Demokratlar Nurcular ile müttefiktir

Demokratlar Nurcular ile müttefiktir

Risale-i Nur‘dan Dersler köşesinin konuğu Raif Çökren oldu.

Raif Çökren Risale-i Nur Külliyatı Beyanat ve Tenvirler isimli eserden “Demokratlar Nurcular ile müttefiktir” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

  • Vazifemiz siyaseti dine alet ve dost yapmaktır
  • Nur Talebeleri Demokratlara manen ve maddeten yardım etti
  • Demokratlar Nurcular ile müttefiktir
  • Ehl–i siyaset için ihtar edilen üç nokta

Beyanat ve Tenvirler

Vazifemiz siyaseti dine alet ve dost yapmaktır

Beş, on günde iki-üç defa siyaset dünyasına baktım. Acip bir hal gördüm. Müdafaatımda dediğim gibi, istibdat- ı mutlak ve rüşvet-i mutlaka ile hareket eden bir cereyan-ı zındıka masonluk, komünistlik hesabına bizi böyle işkencelerle ezmeye çalışmış. Şimdi o kuvveti kıracak başka bir cereyan bu vatanda tezahüre başladığını gördüm.
Emirdağ Lahikası-II, s. 263.

Bize hücum eden ve mahkemelerde tazib edenler demişler: “Bu Nur Talebelerinin dini siyasete alet etmek ihtimalleri var, belki de ediyorlar.” Biz de o zalimlere karşı müdafaatlarımızdaki binler hüccet ile demişiz ve diyoruz ki:

Biz, dini siyasete alet değil, belki rıza-yı İlahîden başka hiçbir şeye, hatta dünyaya ve saltanata alet etmemek bizim esas mesleğimiz olduğundan, düşmanlarımızca da tahakkuk etmiş ki; üç senedir üç çuvaldan ziyade dosyalarımızı garazkarane tetkik ettikleri halde, bizi mahkûm edemiyorlar. Verdikleri keyfî ve vicdanî hükümlerine de bir bahane bulamıyorlar ki, Temyiz o hükmü bozdu. Evet, biz dini siyasete alet değil, belki vatan ve milletin dehşetli zararına siyaseti mutaassıbane dinsizliğe alet edenlere karşı; bizim siyasete bakmamıza mecburiyet-i kat’iye olduğu zaman, vazifemiz siyaseti dine alet ve dost yapmaktır ki, üç yüz elli milyon kardeşlerin uhuvvetini bu vatandaki kardeşlere kazandırmaya sebep olsun.
Elhasıl: Bize işkence edenlere, siyaseti asabiyetle dinsizliğe alet etmelerine mukabil; biz de siyaseti dine alet ve dost yapmakla bu vatan ve milletin saadetine çalışmışız.
Kardeşlerim; ben bunu böyle münasip gördüm, sizlerin meşveretine havale ediyorum.

Emirdağ Lahikası-II, s. 264.

Nur Talebeleri Demokratlara manen ve maddeten yardım etti

Saniyen: Bu meselenin gayet sinsî ve gayet gizli hakikatı şudur: Üstadımız manen ve maddeten Demokrat Partiye yardım için talebelerini hafifçe teşvik etmişti. Bunu, Halk Partisinin muannid müstebitleri anladıkları için manasız bahane ile habbeyi kubbe yaparak bu muameleyi yaptılar. Yoksa, her tarafta bu kitaplar posta ile alınıp veriliyor ve buraya da İstanbul’dan, başka yerlerden geliyor ve ilişilmiyordu. Bu vaziyet çok dessasane ve ümit edilmeyen bir plandır.
Salisen: Zülfikar’daki mevzuubahs iki ayetin tefsirinden bin misli bir muhalefetle halen matbuatta eski hükûmete hücumlar yapılıyor ki, şimdi o ayetlerin tefsiri zerre miktar bir suç olamıyor. Bundan daanlaşılıyor ki, bu muameleler Halk Partisi hesabına yapılmakta devam edilen keyfî işlerdir. Ve Halk Partililerin, “Saltanat Demokratlarda ise, hüküm ve icraat ve iktidar bizdedir” diye olan iddia ve vehimlerinin bir nümunesidir.
Emirdağ Nur talebeleri namına
Mehmed, İbrahim, Ziya vesairea

Emirdağ Lahikası-II, s. 269.

