Bediüzzaman’ın hayatından tespitler – 24
Sunuculuğunu Sertaç Lüser’in yaptığı Bediüzzaman Said Nursi’nin Hayatından Tespitler köşesinde bu hafta Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç, Bediüzzaman Said Nursi’nin İstanbul Hayatına değinmeye devam ediyor. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.
Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç; Bediüzzaman’ın hayatından tespitler serisinin yirmi dördüncü bölümünde bu hafta;
- 31 Mart ile ilgili bir suale Bediüzzaman nasıl cevap veriyor?
- 31 Mart için tarihçiler ne diyor?
- Ahmet Hamdi Akseki ve Nazik Paşa’nın hatıraları
- 31 Mart’ı Mizancı Murat Bey nasıl değerlendiriyor?
31 Mart için tarihçiler ne diyor?
Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (83)
31 Mart olayları ile ilgili olarak, Ahmet Bedevi Kuran: “İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler” isimli eserinde 31 Mart Vak’ası içinde olduğu ve hadise kendisine de bulaştığı halde, hâdiseyi şöyle izah etmektedir.
* Ahmet Bedevi Kuran: “31 Mart hadisesinin iç yüzü hemen tamamen aydınlanmamıştır. Bu faciayı İttihad ve Terakkî liderlerinin takip ettiği siyasetin bir aksülameli olarak telâkki edenler çoktur. Her ne olursa olsun, şurası muhakkaktır ki, hükümetin idaresizliği ve hürriyeti kendi görüşüne göre tahdide kalkışması, bu hadisenin vücuda gelmesinde mühim tesiri olmuştur. İsyan, hürriyet ve Meşrûtiyet’in bekçileri olarak Rumeli’den getirilen Avcı Taburları’ndan çıkmıştır. 1
* Prof. Dr. Sina Akşin ise; “31 Mart aslında İttihad ve Terakkî Partisi’nin baskı zulüm ve siyasî cinayetlerine karşı muhalefetin çeşitli hissiyatlı grup ve şahısların ayaklanmasından ibarettir.” der. Aynı eserinde, Bediüzzaman hakkında da şunları kaydeder: “Bediüzzaman da asakire; ulu’l emre (yani subaylarına) itaatin farz olduğunu hatırlatıyor. Diğer bir yazısında ise; ‘cemiyetlere ihtar-ı mühim’ cemiyet ve fırkaların çeşitli zararlarını saydıktan sonra, siyasete karışan kuruluşların ya birleşmesini, ya da toptan ortadan kaldırılmasını öne sürüyor.” 2
* Münir Süleyman Çapanoğlu ise; “O zat, (Bediüzzaman Said Nursî) o hadiselerde daima yatıştırıcı rol oynamıştır. Ben bunu “Sosyalist Hilmi” isimli eserimde yazmıştım. 31 Mart’ı destekleyen, kuran, hazırlayan; İttihad ve Terakkî Cemiyeti’dir. 3 Ben o hadiselere yetişmiş bir insan sıfatıyla, o günleri görmüş ve yaşamış bir kişi olarak, millet ve târih huzurunda söylüyorum; O zat (Bediüzzaman) isyanları daima bastıran, kavgaları yatıştıran, dargınları barıştıran, memleketçi ve vatansever bir insandı. Onun hakkındaki bu şekilde söylenen sözler ve yazılan yazılar pek ihticaca salih değildir.” 4 (Yani delil ve hüccet tarafı yoktur.) demektedir.
* Araştırmacı Yazar Ahmet Nezih Galitekin ise; “31 Mart olayı hakkında birçok kitaplar, sayısız makale yazılmakla beraber, hâlâ karanlıktadır. Olayı, derinlemesine araştıran Divanı Harb-i Örfi tutanakları hâlâ araştırmalara açılmamıştır. Sebep olarak, birçok şey ileri sürülüyor. Araştırmacılar Üstad Bediüzzaman’ın teşhis ettiği sebepleri doğruluyor.” 5 demektedir.
* Eski Diyanet İşleri Reislerinden Ahmet Hamdi Akseki ile Nazik Paşa’nın Bediüzzaman’ın 31 Mart’taki tavrı ile ilgili hatırası şöyledir: Diyanet İşleri Başkanlığı sırasında Ahmet Hamdi Akseki’yi ziyaret etmiştim. Yanında meşhur Nazif Paşa vardı. Orada Bediüzzaman’dan bahis açılınca Akseki; “Üstad bu asrın dehrisidir. Hayatı, eserleri, Kur’ân ve hadis çerçevesi içinde bulunmaktadır… Onda menfî milliyetçilik ve ırkçılık yoktur. Kendisi İslâm milliyetçisidir. Türk Milletinin de, bu kutsî milletin bayraktarı olduğunu ifade etmektedir.” demişti. Akseki’nin bu beyanı üzerine Nazif Paşa da; “Bediüzzaman’ı 31 Mart hâdiselerinden beri tanıdığını, o isyanda yaptığı çok tesirli konuşmalarla Avcı Taburları’nı itaate getirdiğini.” 6 söylemişti. 7
