Risale-i Nur’a dair Keramat-ı Gavsiyeler

Risale-i Nur

Risale-i Nur’a dair Keramat-ı Gavsiyeler

Risale-i Nur’dan Dersler köşesinin konuğu İlhan Özel oldu.

Risale-i Nur Külliyatı’ndan Emirdağ Lahikası ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi isimli eserlerden “Risale-i Nur’a dair Keramat-ı Gavsiyeler” konulu bir ders icra etti.

EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

  • Emirdağ Lahikası – I: Muarızlar karşısında bizlere kuvve-i maneviye vermek için
  • Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 8. Lema: Keramet-i Gaybiye-i Gavsiye’nin işaratı

Emirdağ Lâhikası – I

Aziz, sıddık kardeşlerim; Bu parçayı sizler dahi Risale-i Nur’un makbuliyetine imza basan risaleler ve mektuplar mecmuasının başında yazarsınız. Eğer mecmualar olmasa da Birinci Şuânın başında yazarsınız. Beni merak etmeyiniz. Sevabın ziyade olması, bana sıkıntıları bir cihette sevdirir ve Nurların intişarına başka sahalarda meydan açar.

Umumunuza birer birer selâm…

Risale-i Nur’un makbuliyetine imza basan ve gaybî işaretlerle ondan haber veren sekiz parçadan birinci parçadır. Aynı meseleye, aynı dâvâya ittifakları sarahat derecesindedir. Vahdet-i mesele cihetiyle o emâreler birbirine kuvvet verir, teyid eder. O sekizden üç tanesi İmam-ı Ali’nin üç keramet-i gaybiyesiyle Risale-i Nur’dan haber vermesine dairdir.

Bu sekiz parçayı Ankara ehl-i vukufu tetkik etmiş, itiraz etmemişler. Yalnız demişler: “Bu yazılmamalıydı. Keramet sahibi, kerametini yazamaz.”

Ben de onlara cevap verdim ki: “Bu, benim değil, Risale-i Nur’un kerametidir. Risale-i Nur ise, Kur’ân’ın malıdır ve tefsiridir” dedim. Onlar sustular, demek kabul ettiler. Gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasaydı daha münasipti, fakat bu kadar hadsiz muarızlar ve çok kuvvetli ve kesretli düşmanlar karşısında az ve fakir ve zaif olan bizlere kuvve-i mâneviye ve gaybî imdat ve teşcî ve sebat ve metanet vermek için mecburiyet-i kat’iye oldu, ben de yazdım. Benim benliğime bir hodfuruşluk verip sukutuma sebep olsa da, ehemmiyeti yok. Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmaya -lüzum olsa- dünyevî hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmek bir saadet bilirim; binler dostlarım ve kardeşlerimin Cennete girmeleri için Cehennemi kabul ederim.

*****

Sikke-i Tasdik-i Gaybi

Sekizinci Lem’a

Risale-i Nur şakirtlerinin bir fıkrasıdır.

وَكُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ ِللهِ مُخْلِصًا – تَعِيشُ سَعِيدًا صَادِقًا بِمَحَبَّتِى

İlm-i cifirle mânâsı: “Ey Said! Sen, zamanın Abdülkadiri ol, ihlâs-ı tâmmı kazan, fakrınla beraber maişetini düşünme, nâstan minnet alma; ismin ‘Said’ olduğu gibi maişette de mes’ud olacaksın. Muhabbetimde sadık olduğundan ve ihlâsa çalıştığından, Hulusi gibi muhlis talebeler ve yardımcılar ve Süleyman, Bekir gibi sadık hizmetkârlar ve Sabri gibi tam takdir edici ve ciddi müştak talebeler size verilmiş.”

Evet, lillahilhamd, Gavsın sarahat derecesinde ihbar ettiği hal vuku bulmuştur. Gavs-ı Âzam, “Said” namıyla tesmiye ettiği müridinin tarihçe-i hayatında en mühim noktaları beyan etmekle beraber, ilm-i cifir esrarıyla sekiz-dokuz cihette, Said’in başına parmağını basıyor. Beyitlerin mânâ-yı zâhirîsi ile maani-i cifriyesi birbirine çok yakın olmakla dokuz vecihteki işaretler birbirini teyid ettiğinden, sarahat derecesine çıkmış.