Demokratlar Nurcular ile müttefiktir

Otuz beş senedir ki siyaseti bırakmıştım ve Nurculara da “Bırakınız!” diyordum Sebebi, siyaset ihlası kırar. Fakat şimdi hissettim ki, bazı münafıklar dindarları perde yapıp dini siyasete alet; sonra da siyaseti dinsizliğe alet etmeye çalıştıklarından safdil dindarların hatırı için bir-iki defa siyasete baktım, gördüm ki: Bizi bu üç-dört mahkemede “Dini siyasete alet ediyor” diye itham edenler kendileri dessasane dini tezyif etmek için kendileri sonra da siyaseti dinsizliğe alet etmek için dinsizlik düsturlarını kanuna bağlamak gibi dünyada hiçbir şeddat, hiçbir zalimin yapmadığı bir dehşet gördüm. Şiddetli bir me’yusiyetim içinde, hürriyet başında bizimle, yani İttihad-ı Muhammedi (a.s.m.) Cemiyeti ile, İttihadçıların bir kısmındaki gizli farmasonlara muarız ve manen bizimle, yani İttihad-ı Muhammedi ile müttefik olan Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı. Birden şeair-i İslamiyenin başında olan ezan- ı Muhammedi’yi farmasonların zincirlerini kırıp ilan etmesiyle; siyasetten kat’ı alaka eden, eskide “İttihad-ı Muhammedi” şimdi “Nurcular” namını alan ve İttihad-ı İslam içinde bulunan kardeşlerimiz yanlış basmamak için bazı şeyleri söylemek isterdim. Fakat Risale-i Nur benim bedelime konuşuyor dedim, yüzümü çevirdim.
Beyanat ve Tenvirler, s. 11-12, (1970.)

İslâmiyet milliyeti ve hakimiyetine çalışan ehl-i siyaset için ihtar edilen üç nokta

Sizce münasip ise Başvekile ve dindar mebuslara verilmek üzere ihtara binaen yazdırılmış gayet ehemmiyetli bir hakikattır.
Mukaddime : Kırk seneye yakın siyaseti terk ettiğimden ve ekser hayatım bir nevi inzivada geçtiğinden, hayat-ı içtimaiye ve siyasiye ile meşgul olmadığımdan büyük bir tehlikeyi göremiyordum. Bugünlerde o tehlikenin hem millet-i İslamiyeye ve hem de bu memleket ve hükûmet-i İslamiyeye büyük bir zarar vermeye zemin hazırlamakta olduğunu hissettim. Mecburiyetle, İslâmiyet milliyeti ve hakimiyeti ve memleketin selameti için çalışan ehl-i siyaset ve cemiyet-i beşeriyeye hamiyet ile çalışanlar için bana manevî bir ihtar edildiğinden “Üç Nokta”yı beyan edeceğim:
Birinci Nokta : Gazeteleri dinlemediğim halde bir-iki senedir “irtica ile ittiham” kelimesi mütemadiyen tekrar edildiğini işitiyordum. Eski Said kafasıyla dikkat ettim, katiyen gördüm ki: Siyaseti dinsizliğe alet yapan ve beşerdeki en dehşetli vahşet ve bedevîliğin bir kanun-u esasîsine irtica çalışan ve hamiyet maskesini başına geçiren gizli İslâmiyet düşmanları gaddarane bir ittiham ile ehl-i İslâmiyet ve hamiyet-i diniye ve kuvvet-i îmaniye cihetiyle değil, dini siyasete alet yapmak; belki de siyaseti dine alet ve tabi yapmakla; ta İslâmiyetin kuvvet-i manevîyesinden bu hükûmet-i İslamiyeyi tam kuvvetlendirmek ve dört yüz milyon hakikî kardeşi arkasında ihtiyat kuvveti bulundurmak ve bir kısım zalim Avrupa’nın dilenciliğinden kurtulmak için çalışanlara pek haksız olarak “irtica” damgasını vurup onları memlekete zararlı tevehhüm etmeleri, yerden göğe kadar hadsiz bir haksızlıktır. Nümunelerinden birinci nümunesi: Bu asrın dehşetli zulmüne karşı bir sed olarak İkinci Noktada beyan etmek zamanı geldi. Menşe’leri iki kanun-u esasîye istinad eden iki irtica var:
Biri: Siyasî ve içtimaî ki, hakikî irticadır. Onun kanun-u esasîsi çok su-i istimale ve zulme medar olmuştur.
İkincisi: İrtica namı verilen hakikî bir terakkî ve adaletin esasıdır.
İkinci Nokta : Beşerin vahşet ve bedevîlik zamanlarındaki bir kanun-u esasîsine medeniyet namına dine hücum edenler, irtica ile o vahşete ve bedevîliğe dönüyorlar. Beşerin selamet, adalet ve sulh-i umumîsini mahveden o dehşetli vahşiyane kanun-u esasî, şimdi bizim bu bîçare memleketimize girmek istiyor.

