Sıkıntı sefahetin muallimidir
Yeni Asya Gazetesi Yazar Cenk Çalık ve Yeni Asya Gazetesi Yazar Sertaç Lüser’ın birlikte düzenledikleri “Hakikat Çekirdekleri” konulu müzakereli derste bu hafta ele aldıkları başlık “Sıkıntı sefahetin muallimi, yeis ruh sıkıntısının menbaıdır”. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.
Programda
- Sıkıntı ve yeis
- Sıkıntının def-i
- Sıkıntıdır muallime-i sefahet
- Heva iptal-i histir
- Haram sevmekte, o cüz’i lezzet zehirli bal hükmüne geçer
- İhtiyarlık ve gençliğin kıyaslaması
- En bedbaht, muztarip, sıkıntılı işsiz adamdır
- Tembel, çalışanlardan daha ziyade zahmet ve sıkıntı çekerler
- Atalet ademin biraderzadesidir
- Sa’y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır
- İşsizler şikayet eder, çalışan ham eder
- Allah’ın emirlerine karşı yapılan tembelliğin verdiği sıkıntı
- Risale-i Nur Şakirtleri’nden daha az sıkıntı çeken yoktur
- Musibetlerin tenevvu’u musikinin tenevvü’ü nağamatı gibi
- Kalben, ruhen ve fikren sıkıntı çekmek
- Kalb, ruh ve akılları iman-ı tahkiki nuruyla sıkıntı çekmezler
- Maddi zahmetleri Risale-i Nur dersiyle şükür ve sabırla karşılamak
- Sıkıntının içindeki faideler, zahmeti hiçe indirir
- Tahammülle halimden memnunum
- İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır
- Tesanüde şiddetle muhtacız
- Gücenmek, titizlik ve itirazlar perişaniyetimizi ikileştirir
- Sıkıntı ve meyusiyetlere karşı şefkatle kalbini okşamaktır
- Kardeşlerim “haysiyetime dokundu” demesinler
Mektubat, Hakikat Çekirdekleri
99. Sıkıntı sefahetin muallimidir. Yeis dalâlet-i fikrin, zulmet-i kalb ruh sıkıntısının menbaıdır.
Sözler, Lemeât
Bir kısım desâtir-i içtimaiye
İhtiyaçtır terakkinin üstadı. Sıkıntıdır muallime-i sefahet. Demek sefahetin menbaı sıkıntı olmuş. Sıkıntı ise, madeni, yeisle sûizandır.
Dalâlet fikrîdir, zulümat kalbîdir, israf cesedîdir.
Sözler, Lemeât
Hüdâ ise şifâdır; hevâ iptal-i histir. Bu da teselli ister, bu da tegafül ister, bu da meşgale ister, bu da eğlence ister. Hevesât-ı sihirbaz, tâ vicdanı aldatsın, ruhu tenvim edilsin, tâ elem hissolmasın. Yoksa o elem-i elîm, vicdanı ihrak eder; fîzâra dayanılmaz, elem-i ye’s çekilmez.
Demek sırat-ı müstakimden ne kadar uzak düşse, o derece nisbeten şu hâlet tesir eder, vicdanı bağırttırır. Her lezzetin içinde elemi var birer iz.
Demek heves, hevâ, eğlence, sefahetten memzuç olan şâşaa-i medenî, bu dalâletten gelen şu müthiş sıkıntıya bir yalancı merhem, uyutucu zehirbaz.
Şualar, On Birinci Şuâ, Beşinci Mes’ele
Meselâ, haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer. Ve o gençliğin suiistimâliyle gelen hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere ve kalb ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor. Elbette, ekseriyetle gençlerin gençliğinin suiistimalinden ve taşkınlıklarından ve gayr-ı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin.
Lem’alar, Yirmi Altıncı Lem’a
İşte, ihtiyarlığımın sergüzeştliğinden gelen ağrılara ve meyusiyetlere, imandan ve Kur’ân’dan imdada yetişen kudsî tesellilerle bu ihtiyarlığımın en sıkıntılı bir senesini, gençliğimin en ferahlı on senesine değiştirmem.
Mektubat, Hakikat Çekirdekleri
109. En bedbaht, en muztarip, en sıkıntılı, işsiz adamdır. Zira, atâlet ademin biraderzadesidir. Sa’y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır.
