Ayetü’l-Kübra’nın sırlarını anlamak için

Risale-i Nur

Ayetü’l-Kübra’nın sırlarını anlamak için

Geçtiğimiz hafta Yeni Asya Gazetesi Kocaeli İl Temsilciliği tarafından tertip edilen programa Yeni Asya Gazetesi Araştırmacı Tarihçi Yazar M. Latif Salihoğlu davet edildi.

Programa misafir olarak katılan Yeni Asya Gazetesi Araştırmacı Tarihçi Yazar M. Latif Salihoğlu “Ayetü’l-Kübra Risalesi‘nin sırlarını anlamak için” konulu bir ders yaptı.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

  • Ayetü’l-Kübra’nın serencamı
  • Şualar / 7. Şua / Ayetü’l-Kübra Risalesi: Ayetü’l-Kübra Risalesi’nin sırlarını anlamak için
  • Şualar / 7. Şua / Ayetü’l-Kübra Risalesi / Hasan Feyzi’nin Mektubu’ndan: Risale-i Nur, her ateşi ve her yangını söndürür

Şualar

Yedinci Şuâ

Mühim bir ihtar ve bir ifade-i meram

Bu ehemmiyetli risalenin, herkes herbir meselesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil; belki, elleri uzun olanların hisseleri de var.

Bu Yedinci Şuâ, bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mesele-i mühimmeyi, Birinci Makamı, Âyet-i Kübrâ’nın tefsirinden Arabî kısmını, İkinci Makamı onun burhanlarını ve tercümesini ve meâlini beyan ederler.

Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.

hem Cevşenü’l-Kebîr Münâcâtının seksen altıncı ukdesinde

يَا مَنْ لاَمُلْكَ اِلاَّ مُلْكَهُ – يَامَنْ لاَيُحْصِى الْعِبَادُ ثَنَاءَهُ

يَا مَنْ لاَتَصِفُ الْخَلاَئِقُ جَلاَلَهُ – يَا مَنْ لاَتَنَالُ اْلاَوْهَامُ كُنْهَهُ

يَا مَنْ لاَيُدْرِكُ اْلاَبْصَارُ كَمَالَهُ – يَا مَنْ لاَيَبْلُغُ اْلاَفْهَامُ صِفَاتَهُ

يَا مَنْ لاَيَنَالُ اْلاَفْكَارُ كِبْرِيَاءَهُ – يَا مَنْ لاَيُحْسِنُ اْلاِنْسَانُ نُعُوتَهُ

يَا مَنْ لاَيَرُدُّ الْعِبَادُ قَضَاءَهُ – يَا مَنْ ظَهَرَ فِى كُلِّ شَىْءٍ اٰيَاتُهُ

سُبْحَانَكَ يَالاَۤ إِلٰهَ اِلاَّ أَنْتَ اْلأَمَانُ اْلأَمَانُ نَجِّنَا مِنَ النَّارِ 3
diye olan gayet ârifâne münâcât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) beyanı gösteriyor ki, azamet ve kibriya lüzumlu bir perdedir.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
3 : Ey mülkünden başka memleket bulunmayan Zât, Ey kullarının senâlarıyla Onu övmekte âciz kaldıkları Zât, Ey mahlûkatı Onun yüceliğini vasfedemeyen Zât, Ey künhüne vehimler bile yetişemeyen Zât, (yalnız bu cümle Cevşen’in 54. ukdesinde yer almaktadır.) Ey kemâli gözle idrak edilemeyen Zât, Ey sıfât-ı kudsiyesine fehimler ulaşamayan Zât, Ey kibriyâsına fikirler erişemeyen Zât, Ey evsâf-ı cemâliyesini insanların güzel gösteremediği Zât. Ey hüküm ve kazâsı kullar tarafından geri çevrilemeyen Zât, Ey herbir şeyde âyetleri zâhir olan Zât, Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdad etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden kurtar.

TAKRİZ

(Âyet-ül Kübra nüshalarının, bulundukları dükkânı, Emirdağı’ndaki dehşetli bir yangından kurtarmaları münasebetiyle, merhum Muallim Hasan Feyzi’nin yazdığı mektubdan bir parça.)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1

………………….

Risale-i Nur, her ateşi ve her yangını söndürür. İnsanlardaki israf ateşini, “İktisad Risalesi”nin nuru ile; ve ateşler ve alevler içinde kıvranan zavallı hastaların hastalık ateşini, “Hastalar Risalesi”nin nurlarından akan, “Yirmibeş Devalı” çeşmesinden fışkıran âb-ı hayat ve şifa suyu ile; kalbi ve kafayı ve bütün a’zâ ve a’sabı saran ve sarsan vehim ve hayal, vesvese ve tasa, korku ve merak yangınının dehşetli ateşini “Vesvese Risalesi”nin nuru ve feyzi ile; riya ve sum’a, kibir ve gurur hastalıklarının hummalı ateşini “İhlas Risalesi”nin imdad ve inayetiyle; benlik ve varlık ve zorbalık ve küstahlık kal’asının hedmi ise, “Ene” adlı “Otuzuncu Söz” ve “Altıncı Söz”ün irşadı ile kabil olur.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allahın adıyla.