Garazkarane ve anûdane particilik gibi bazı cereyanları aşılamaya başlaması gibi bir ihtilaf görülüyor. O kanun-u esasî de budur:
Bir taifeden, bir cereyandan, bir aşiretten bir ferdin hatasıyla o taifenin, o cereyanın, o aşiretin bütün fertleri mahkûm ve düşman ve mes’ul tevehhüm ediliyor. Bir hata, binler hata hükmüne geçiriliyor. İttifak ve ittihadın temel taşı olan kardeşlik ve vatandaşlık, muhabbet ve uhuvveti zir ü zeber ediyor. Evet, birbirine karşı gelen muannid ve muarız kuvvetler, kuvvetsiz oluyorlar. Bu kuvvetsizlikle zaiflendiği için millete ve memlekete ve vatana adilane hizmete muvaffak olanamadığından maddî ve manevî bir nevi rüşvet vermeye mecbur oluyorlar ki, dinsizleri kendilerine taraftar yapmak için, o gaddar, engizisyonane ve bedeviyane ve vahşiyane bu mezkûr kanun-u esasîye karşı ayn-ı adalet olan bu semavî ve kudsî (Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. (En’am Sûresi: 164.) nass-ı katîsiyle Kur’an’ın bir kanun-u esasîsi muhabbet ve uhuvvet-i hakikiyeyi temin eden ve bu mil-let-i İslamiyeyi ve memleketi büyük tehlikeden kurtaran bu kanun-u esasî ki, “Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olamaz.” Kardeşi de olsa, aşireti ve taifesi de olsa, partisi de olsa, o cinayete şerik sayılmaz. Olsa olsa, o cinayete bir nevi tarafgirlikle yalnız manevî günahkar olup, ahirette mes’ul olur; dünyada değil. Eğer bu kanun-u esasî çabuk düstur-u esasî yapılmazsa, hayat-ı içtimaiye-i beşeriye iki harb-i umumînin gösterdiği tahribatın emsaliyle esfel-i safilîn olan ve vahşî irticaa düşecek.

