Ayetlerin sonlarındaki fezlekelerin sırrı

Ayetlerin sonlarındaki fezlekelerin sırrı

Risale-i Nur‘dan Dersler köşesinin konuğu Prof. Dr. İlyas Üzüm oldu.

İlyas Üzüm Risale-i Nur Külliyatı, Sözler isimli eser, 25. Söz’den “Ayetlerin sonlarındaki fezlekelerin sırrı” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Sözler

Yirmi Beşinci Söz

İKİNCİ NURU

Kur’ân-ı Hakîmin, âyetlerinin hâtimelerinde gösterdiği fezlekeler ve Esmâ-i Hüsnâ cihetindeki üslûb-u bediîsinde olan meziyet-i i’câziyeye dairdir.

İhtar: Şu İkinci Nurda çok âyetler gelecektir. O âyetler, yalnız İkinci Nurun misalleri değil, belki geçmiş mesâil ve Şuaların misalleri dahi olurlar. Bunları hakkıyla izah etmek çok uzun gelir. Şimdilik ihtisar ve icmâle mecburum. Onun için, gayet muhtasar bir tarzda, şu sırr-ı azîm-i i’câzın misallerinden olan âyetlere birer işaret edip, tafsilâtını başka vakte tâlik ettik.

İşte, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, âyetlerin hâtimelerinde galiben bazı fezlekeleri zikreder ki, o fezlekeler, ya Esmâ-i Hüsnâyı veya mânâlarını tazammun ediyor; veyahut, aklı tefekküre sevk etmek için akla havale eder, veyahut makàsıd-ı Kur’âniyeden bir kaide-i külliyeyi tazammun eder ki, âyetin tekid ve teyidi için fezlekeler yapar. İşte o fezlekelerde Kur’ân’ın hikmet-i ulviyesinden bazı işarat ve hidayet-i İlâhiyenin âb-ı hayatından bazı reşaşat, i’câz-ı Kur’ân’ın berklerinden bazı şerarat vardır. Şimdi, pek çok o işarattan yalnız on tanesini icmalen zikrederiz.

Hem pek çok misallerinden birer misal ve herbir misalin pek çok hakaikından yalnız herbirinde bir hakikatin meâl-i icmâlîsine işaret ederiz. Bu on işaretin ekserîsi, ekser âyetlerde müctemian beraber bulunup hakikî bir nakş-ı i’câzî teşkil ederler. Hem misal olarak getirdiğimiz âyetlerin ekserîsi, ekser işârâta misaldir. Biz yalnız her âyetten bir işaret göstereceğiz. Misal getireceğimiz âyetlerden, eski Sözlerde bahsi geçenlerin yalnız meâline bir hafif işaret ederiz.

BİRİNCİ MEZİYET-İ CEZÂLET: Kur’ân-ı Hakîm, i’cazkâr beyanatıyla Sâni-i Zülcelâlin ef’al ve eserlerini nazara karşı serer, bast eder. Sonra, o âsar ve ef’âlinde esmâ-i İlâhiyeyi istihraç eder; veya haşir ve tevhid gibi bir makàsıd-ı asliye-i Kur’âniyeyi ispat ediyor.

Birinci mânânın misallerinden, meselâ

هُوَ الَّذِى خَلَقَ لَكُمْ مَا فِى اْلاَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ اسْتَوٰۤى اِلَى السَّمَاۤءِ فَسَوّٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ 1

İkinci şıkkın misallerinden, meselâ

اَلَمْ نَجْعَلِ اْلاَرْضَ مِهَاداً – وَالْجِباَلَ اَوْتاَداً – وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجاً ilâ âhir
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا2 e kadar…

Birinci âyette âsârı bast edip, bir neticenin, bir mühim maksudun mukaddemâtı gibi, ilim ve kudrete gayat ve nizâmâtıyla şehadet eden en azîm eserleri serd eder, Alîm ismini istihraç eder. İkinci âyette, Birinci Şulenin Birinci Şuaının Üçüncü Noktasında bir derece izah olunduğu gibi, Cenâb-ı Hakkın büyük ef’âlini, azîm âsârını zikrederek, neticesinde, yevm-i fasl olan haşri, netice olarak zikrediyor.

