Allah yarattıklarına değer verdiğini nasıl gösteriyor?

Risale-i Nur

Allah yarattıklarına değer verdiğini nasıl gösteriyor?

Risale-i Nur’dan Dersler köşesinin bu haftaki konuğu Yeni Asya Gazetesi Edebiyatçı Yazar İslam Yaşar oldu.

Sayın Yaşar; Sözler, 33. Söz, 29. ve 33. Pencereler’den “Allah yarattıklarına değer verdiğini nasıl gösteriyor?” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Sözler

Otuz Üçüncü Söz

Yirmi Dokuzuncu Pencere

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 2

Bir bahar mevsiminde, garibâne, mütefekkirâne seyahate gidiyordum. Bir tepeciğin eteğinden geçerken, parlak bir sarıçiçek nazarıma ilişti. Eskiden vatanımda ve sair memleketlerde gördüğüm o cins sarıçiçekleri derhatır ettirdi. Şöyle bir mânâ kalbe geldi ki: Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise, elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler Onun mühürleridir, sikkeleridir.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
2 : “Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.

*****

Sözler

Otuz Üçüncü Söz

Otuz Üçüncü Pencere

Aynen öyle de, 1 وَ ِللهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى Sâni-i Zülcelâl, Hâkim-i Hakîm, Adl-i Hakem ve bin bir esmâ-i kudsiye ile müsemmâ Fâtır-ı Bîmisal, şu âlem-i ekber olan kâinat sarayının ve hilkat şeceresinin icadını irade etti. Altı günde, o sarayın, o şecerenin esâsâtını desâtir-i hikmet ve kavânin-i ilm-i ezelîsi ile vaz’ etti. 2 Sonra ulvî ve süflî tabakata ve dallara ayırıp, kaza ve kader desâtiriyle tafsil ve tasvir etti. Sonra, her mahlûkatın her taifesini ve her tabakasını, sun’ ve inâyet düsturuyla tanzim etti. 3 Sonra, herşeyi herbir âlemi, ona lâyık bir tarzda, meselâ semâyı yıldızlarla, zemini çiçeklerle tezyin ettiği gibi, süslendirip tezyin etti. 4 Sonra, o kavânin-i külliye ve desâtir-i umumiye meydanlarında esmâlarını tecellî ettirip tenvir etti. Sonra, bu kanun-u küllînin tazyikinden feryad eden fertlere, Rahmânü’r-Rahîm isimlerini hususî bir surette imdada yetiştirdi. Demek, o küllî ve umumî desâtiri içinde hususî ihsânâtı, hususî imdatları, hususî cilveleri var ki, herşey, her vakit, her hâceti için Ondan istimdat eder, Ona bakabilir. 5

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “En yüce misaller Allah’a mahsustur.” Nahl Sûresi, 16:60.
2 : bk. A’raf Sûresi, 7:54; Yûnus Sûresi, 10:3-6; Hûd Sûresi, 11:7; Furkan Sûresi, 25:59; Secde Sûresi, 32:4-6; Mücâdele Sûresi, 48:4-6; Kaf Sûresi, 50:38; Hadîd Sûresi, 57:4-6
3 : bk. Bakara Sûresi, 2:29; Yûnus Sûresi, 10:2-3; Ra’d Sûresi, 13:2.
4 : bk. Hicr Sûresi, 15:16-21; Sâffât Sûresi, 37:6; Fussilet Sûresi, 41:10-12; Kaf Sûresi, 50:6-8.
5 : bk. Bakara Sûresi, 2:186; Âl-i İmran Sûresi, 3:195; Enfâl Sûresi, 8:9; Yûsuf Sûresi, 12: 34; Enbiyâ Sûresi, 21:76, 84, 88, 90; Neml Sûresi, 27:62; Mü’min Sûresi, 40:60; Şûrâ Sûresi, 42:26.

Sonra, her menzilden, her tabakadan, her âlemden, her taifeden, her fertten, herşeyden kendini gösterecek, yani vücudunu ve vahdetini bildirecek pencereler açmış. Her kalb içinde bir telefon bırakmış.

*****

Sözler

Otuz Üçüncü Söz

Yirmi Dokuzuncu Pencere

Şu mühür tahayyülünden sonra şöyle bir tasavvur geldi ki: Nasıl bir mühürle mühürlenmiş bir mektup, o mühür, o mektubun sahibini gösterir. Öyle de, şu çiçek bir mühr-ü Rahmânîdir. Şu envâ-ı nakışlarla ve mânidar nebâtat satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi, bu çiçek Sâniinin mektubudur. Hem şu tepecik dahi bir mühürdür. Şu sahrâ ve ova, bir mektub-u Rahmânî hey’âtını aldı.

İşbu tasavvurdan şöyle bir hakikat zihne geldi ki: Herbir şey, bir mühr-ü Rabbânî hükmünde, bütün eşyayı kendi Hâlıkına isnad eder, kendi Kâtibinin mektubu olduğunu ispat eder. İşte, herbir şey öyle bir pencere-i tevhiddir ki, bütün eşyayı bir Vâhid-i Ehade mal eder. Demek, herbir şeyde, hususan zîhayatlarda öyle harika bir nakış, öyle mu’cizekâr bir san’at var ki, onu öyle yapan ve öyle mânidar nakşeden, bütün eşyayı yapabilir. Ve bütün eşyayı yapan, elbette O olacaktır. Demek bütün eşyayı yapamayan, birtek şeyi icad edemez. İşte, ey gafil! Şu kâinatın yüzüne bak ki, birbiri içinde hadsiz mektubât-ı Samedâniye hükmünde olan sahâif-i mevcudat ve herbir mektup üstünde hadsiz sikke-i tevhid mühürleriyle temhir edilmiş bütün bu mühürlerin şehadetlerini kim tekzip edebilir? Hangi kuvvet onları susturabilir? Kalb kulağıyla hangisini dinlesen “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah”1 dediğini işitirsin.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.