اَنَا لِمُرِيدِى حَافِظًا مَا يَخَافُهُ – وَاَحْرُسُهُ فِى كُلِّ شَرٍّ وَفِتْنَةِ

İlm-i cifirle mânâsı: “On dördüncü asırda ‘el-Kürdî’ lakabıyla yâdedilen Molla Said, benim müridimdir. O fitne ve belâ asrının her şer ve fitnesinden, Allah’ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle onun muhafızıyım.” Evet, Hürriyetten yirmi-otuz sene sonraya kadar, yirmi fitne-i azîme içinde fevkalâde bir surette Gavsın o müridi mahfuz kalmıştır. Korktuğu şer ve mehâlikten bir hıfz-ı gaybî ile kurtulmuştur.

مُرِيدِى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَمَغْرِبًا – اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ فِى اَىِّ بَلْدَةِ

İlm-i cifirle mânâsı: “O Gavs’ın müridi olan Said el-Kürdî, Rusya’da esaretle Asya’nın şark-ı şimalîsinde ve ehl-i bid’anın eliyle Asya’nın garbına nefyolunarak kaldığı miktarca ve Sibirya taraflarından firar edip fevkalâde çok bilâdı seyr ü seyahat etmeye mecbur olduğu zaman, Allah’ın izniyle, havl ve kuvvet-i Rabbânî ile ona imdat etmişim ve istimdadına yetişmişim.” Evet, Hazret-i Gavs’ın müridi ünvanıyla irade ettiği Said (r.a.), üç sene esaretle Asya’nın şark-ı şimâlîsinde mehâlik içinde mahfuz kalıp, üç-dört aylık mesafeyi firar suretiyle kat ederek çok şehirleri gezip Gavs’ın dediği gibi mahfuz kalmıştır.

فَيَا مُنْشِدًا نَظْمِى فَقُلْهُ وَلاَ تَخَفْ – فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ

İlm-i cifirle mânâsı: “Bediüzzaman Molla Said” namıyla yâd olunan ve evrad-ı muntazamasını okuyan müridine der ki: “Benim nazmımı, yani meslek ve meşrebimi ve mücahedatımı gösteren makalâtımı söyle. Yani, nazmımdan murad, senin risalelerin ve Sözlerin ve Mektubatındır.” فَقُلْهُ وَلاَ تَخَفْ “Bin üç yüz otuz ikide o Sözler ile mücahedeye başla. Sen inayet-i İlâhiyenin hıfzındasın.” Evet, مُنْشِدًا ilm-i cifirle “Molla Said”i gösterdiği gibi, نَظْمِى zı ile Risaletü’n-Nur’u gösterir. Ve mî ile hem Mektubatı, hem كَلِمَاتُ سَعِيدٍ الْكُرْدِى gösterir. “Kelimat” Sözler demektir. فَقُلْهُ وَلاَ تَخَفْ bin üç yüz otuz ikiyi gösterir. O tarih, mebde-i cihadıdır. O tarihte İşârâtü’l-İ’câz tefsirinin neşriyle mücahedeye başlamış.

Keramet-i Gaybiye-i Gavsiyenin işârâtını teyid eden üç remiz

Birinci remiz: 1 اَنَا لِمُرِيدِى حَافِظًا ilm-i cifir itibarıyla, makam-ı ebcedî hesabıyla, bin üç yüz otuz altıyı gösterir. Demek Hazret-i Gavs, “Bu tarihte, istikbalde gelecek müridini emr-i İlâhî ile muhafaza edecek” diyor. Evet, bu biçare Said dahi diyor: Nev-i beşere gelen en büyük bir musibet, Harb-i Umumî hengâmında, çok tehlikelere mâruz kaldım. Hazret-i Gavs’ın gösterdiği Arabî tarihte veya az evvel harika bir surette kurtuldum. Hattâ bir defa, bir dakikada üç gülle öldürecek yere mukabil bana isabet ettiği halde tesir etmediler. Bitlis’in sukutunda, bir miktar talebelerimle Rus askerlerinin bir taburu içine düştük. Bizi sardılar, her tarafta el ele ateş edildi. Dört tanesi müstesna, bütün arkadaşlarım şehid olduktan sonra, taburun dört sıralarını yardık; yine onların içinde bir yere girdik. Onlar, üstümüzde, etrafımızda sesimizi, öksürüğümüzü işittikleri halde bizi görmüyordular. Otuz saat, o halde çamur içinde, ben yaralı iken hıfz-ı İlâhî ile istirahat-i kalb içinde muhafaza edildim.