31 Mart’ı bir başka açıdan Mizancı Murat Bey’in anlatımı: “İnkılâp, Üçüncü Ordu içindeki bir kısım askerin eseri olarak ortaya çıktı. İttihatçılar yapılan tenkitleri değerlendiremediler. Çünkü siyasî değillerdi. İnkılâbın curcunasından yararlanarak maddî kazanç sağlamak isteyenler, mevki sahibi olmak isteyenler, İttihad ve Terakkî’ye girdiler. Askerler siyasetin acemisi oldukları için bunu fark edemediler. Fark edenler ise geri çekilmek zorunda kaldılar ve meydanı cahiller doldurdu. İttihad ve Terakkî siyasî bir iktidarı yıkmak üzere iş başına gelmişti. Yıkıcı sıfatla yapıcı sıfat bir arada olamaz. Cemiyet’in istibdat yönetimine son verdikten sonra işi yapıcılara, bilenlere devretmesi gerekirdi. Fakat yapmadılar. Yıldız’ın istibdadını kaldığı yerden devam ettirdiler. İnkılâbın ilânı Şark meselesi yüzünden Avrupa’yı çok ilgilendirmişti. Fakat Osmanlı Dışişleri bunu da doğru olarak değerlendirememiştir. İnkılâbın kansız bir şekilde gerçekleşmesi inkılâbın başındaki devlet büyüklerinin tecrübeli kişiler olduğu intibaını veriyordu. Böylece tekrar eski gücüne kavuşacak olan Osmanlı İmparatorluğu ve dolayısıyla Şark ile ilgili hayalleri bulunan Avrupa’nın İnkılâbımızı başarısızlığa uğratmak için çalışacağı şüphesizdi. Bunların çareleri olmasına rağmen Babıâli gaflet ve cehalete daldı. Hilâfet kuvveti sayesinde Akdeniz’den Okyanus’a kadar hüküm sürebilecek bir devleti istemeyecek olan İngiltere, Fransa ve Rusya inkılâbın iyi meyvelerinin oluşmaması için her türlü tedbiri alacaktı. İşi bilen idareciler bu üç büyük devletin endişelerini def etmeye çalışırdı. Osmanlı Devleti’nin hudutlarını genişletmeyeceği, Hilâfet kuvvetini kullanamayacağı temin edilebilirdi. İşin erbabına bırakılmaması sonucu inkılâbın semereleri mahvedildi.
Cemiyet (İttihad ve Terakkî), hırsı yüzünden diğer partilerin kurulmasına izin vermedi. İttihatçıların zorbalığı ve başıboş idaresi 31 Mart Hadisesi’ne sebep oldu. Halbuki Meşrûtiyet, kànun dairesinde halkın serbestliği demektir. Bu bakımdan hukuka, kànuna, Meşrûtiyete talip ve laik cemiyetler geçmişte mağdur olanları affeder ve affettirirdiler. Hâlbuki kànunsuzluk baş göstermiştir. Vazifesini bilen bir hükümet olsa idi 31 Mart olmazdı. Sadrazam Kâmil Paşa’nın azli, Hasan Fehmi’nin öldürülmesi, Fedakârân-ı Ümmet vak’ası halkta gerginlik oluşturdu. Hükümet gerginliği kıracağına olayları körükledi. Asker itaatsizliğe sevk edildi. Şeref Sokağı mensuplarının hareketleri 31 Mart’ı hazırladı. İdare-i örfiyyede istibdadın bile fevkinde zulüm yapıldı. Murat Bey, istibdad taraftarı diye suçlanmıştır. Tutuklanmış ve Mizan kapatılmıştır. Mizan’ın kapatılması kànunsuzluktur. Kimse düşüncelerini açıkça söyleyememektedir. Asker için din ve devlet çok önemlidir. O, yeniliklerden hoşlanmaz. 31 Mart’ın sebeplerinden biri de budur. Rumeli’den Avcı taburları çağrılarak onlara önemli bir mevki verildi. Hazırda duran ordu yerine, dışarıdan asker çağrılması haysiyet meselesi oldu. Lüzumsuz, mânâsız terfiler zabit sayısını arttırdı. Mektepliler haklı olarak kadroya alınırken “her fesat mektepten çıkar” propagandası ile tahrikler başladı. Temmuz inkılâbını meydana getiren cemiyet (İttihad ve Terakkî), eski Cemiyet değildir. Cemiyet’te mürşitlik ve müritlik adabı hâkimdir. Askerî otorite ikinci derecede bırakılmıştır. Subay ile asker aynı seviyeye indirilmiştir. Bu askerin gözünden kaçmamış ve itaatsizlik başlamıştır. Asker ‘musavat ve uhuvveti’ yanlış yorumlamıştır. Cemiyet’in İstanbul şubesi, hükümeti kendi bildiği gibi idare etmek elinde idi. “Yaşasın Şeriat, Yaşasın padişah” diyerek sokaklara dökülecek olan başıboş asker; mağazaları, müesseseleri tahrip edecek, kanlar dökülecek, Sultan Hamid bundan cür’et alarak tamiri imkânsız bir hata yapacak ve Ordu İstanbul’a çağrılarak istediği gibi asacak, kesecekti. Fakat muhalefet, isyanın başında Avcı taburlarını görerek işin aslını anlamıştır. Lüzumsuz yere Hareket Ordusu çağrılmış ve asıl maksadın Sultan Hamid’in tahtan indirilmesi olduğu ortaya çıkmıştır.” 8
Dipnotlar:
1- Ahmet Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, s. 276.
2- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 129.
3- Doğrusu İttihad ve Terakki Cemiyeti içine sızan etkili bir komitedir. (Abdülbaki Çimiç)
4- Nurs Yolu, s.129, Necmettin Şahiner, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1977.
5- Mufassal Tarihçe-i Hayat, s. 294- 297, Abdulkadir Badıllı, İstanbul 1998.
6- Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursî’yi anlatıyor, Selahattin Çelebi Hatıratı, Necmettin Şahiner, Cilt-2, s. 118.
7- Eski Said’den Yeni Said’e, Mustafa Süzen, 2015, Ankara, s. 154.
8- Mizancı Murat Bey’in II. Meşrûtiyet Dönemi Hatıraları, s. 12-15, Marifet Yayınları, İstanbul, 1977.
İlk yorumu siz yazın