Mirac, biri de Şâbân-ı Muazzamın birinci Cuma gecesinde ki,—rahmetin kesretli gelmesi ve Risale-i Nur’un da serbestiyetinin üç devresine tam tamına tevafuk etmesi, küre-i havâiyenin bir tebriki, bir müjdesidir ve Risale-i Nur dahi mânevî bir rahmet, bir yağmur olduğuna kuvvetli bir işarettir.

Ve en lâtif bir emâre şudur ki: Dün, birdenbire bir serçe kuşu pencereye geldi, pencereye vurdu. Biz, uçurmak için işaret ettik, gitmedi.

Mecbur olduk, dedim: “Pencereyi aç; o ne diyecek?”

Girdi, durdu, tâ bu sabaha kadar… Sonra o odayı ona bıraktık, yatak odama geldim. Bu sabah çıktım, kapıyı açtım, yarım dakikada döndüm, baktım, “Kuddüs, Kuddüs” zikrini yapan bir kuş odamda gördüm. Gülerek dedim: “Bu misafir niçin geldi?” Tam bir saat bana baktı, uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum; bir saat bana baktı; ekmek bıraktım, yemedi. Yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada geldim, o misafir de kayboldu.

Sonra bana hizmet eden çocuk geldi, dedi ki: “Ben bu gece gördüm ki, merhum Hafız Ali’nin (r.h.) kardeşi yanımıza gelmiş.”

Ben de dedim: “Hafız Ali ve Hüsrev gibi bir kardeşimiz buraya gelecek.”

Aynı günde, iki saat sonra çocuk geldi, dedi: Hafız Mustafa geldi; hem Risale i Nur’un serbestiyetinin müjdesini, hem mahkemedeki kitaplarımı da kısmen getirdi; hem serçe kuşunun ve benim rüyamın, hem kuddüs kuşunun tâbirini ispat etti-ki, tesadüf olmadığını gösterdi.

Acaba, emsalsiz bir tarzda hem serçe kuşu acip bir surette, hem kuddüs kuşu garip bir surette gelip bakması, sonra kaybolması ve mâsum çocuğun rüyası tam tamına çıkması, hem Risale-i Nur’un Hafız Ali gibi bir zâtın eliyle buraya gelmesinin aynı zamanına tevafuku hiç tesadüf
olabilir mi? Hiçbir ihtimali var mı ki, bir beşaret-i gaybiye olmasın? HAŞİYE (Hem bu kuşların Risale-i Nurla alâkadarlıklarını te’yid eden çok emareler var. Ezcümle, o kuşların alâkadarlığını gösteren mektup Milâs’a gittiği aynı vakitte garip bir tarzda kuddüs kuşu o mektubun meâlini vaziyetiyle te’yid ettiği gibi; aynı mektup İnebolu’da geceleyin okunurken büyük bir gece kuşu hârika bir tarzda pencereye gelip, kanadıyla vurup, durup dinlemesi; aynı mektup Sava’da okunurken bir defa iki çekirge üstüne gelip, durup neticeye kadar durmaları; bir defa da serçe ve bülbül kuşları aynı mektubun okunmasında pervane gibi uçup alâkadarlık göstermeleri ve Isparta’da Hüsrev’in evinde aynı mektup okunurken, bülbül kuşu hilâf-ı âdet salona gelmesi, alâkadarlığını göstermesi gibi çok emareler, bu keramet-i Nuriyeyi te’yid ediyor.)

Evet, bu mesele, küçük bir mesele değil; kâinat ve hayvanat ile dahi alâkadardır. Evet Risale-i Nur’un serbestiyetinden, ben Risale-i Nur’un bir şakirdi olmak itibarıyla, kendi hisseme düşen bu kâr ve neticeyi, binler altın lira kadar kazancım var kanaat ediyorum. Başka yüz binler Risale-i Nur şakirtleri ve takviye-i imana muhtaç ehl-i imanın istifadeleri buna kıyas edilsin.

Evet, dinin, şeriatın ve Kur’ân’ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammâlarını hal ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Mirac ve haşr-i cismânî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur’ân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid feylesoflara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arzı ve küre-i havâiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur’âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى (Bâkî olan sadece Odur.)
Emirdağı’nda Kardeşiniz
Said Nursî

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.