Bunun gibi müteaddit tehlikede Hazret-i Gavs’ın gösterdiği tarih-i Arabî itibarıyla, hakikaten bir hıfz-ı İlâhî içinde bulunduğumu hissediyordum. Demek Cenâb-ı Hak o kudsî üstadımı, bir melâike-i sıyanet gibi bana muhafız kılmış. İşte bu اَنَا لِمُرِيدِى حَافِظًا fıkrası, bu fakirin mühim sergüzeştlerine işaret ettiği gibi, bu fakirin etrafında hizmet-i Kur’âniye işinde toplanan arkadaşlarımdan dokuz talebesini حَافِظْ ismi ile işaret ediyor. 2 وَاَحْرُسُهُ فِى كُلِّ شَرٍّ وَفِتْنَةٍ fıkrasında iki hüküm var. Biri şerden, diğeri fitnedendir. Demek ikincisi 3 وَاَحْرُسُهُ فِى كُلِّ فِتْنَةٍ ve bu cümle 4 كُلِّ şedde sayılmazsa bin üç yüz kırk dört eder. Evet, bu tarihten şimdiye kadar çok fitne-i mühimmeden bir himayet-i gaybî ile mahfuz kaldığımı 5 تَحْدِيثًا لِلنِّعْمَةِ ilân ediyorum.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Allah’ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle müridimin muhafızıyım.
2 : O fitne ve belâ asrının her şer ve fitnesinden, Allah’ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle onun muhafızıyım.
3 : O fitne ve belâ asrının her şer ve fitnesinden, Allah’ın izniyle onu korurum.
4 : Her (türlü).
5 : Mazhar ettiği nimete karşı Cenâb-ı Hakka şükrü eda etmek için…

İkinci remiz:
1 مُرِيدِى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَمَغْرِبًا – اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ فِى اَىِّ بَلْدَةٍ fıkrasında bahsettiği ve konuştuğu müridi ise, şarka esareten gittiği tarihi gösterdiği gibi, garba nefyolduğu tarihi de gösterir. Şöyle ki:

Şu fıkranın hakikî tâbiri 2 اِذَا مَا كَانَ مُرِيدِى اَسِيرًا فِى شَرْقٍ oluyor. Demek zaman-ı esaret مَا كَانَ مُرِيدِى اَسِيرًا فِى شَرْقٍ de çıkıyor. Ve bin üç yüz otuz yedi ediyor. İşte bu fakir, o tarih-i Arabîde Rus esaretinde, tek başımla Petroğra’dan bir ay şimal-i şark tarafından firar edip, çok enva-ı mehâlik varken, Rusça bilemediğim halde, bir muhafaza-i gaybiye altında pek çok bilâdı seyr ü seyahat ettim. Tâ Varşova, Avusturya tarikiyle İstanbul’a gelip uzun bir daire-i arzda seyahat ettim. Hazret-i Gavs’ın dediği gibi, o esaret-i şarkiye ve o seyr-i bilâd-ı kesîre içinde izn-i İlâhî ile istigaseme medet görüyordum. Demek izn-i İlâhî ile Hazret-i Gavs, melek gibi bu vazifeyi duasıyla yapmış.

Amma 3 مَا كَانَ… وَمَغْرِبًا kaydı, tarih-i Arabî olarak bin üç yüz elli bir, meşhur Rumî tarihiyle iki sene fark var. İşte, Hazret-i Gavs’ın dediği gibi, bu fakir, tarih-i Arabî ile bin üç yüz elli birde, şeâir-i İslâm içinde mühim tahavvülât zamanında bütün kuvvetimle şeairin muhafazasına hizmetle mükellef olduğum halde, o mânevî hercümerçteki fırtınalar bizi sarsmadı.

