Kendi nefsini seven başkasını sevmez
Risale-i Nur‘dan Dersler köşesinin konuğu Raif Çökren oldu.
Raif Çökren Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar isimli eser, 28. Lema’dan “Kendi nefsini seven başkasını sevmez” konulu bir ders icra etti.
EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.
- 21. Nükte: Manidar bir tevafuk-u latife
- 22. Nükte: Sıkıntıdan gelen ahlaka dair bir nükte
- 27. Nükte: Kendi nefsini seven başkasını sevmez
Lem’alar
Yirmi Sekizinci Lem’a
Yirmi Birinci Nükte
Mânidar bir tevafuk-u lâtife
Risale-i Nur şakirtlerini ittiham ettikleri ve cezalarını istedikleri yüz altmış üçüncü (163) maddesine, Risale-i Nur Müellifinin medresesine yüz elli (150) bin lira verilmesine dair lâyihanın, iki yüz (200) meb’ustan yüz altmış üç (163) meb’usun adedine tevafuk edip, mânen o tevafuk diyor ki: Hükûmet-i Cumhuriyetin yüz altmış üç (163) meb’usun takdirkârâne imzaları, yüz altmış üçüncü (163) madde-i kanuniyenin hükmünü, onun hakkında iptal ediyor.
Hem yine mânidar tevafukat-ı lâtifedendir ki, Risale-i Nur’un yüz yirmi sekiz (128) parçası, yüz on beş (115) parça kitap ediyor. Risale-i Nur’un şakirtlerinin ve müellifinin mebde-i tevkifi olan yirmi yedi (27) Nisan bin dokuz yüz otuz beş (1935) tarihi ile, mahkemenin karar ve hüküm tarihi olan on dokuz (19) Ağustos bin dokuz yüz otuz beş (1935) tarihi olmasına nazaran, yüz on beş (115) gün olup, Risale-i Nur kitapları adedine tevafuk etmekle beraber, istintak edilen, yüz on beş (115) suçlu gösterilen eşhasın da adedine tam tamına tevafuk ettiği gibi, gösteriyor ki, Risale-i Nur Müellifinin ve şakirtlerinin başına gelen musibet, bir dest-i inâyetle tanzim ediliyor.HAŞİYE
Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
HAŞİYE : Cây-ı dikkattir ki, Risale-i Nur şakirtlerinin tevkiflerinin bir kısmı 25 Nisan 1935 tarihinde başlamış olup, kararnamede suçlu gösterilen 117 kimse ise de, ikisinin ismi mükerrer olmasına nazaran, bu suretle şakirtlerin adedi 117 adedine o kısmın tevkifinden hüküm tarihine kadar 117 gün olmakla tevafuk edip, evvelki tevafukata bir letâfet daha katmıştır.
Yirmi İkinci Nükte
Bu parça çok kıymetlidir. Tâ İkinci Nükteye kadar herkese faydası var.
Eskişehir Hapishanesinde, sû-i ahlâktan değil, belki sıkıntıdan gelen nâhoş bazı haller münâsebetiyle, ahlâka dâir bir nükte ile, meşhur bir âyetin mestur kalmış bir nüktesine dâirdir.
BİRİNCİ NÜKTE
Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden ve merhametinden ve adâletinden, iyilik içinde muaccel bir mükâfat ve fenalıklar içinde muaccel bir mücâzat derc etmiştir. Hasenâtın içinde, âhiretin sevâbını andıracak mânevî lezzetler, seyyiâtın içinde, âhiretin azabını ihsâs edecek mânevî cezâlar derc etmiştir.
Meselâ, mü’minler mâbeyninde muhabbet, ehl-i îmân için güzel bir hasenedir. O hasene içinde, âhiretin maddî sevâbını andıracak mânevî bir lezzet, bir zevk, bir inşirâh-ı kalb derc edilmiştir. Herkes kalbine müracaat etse bu zevki hisseder.
Meselâ, mü’minler mâbeyninde husûmet ve adâvet bir seyyiedir. O seyyie içinde, kalb ve rûhu sıkıntılarla boğacak bir azâb-ı vicdânîyi, âlicenap ruhlara hissettirir. Ben kendim, belki yüz defadan fazla tecrübe etmişim ki, bir mü’min kardeşe adâvetim vaktinde, o adâvetten öyle bir azap çekiyordum; şüphe bırakmıyordu ki, bu seyyieme muaccel bir cezâdır, çektiriliyor.
Meselâ, hürmete lâyık zâtlara hürmet ve merhamete lâyık olanlara merhamet ve hizmet, bir hasenedir, bir iyiliktir. Bu iyilikte sevâb-ı uhrevîyi ihsâs eder derecede öyle bir zevk, lezzet vardır ki, hayatını fedâ etmek derecesine o hürmeti, o merhameti ileri getirir.