Tabiatın madde ve zerreler çukurundan çıkamayan kör ve sersem ve serseri kimseleri de ancak, Risale-i Nur’un “Tabiat”, “Zerre ve Maddeler” adlı risalelerinin güçlü ve kuvvetli, uzun ve mevzun, nurlu ve şuurlu elleri çıkarabilir.

İhtiyarların ölüm korkusunun ateşini, evham ve acılarını gidermeye ise, bu namdaki risalenin teselli ve imdadı, macun ve tiryakı, feyiz ve nuru kâfi geldiği gibi; berzah ve berzahın elemnâk ve sûznâk ateş ve azabına karşı da, “İ’caz-ı Kur’an” ve “Mu’cizat-ı Ahmediye” ve “İman-ı Âhiret” adlı âb-ı hayat dolu risaleler birer havz-ı kebirdirler.

Yeryüzündeki bütün şirkin ateşini “Âyet-ül-Kübra = Asâ-yı Musa” adlı mübarek eserin nur-u azîmi, söndürmeye kâfi geldiği gibi, bu gün dünya ufuklarını saran ve şimdi de “İslâm Dünyası”nı tehdide başlayan o kara dumanlı kızıl aleve karşı, bu Nur’un şişip kabarmakta olduğunu görüyor ve o müthiş kızılların fitnesini ve yangınını söndüreceğine candan inanıyoruz.

Hasılı:

Risale-i Nur’un mütalaası ve feyz-i manevî-i daimîsi, nefs-i emmarenin ateşini söndürmeye, azgın ve azılı sıfatları öldürmeye, yırtıcı, paralayıcı zahir ve bâtın askerleri tepelemeye yetişir. Zâten Risale-i Nur, bu fitne ve fesat ve bu yangınları söndürmeye me’murdur. Ve bunun için doğmuş ve gelmiştir diyoruz.

Erenler, evliyalar, şehidler ve fâtihler yatağı olan bu mübarek vatanda yetişen bu mübarek ve meymenetli, şecî’ ve asil milletin

فَسَوْفَ يَاْتِ اللّٰهُ بِقَوْمٍ

işaretiyle -indallah- ne kadar mergub ve mahbub ve cengâver olduklarına yine bel bağlıyoruz.

Risale-i Nur’a sahib olanlarda hırs ve hiddet zevale yüz tutar, zulmet ve şehvet erir. Cehalet ve şekavet ateşi söner. Tabiat uykusu azalır. Gaflet uykusu kalkar. Kara ve çirkin, bozuk ve uyuşuk kanlar düzelir. Nefes ve kalb işler. Kan boruları birer mecra-i Nur olur. Hubb-u dünya ve meyl-i mâsiva kalmaz. “Ene” ve “Ente” gider. Yetmiş bin diye söylenen perdeler kalkmağa ve “Varlık Dağı” delinmeğe başlar.

اِرْجِع۪ى اِلٰى رَبِّكِ

den sesler gelir. Vuslat yolu

açılır. Misk ü anber saçılır.

فَادْخُل۪ى ف۪ى عِبَاد۪ى

ile memur,

وَ ادْخُل۪ى جَنَّت۪ى

nişanı ile me’cur olur.

اَرِنَا يَا مَنْ اَطْفٰى النَّارَ بِنُورِهِ ٭ وَيَا مَنْ صَلّٰى عَلٰى حَب۪يبِهِ

…………….

Hulâsadır Risalet-ün Nur : Kendisinin bir levha-i “Yâ Hâfız”, bir sahife-i Mâşaallah, bir nüsha-i Bârekâllah, bir kalade-i Ümm-ü Sübyan, yangına bir tulumba-i Nur, dertliye bir reçete-i hikmet, bakana bir âyine-i ibret, müslümanlara bir mühr-ü nübüvvet, mücrime bir vesika-i necat, yolsuza bir râh-ı hidayet, bîkeslere bir sigorta-i sıyanet, antikacıya bir kenz-i sermediyet, evsize bir kâşane-i ebediyet, münkire bir sille-i nedamet, kâfire bir sehba-i adalet, ârife bir sohbet-i kudsiyet, âşıka bir saray-ı vuslat…

Denizli ve havalisindeki bütün Nur şakirdleri namına

HASAN FEYZİ

(Rahmetullahi aleyhi ebeden daimen)

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.