İşte Kur’an’ın bu gibi kudsî kanun-u esasîsine irtica namını veren bedbahtlar, vahşet ve bedevîliğin dehşetli bir kanun-u esasîsi olarak kabul ettikleri şimdiki öylelerinin siyasetinin bir nokta-i istinadı şudur ki, “Cemaatin selameti için fert feda edilir. Vatanın selamet için, eşhasın hukuku nazara alınmaz. Devletin siyasetinin selalemeti için cüz’î zulümler nazara alınmaz” diye bir tek cani yüzünden bir köyü mahvetmekle bin masumun hakkını nazara almaz. Bir tek caninin yüzünden bin adamın kılınçtan geçmesini caiz görür. Bir adamın yaralanması ile binler masumu sıkıntıya verdirir. Ve iki yüz adamı kurşuna dizilmesini o bahane ile nazara almaz. Birinci Harb-i Umumîde üç bin adamın caniyane siyaset hatalarıyla otuz milyon bîçare nev’-i beşer, aynı harpde mahvedildiği gibi, binler misaller var. İşte bu vahşiyane irticaın bu dehşetli zulümlerine karşı gelen Kur’an şakirtlerinin Kur’an’ın yüzer kanun-u esasîsinden ayetinin ders verdiği kanun-u esasîsi ile adalet-i hakikîyeyi ve ittihadı ve uhuvveti temin etmeye çalışan ehl-i îman fedakarlarına “mürtecî” namını verip, onları müttehem etmek, mel’un Yezid’in zulmünü, adalet-i Ömeriyeye tercih etmek misill- en vahşî ve zalimane bir engizisyon kanununu, beşerin en yüksek terakkiyatına ve adaletine medar olan Kur’an’ın mezkûr kanun-u esasîsine tercih etmek hükmündedir. Hükûmet-i İslamiye ile bu memleketin selametine çalışan ehl-i siyasetin mezkûr hakikatı nazara alması lazımdır. Yoksa, üç veya dört cereyanın muannidane muaraza etmeleriyle, o kuvvetler, muaraza sebebiyle zayıflar. Memleketin menfaatine ve asayişine sarf edilecek o zayıf kuvvetle hakimiyetini-hatta istibdad ile de olsa-asayiş ve emniyet-i umumîyeyi muhafazaya kafi gelmediğinden, Fransız ihtilal-i kebîrinin tohumlarının bu mübarek memleket-i İslamiyeye ekilmesine yol vermektir, diye telaş edilebilir.
Madem bu ittifaksızlıktan gelen za’fiyet ve kuvvetsizlik sebebiyle ecnebînin politikasına ve ehemmiyetsiz, muvakkat yardımlarına karşı bu acib manevî rüşvetler veriliyor, dört yüz milyon kardeşin uhuvvetine, milyarlar ecdadın mesleğine ehemmiyet verilmiyor gibi bir mana hükmediyor. Ve asayiş ve siyasete zarar gelmemek için bu kadar israfat ile bol maaşlar suretinde kuvvet teminine kendilerini mecbur zannederek, rüşvetler veriliyor; milletin fakr-u hali nazara alınmıyor. Elbette ve elbette ve kat’î olarak şimdi bu memleketteki ehl-i siyaset, Garba ve ecnebiye verdiği siyasî ve manevî rüşvetin on mislini alem-i İslamın ileride cemahir-i müttefikası hükmünde olacak olan dört yüz milyon Müslüman kardeşlere memleket ve milletin ve bu devlet-i İslamiyenin selameti için gayet azîm bir bahşiş ve zararsız rüşvet vermesi lazım ve elzemdir.
İşte o makbûl, lazım ve çok menfaatli, caiz ve vacib rüşvet ise, teavün-ü İslamın esası ve hediye-i Kur’an’ın semavî bir düsturu ve rabıtası ve kudsî kanun-u esasîsi olan

kudsî, esasî kanunlarını düstur-u hareket etmektir.
Üçüncü Nokta şimdilik te’hir edildi.
Emirdağ Lahikası-II, ss. 318-321.

Mü’minler kardeştirler. (Hucurat Sûresi: 10.) Allah’ın dînine ve Kur’an’a hep birlikte sım sıkı sarılın. (Âl-i İmran Sûresi: 103.) Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. (En’am Sûresi: 164.) İhtilafa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider. (Enfal Sûresi: 46.)

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.