Bediüzzaman’ın işaret ettiği cumhuriyetin temelleri

Röportaj

Bediüzzaman’ın işaret ettiği cumhuriyetin temelleri

Sunuculuğunu Eğitimci İlahiyatçı Hüseyin Can’ın yaptığı “Takvim Yaprağı” isimli Röportajlar köşesinde konuğumuz Yeni Asya Gazetesi Eğitimci İlahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene oldu.

Sayın Kösmene ile Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin “Cumhuriyet, demokrasi ve meşrutiyet gibi konularda düşünceleri” hakkında çeşitli değerlendirmeler yaptık.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

  • Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?
  • Demokrasi kavramının dünyadaki uygulamaları
  • Osmanlı’da demokrasi hareketleri
  • İslam Dünyası’nda demokrasi hareketleri
  • Sen selef-i salihine muhalefet ediyorsun
  • Hülefa-i Raşidin Dönemi’nde islami demokrasi
  • Said Nursi ve Talebeleri
  • Rey-i cumhur şeriatta bir esastır
  • İstibdat tahakkümdür
  • Meşrutiyet meşveret-i şeriyedir
  • İstibdat hayvaniyetten gelmedir
  • Hürriyet nefsine ve gayriye zararı dokunmasın
  • Cumhuriyetin ilanında Bediüzzaman
  • İstibdat-ı mutlaka cumhuriyet namını vermek
  • Türkiye’nin demokrasi serüveni Demokrat Parti
  • Cumhuriyet döneminde Bediüzzaman’lı yıllar
  • Birinin cinayetiyle başkaları mesul olmaz
  • Memuriyet bir hizmetkarlıktır
  • Hariçteki düşmana karşı dahildeki adaveti terk etmek
  • Demirel’in Bediüzzaman ve cumhuriyet söylemleri

TARİHÇE-İ HAYAT

ESKİŞEHİR HAYATI

“Eskişehir mahkemesinde gizli kalmış ve resmen zabta geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve lâtif bir kıssay-i müdafaayı beyan ediyorum:

Orada benden sordular ki: “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?”

Ben de dedim: Yaşlı mahkeme reisinden başka, daha siz dünyaya gelmeden, ben dindar bir Cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: “Bu karınca, ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum.”

Sonra dediler: “Sen selef-i salihine muhalefet ediyorsun?” Cevaben diyordum: Hülefa-i Raşidin hem Halife, hem Reis-i Cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (R.A.) aşere-i mübeşereye ve sahabe-i kirama elbette Reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan manay-ı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.

*****

TARİHÇE-İ HAYAT

ISPARTA HAYATI

Said Nur, üç devir yaşamış bir ihtiyar. Gün görmüş bir ihtiyar. Üç devir: Meşrutiyet, İttihad ve Terakki, Cumhuriyet. Bu üç devir, büyük devrilişler, yıkılışlar, çökülüşlerle doludur. Yıkılmayan kalmamış. Yalnız bir adam var; o ayakta… Şark yaylâlarından, güneşin doğduğu yerden İstanbul’a kadar gelen bir adam. İmanı, sıradağlar gibi muhkem. Bu adam, üç devrin şerirlerine karşı imanlı bağrını siper etmiş. Allah demiş, Peygamber demiş, başka birşey dememiş.

*****

MÜNAZARAT

Bir ince teli, rüzgâr her tarafa çevirebilir. Fakat içtimâ ve ittihat ile hâsıl olan hablü’l-metin ve urvetü’l-vüskâ değme şeylerle tezelzül etmez. İcmâ-ı ümmet, şeriatta bir delil-i yakînîdir. Rey-i cumhur, şeriatta bir esastır. Meyelân-ı âmme şeriatta mûteber ve muhteremdir.

*****

MÜNAZARAT

Sual: İstibdat nedir; meşrutiyet nedir?
Cevap: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husumeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta herşeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.

*****

MÜNAZARAT

İşte Meşrutiyet;

وَشَاوِرْهُمْ فِى الْاَمْرِ ٭ وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ

âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir. Ve meşveret-i şer’iyyedir. O vücûd-u nûranînin kuvvete bedel, hayatı haktır. Kalbi, mârifettir. Lisanı, muhabbettir. Aklı, kanundur, şahıs değildir.

Evet, Meşrutiyet; hâkimiyet-i millettir. Siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvamın sebeb-i saadetidir. Siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvâk ve hissiyat-ı âliyeyi uyandırır. Uyku bes… Siz de uyanınız!.. İnsanı hayvanlıktan kurtarır. Siz de tam insan olunuz. İslâmiyetin bahtını, Asya’nın tâli’ini açacaktır.

*****

MÜNAZARAT

Sual: Şu pis istibdat ne vakitten beri başlamış, geliyor?
Cevap: İnsanlar hayvanlıktan çıkıp geldiği vakit, nasılsa bunu da beraber getirmiştir.

Sual: Demek şu istibdat hayvaniyetten gelmedir?
Cevap: Evet… Müstebit bir kurt, bîçare bir koyunu parça parça etmek, daima kavî, zayıfı ezmek, hayvanların birinci düstur ve kavânîn-i esâsiyesindendir.

*****

MÜNAZARAT

Öyleler hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira nazenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır.

Hürriyet-i umumî, efradın zerrat-ı hürriyatının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni odur ki: Ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.

*****

TARİHÇE-İ HAYAT

İstibdat-ı mutlaka cumhuriyet namını vermekle, irtidat-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka medeniyet namını takmakla, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namını vermekle hem bizi perişan hem hükûmeti iğfal, hem adliyeyi bizimle manasız meşgul eylediler.

*****

TARİHÇE-İ HAYAT

DP’lileri Re’sen İkaz Bölümünün Dördüncü Numuneleri

Bu mektup 1952 yılı içinde direkt olarak Adnan Menderes’e hitaben yazılmıştır.”(6)

Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulunduğum halde Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için, o sûrî konuşmak yerine bu mektup benim bedelime konuşsun diye yazdım.

Gayet kısa bir kaç esası, İslâmiyetin bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum:

Birincisi: İslâmiyetin pek çok kanun-u esasisinden birisi:

Ayet-i kerimesinin hakikatıdır ki; “Birinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz.

İslâmiyetin ikinci bir kanun-u esasisi şu hadis-i şerifdir:

hakikatıyla, memuriyet bir hizmetkârlıktır. Bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm aleti değil…

Üçüncüsü: İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyeye dair bir kanun-u esasisi dahi bu hadis-i şerifin hakikatıdır.

Yani: Hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı, dahildeki adaveti terketmek ve tam tesanüd etmektir.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.