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Doğuda, batıda ve hangi beldede olursa olsun, Allah’ın izniyle ve kuvvetiyle müridimin imdadına yetişirim.
2 : Müridim, şarkta (doğuda, Rusya’da) esarette olduğu zaman…
3 : Batıda iken.

Hem 1 مَغْرِبًا kelimesi, âhirdeki tenvin ile beraber bin iki yüz doksan iki eder ki, bu fakirin dünyaya gelmesinden bir sene evvel; veyahut rahm-ı maderdeki tarihe işaretle beraber, 2 مَا كَانَ… مَغْرِبًا bin üç yüz on dört eder. Bin üç yüz on dört senelerinde mevzu-u bahis olan müridi, mühim vartadan kurtulmasına Gavs (r.a.) işaret ediyor, onun imdadına yetiştim diyor. Hayatta olan eski talebelerim biliyorlar ki, bin üç yüz on dört, bin üç yüz on beş-on altı senelerinde, Van kalesi ki, iki minare yüksekliğinde sırf dağ gibi bir taştan ibarettir, eskiden kalma oda gibi bir in kapısına gidiyorduk. Ayağımdan kunduralar kaydı, iki ayağım birden kaydı. Tehlike yüzde yüz… Başkaca nokta-i istinad kalmadığı halde, büyük bir istinada basmış gibi üç metrelik bir kavisle o mağaranın kapısına atılmıştım. Hem ben, hem beraberimdeki orada hazır arkadaşlarım, ecel gelmediği için sırf bir hıfz-ı İlâhî, harika bir imdad-ı gaybî telâkki ettik.

İşte Hazret-i Gavs, madem bu kasidesinde sergüzeşt-i hayatımın mühim noktalarına işaret ediyor; elbette bu acip ve en tehlikeli bir sergüzeşt-i hayatıma şu cümlesiyle işaret ediyor denilebilir.

Elhasıl: Hazret-i Gavs’ın mezkûr kelimatları, bu fakirin tarih-i hayatımda geçen en mühim noktaları mânâsıyla ifade ettikleri gibi, hesab-ı ebced makamıyla mühim noktaların tarih-i vukularına tevafukları, elbette tesadüfî ve tesadüf işi olamaz. Sair işârâtın kuvvet-i kat’iyeti, tesadüfü muhal derecesine getirmiştir. Madem bu beş satır kasidesi bir keramettir; keramet ise, mu’cize gibi, Cenâb-ı Hak tarafındandır, intak-ı bilhak nev’indendir, daha beyan etmediğimiz çok esrarı hâvidir; ihtiyar-ı beşer yetişemez.
Said Nursî

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Batı.
2 : Batıda iken.

Üçüncü Remiz: Hizmet-i Kur’âniyedeki arkadaşların bir kısmı “hâfız” lâkabıyla, bir kısmı “muhlis” kelimesiyle işaret edildiği gibi, “sâdık” kelimesinde Süleyman ve Bekir’e işaret olunmakla beraber, aynen onlar gibi sadâkatte mümtaz ve kalemi bir elmas kılınç gibi Âsım’a dahi işaret ediyor. Hem makamıyla beraber fedâkâr arkadaşların altıncı olduğuna işaret ediyor.

Âsım gibi elmas kalemli Ahmed Hüsrev’i 1 تَعِيطُ سَعِيدًا cümlesi beşinci gösteriyor. Re’fet Bey 2 صَادِقًا بِمَحَبَّتِى cümlesiyle makamına işaretle Âsım gibi altıncı arkadaş olduğunu altı fark ile göstermiştir. Ve hâkezâ, sâir has arkdaşalar da içinde mündericdir.

Hatta تَعِيشُ سَعِيدًا’deki “saîd” kelimesinde beş-altı kardeşlerim dahil olduğu bence kat’î bir sûrette tahakkuk etmiştir.
Said Nursî

• • •

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler:
1 : Geçiminde de mes’ud olacaksın.
2 : Benim muhabbetimde de sâdık olacaksın.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.