Validenin çocuğa merhametindeki şefkat vasıtasıyla kazandığı zevk ve mükâfat için hayatını o merhamet yolunda fedâ etmek dereceye gider. Yavrusunu kurtarmak için arslana saldıran bir tavuk, hayvânât milletinde bu hakikate bir misaldir. Demek, merhamet ve hürmette muaccel bir mükâfat var; âlihimmet ve âlicenap insanlar onları hisseder ki, kahramanâne bir vaziyet alıyorlar.
Hem, meselâ, hırs ve israfta öyle bir cezâ var ki, şekvâlı, meraklı, mânevî ve kalbî bir cezâ insanı sersem eder. Ve haset ve kıskançlıkta öyle bir muaccel cezâ var ki, o haset, haset edeni yakar. Hem tevekkül ve kanaatte öyle bir mükâfat var ki, o lezzetli muaccel sevap, fakr ve hâcâtın belâsını ve elemini izâle eder.
Hem, meselâ, gurur ve kibirde öyle bir ağır bir yük var ki, mağrur adam herkesten hürmet ister; ve istemek sebebiyle istiskal gördüğünden, dâimâ azap çeker. Evet, hürmet verilir, istenilmez. Hem, meselâ, tevâzuda ve terk-i enâniyette öyle lezzetli bir mükâfat var ki, ağır bir yükten ve kendini soğuk beğendirmekten kurtarır.
Hem, meselâ, sûizan ve sû-i te’vilde, bu dünyada muaccel bir cezâ var. “Men dakka dukka” kaidesiyle, sûizan eden, sûizanna mâruz olur. Mü’min kardeşinin harekâtını sû-i te’vil edenlerin harekâtı, yakın bir zamanda sû-i te’vile uğrar, cezâsını çeker.
Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hasene ve seyyie bu mikyâsa göre ölçülmeli. Ben rahmet-i İlâhiyeden ümid ederim ki, Risale-i Nur’dan bu zamanda tezâhür eden mânevî i’câz-ı Kur’ânîyi zevk eden zâtlar, bu mânevî ezvâkı hissederler; sû-i ahlâka müptelâ olmayacaklar, inşaallah.
Yirmi Yedinci Nükte
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ – اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوۤءِ 1
Meâli: HAŞİYE “Nefis daima kötü şeylere sevk eder” âyetinin, hem de اَعْدٰى عَدُوِّكَ نَفْسُكَ الَّتِى بَيْنَ جَنْبَيْكَ mânâ-yı şerifi: “Senin en zararlı düşmanın, nefsindir” 2 hadisinin bir nüktesidir.
Tezkiyesiz nefs-i emmâresi bulunmak şartıyla, kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez. Eğer zâhirî sevse de samimî sevemez; belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Ve kusurunu nefsine almaz, belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler. Mübalâğalarla, belki yalanlarla nefsini medih ve tenzih ederek, adeta takdis eder ve derecesine göre, 3 مَنِ اتَّخَذَ اِلٰـهَهُ هَوٰيهُ âyetinin bir tokadını yer.
Temeddühü ve sevdirmesi ise, aksülâmelle istiskali celb eder, soğuk düşürtür. Hem amel-i uhrevîde ihlâsı kaybeder, riyâyı karıştırır. Âkıbeti görmeyen ve neticeleri düşünmeyen ve lezzet-i hazıraya müptelâ olan hisse ve hevâ-yı nefse mağlûp olup, yolunu şaşırmış hissin fetvâsıyla, bir saat lezzet için bir sene hapiste yatar. Bir dakika gurur veya intikam yüzünden on sene ceza görür. Adeta, ders aldığı Amme cüz’ünü birtek şekerlemeye satan havâi bir çocuk gibi, elmas kıymetinde bulunan hasenâtını, hissini okşamak için ve hevâsını memnun etmek için ve hevesini tatmin etmek için, ehemmiyetsiz cam parçaları hükmündeki lezzetlere, enâniyetlere vesile edip, kârlı işlerde hasâret eder.
اَللّٰهُمَّ احْفَظْنَا مِنْ شَرِّ النَّفْسِ وَالشَّيْطَانِ وَمِنْ شَرِّ الْجِنِّ وَاْلاِنْسَانِ 4
Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : “Yusuf Sûresi, 12:53.
HAŞİYE : Bu parçanın da herkese faydası var.
2 : el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:143; Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, 3:4.
3 : “Hevâ ve heveslerini kendisine mâbud edinen kimse…” Furkan Sûresi, 25:43.
4 : Allahım! Bizi nefsin, şeytanın, cinin ve insanın şerrinden muhafaza et.
İlk yorumu siz yazın