İKİNCİ NÜKTE-İ BELÂĞAT: Kur’ân, beşerin nazarına san’at-ı İlâhiyenin mensucatını açar, gösterir. Sonra, fezlekede o mensucatı esmâ içinde tayyeder; veyahut akla havale eder.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Odur ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra iradesini semâya yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. O herşeyi hakkıyla bilendir.” Bakara Sûresi, 2:29.
2 : “Yeryüzünü bir döşek, dağları birer kazık yapmadık mı? Sizi de çift çift yarattık. Şüphesiz, hüküm günü, belirlenmiş bir vakittir.” Nebe’ Sûresi, 78:6-17.

Birincinin misallerinden, meselâ

قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاۤءِ وَاْلاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَاْلاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَمَنْ يُدَّبِّرُ اْلاَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللهُفَقُلَ اَفَلاَ تَتَّقُونَ – فَذٰلِكُمُ اللهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ 1

İşte, başta der: Semâ ve zemini, rızkınıza iki hazine gibi müheyyâ edip oradan yağmuru, buradan hububatı çıkaran kimdir? Allah’tan başka, koca semâ ve zemini iki mutî hazinedar hükmüne kimse getirebilir mi? Öyle ise şükür Ona münhasırdır.

İkinci fıkrada der ki: Sizin âzâlarınız içinde en kıymettar göz ve kulaklarınızın mâliki kimdir? Hangi destgâh ve dükkândan aldınız? Bu lâtif, kıymettar göz ve kulağı verecek ancak Rabbinizdir. Sizi icad edip terbiye eden Odur ki; bunları size vermiştir. Öyle ise yalnız Rab Odur. Mâbud da O olabilir.

Üçüncü fıkrada der: Ölmüş yeri ihyâ edip yüz binler ölmüş taifeleri ihyâ eden kimdir? Haktan başka ve bütün kâinatın Hâlıkından başka şu işi kim yapabilir? Elbette O yapar, O ihyâ eder. Madem Haktır; hukuku zayi etmeyecektir. Sizi bir mahkeme-i kübrâya gönderecektir. Yeri ihyâ ettiği gibi, sizi de ihyâ edecektir.

Dördüncü fıkrada der: Bu azîm kâinatı bir saray gibi, bir şehir gibi, kemâl-i intizamla idare edip tedbirini gören, Allah’tan başka kim olabilir? Madem Allah’tan başka olamaz. Koca kâinatı bütün ecrâmıyla gayet kolay idare eden kudret o derece kusursuz, nihayetsizdir ki, hiçbir şerik ve iştirake ve muavenet ve yardıma ihtiyacı olamaz. Koca kâinatı idare eden, küçük mahlûkatı başka ellere bırakmaz. Demek, ister istemez “Allah” diyeceksiniz.

İşte, birinci ve dördüncü fıkra Allah der, ikinci fıkra Rab der, üçüncü fıkra el-Hak der. فَذٰلِكُمُ اللهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ ne kadar mu’cizâne düştüğünü anla. İşte, Cenâb-ı Hakkın azîm tasarrufâtını, kudretinin mühim mensucatını zikreder. Sonra da, o azîm âsârın, mensucatın destgâhı, فَذٰلِكُمُ اللهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ yani Hak, Rab, Allah isimlerini zikretmekle, o tasarrufât-ı azîmenin menbaını gösterir.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “De ki: Kimdir gökten ve yerden sizi rızıklandıran? Kimdir kulak ve gözler yaratıp size veren? Kimdir ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran? Kimdir kâinatı yerli yerince tedbir ve idare eden? Onlar diyecekler ki, ‘Allah’tır.’ Öyle ise, ‘Hâlâ Ona ortak koşmaktan korkmaz mısınız?’ de. İşte, Hak olan Rabbiniz Allah Odur.” Yûnus Sûresi, 10:31-32.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.