Lem’alar, On Yedinci Lem’a
İşsiz, tembel, istirahatle yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar, ekseriyetle, sa’y eden, çalışanlardan daha ziyade zahmet ve sıkıntı çeker. Çünkü, daima işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa’y eden ve çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrünün geçmesini istemez.
Lem’alar, İkinci Lem’a
BİRİNCİ NÜKTE
farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-i İlâhiyeye dair kalbe gelse, kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder.1
Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder. Ve hâkezâ, bu üç misale kıyas edilsin ki, 2 بَلْ رَانَ عَلٰى قُلوُبِهِمْ sırrı anlaşılsın.
Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : bk. Nûr Sûresi, 24:39; Hac Sûresi, 22:31.
2 : “Kazandıkları günahlar, kalblerini kaplayıp karartmıştır.” Mutaffifîn Sûresi, 83:14.
Şualar, On Üçüncü Şuâ
Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirtlerinden, kalben ve ruhen ve fikren daha az sıkıntı çeken yoktur.
TARİHÇE-İ HAYAT
Musibetlerin tenevvu’u, musikînin tenevvü-ü nağamatı gibi bana gelirdi.
Şualar, On Üçüncü Şuâ
Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirtlerinden, kalben ve ruhen ve fikren daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünkü kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler. Maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevaplı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrâda inkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve sabırla karşılıyorlar. İman-ı tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir diye halleriyle ispat ediyorlar. Evet, “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” deyip, metinâne bu fâni zahmetleri bâki rahmetlere tebdile çalışıyorlar.
Şualar, On Üçüncü Şuâ
Eğer sıkıntı ve zahmet ise hem dünyevî ve uhrevî, hem böyle bir kudsî hizmet noktasında öyle bir lezzetli faideler var ki, o zahmeti hiçe indirir. İçinizde biri müstesna, en ihtiyarı ve en ziyade başına sıkıntılar toplanan benim. Sizi temin ederim, tam bir sabır ve şükür ve tahammülle halimden memnunum. Musibete şükür ise, musibetteki sevap ve uhrevî ve dünyevî faideleri içindir.
Şualar, On Üçüncü Şuâ
Madem biz kadere teslim olup bu sıkıntıları, 1 خَيْرُ اْلاُمُورِ اَحْمَزُهَا sırrıyla, ziyade sevap kazanmak cihetiyle mânevî bir nimet biliyoruz. Madem geçici, dünyevî musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor. Ve madem hakkalyakîn derecesinde yakînî bir kat’î kanaatımız var ki, biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı hallerle müftehirâne, müteşekkirâne bir mücahede-i mâneviye yapıyoruz diye, şekvâ etmemek lâzımdır.
Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır.” el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 1:55.
Şualar, On Üçüncü Şuâ
Beşinci Nokta: Biz hem burada, hem Eskişehir’de tecrübe ile kat’î anladık ki, biz, vahdet-i mesele cihetiyle tam bir tesanüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler ve titizlikler ve itirazlar, bizim perişaniyetimizi ikileştirir.
Şualar, On Dördüncü Şuâ
Aziz, sıddık kardeşlerim; Bu dünyada, hususan bu zamanda, hususan musibete düşenlere ve bilhassa Nur şakirtlerindeki dehşetli sıkıntılara ve meyusiyetlere karşı en tesirli çare, birbirine teselli ve ferah vermek ve kuvve-i mâneviyesini takviye etmek ve fedakâr hakikî kardeş gibi birbirinin gam ve hüzün ve sıkıntılarına merhem sürmek ve tam şefkatle kederli kalbini okşamaktır.
Lem’alar, Yirmi Sekizinci Lem’a
On Altıncı Nükte
Kardeşlerimden ricâ ederim ki:
Sıkıntı veya ruh darlığından veya titizlikten veya nefis ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan arkadaşlardan sudur eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine küsmesinler ve “Haysiyetime dokundu” demesinler. Ben o fena sözleri kendime alıyorum. Damarınıza dokunmasın, bin haysiyetim olsa kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete fedâ ederim.
Bu programın tek eksiği şu paragraf olmuş.Biz tamamlayalım.
İkincisi: Bugünlerde herkes sıkıntıdan şekvâ ediyor. Âdeta mânevî havanın bozukluğundan, maddî ve umumî bir sıkıntı hastalığını vermiş. Hattâ bana da birgün sirayet etti. Bizim her derdimize ilâç olan Risale-i Nur’la meşgul olanlarda, o sıkıntı hastalığı ya yok veya pek azdır.Kastamonu Lahikası