Bediüzzaman’ın hayatından tespitler – 30

Röportaj

Bediüzzaman’ın hayatından tespitler – 30

Sunuculuğunu Sertaç Lüser’in yaptığı Bediüzzaman Said Nursi’nin Hayatından Tespitler köşesinde bu hafta Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç, Bediüzzaman Said Nursi’nin İstanbul Hayatına değiniyoruz. EuroNur.tv ekranlarından izleyebilirsiniz.

Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Araştırmacı Yazar Abdülbaki Çimiç; Bediüzzaman’ın hayatından tespitler serisinin yirmi dokuzuncu bölümünde bu hafta;

Bediüzzaman Bekir Ağa Bölüğü’nde

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler-99

Askerî cezaevi olarak kullanılan Bekir Ağa Bölüğü, Beyazıt’taki Harbiye Nezareti’nin yanındaydı. Bu cezaevi, kötü şartlar ve muameleler ile biliniyordu. 31 Mart Vak’ası’ndan sonra buraya üç binden fazla insan tutuklanarak getirilmişti. Koğuşlar kalabalık ve tıklım tıklımdı. Muhtelif rütbeden askerler, yazarlar, gazeteciler, din adamları, mebuslar gibi her çeşit meslekten insan vardı. Kimden şüphelenilmişse, kimin hakkında ihbarda bulunulmuş ise tutuklanıp Bekir Ağa Bölüğü’ne konulmuştu.

Bediüzzaman ise, 31 Mart’tan sonra İzmit’e çekilir ve İzmit’ten (Kocaeli) İstanbul’a sevk edilerek tutuklanır. Diğer mahkûmlarla beraber muhakeme edilmek üzere Bekir Ağa Bölüğü’ne kapatılır. Hem de ağır ceza alabilecek idamlıkların koğuşuna yerleştirilir. 31 Mart Vak’ası’ndan sonra tevkifhâne olarak kullanılan bu yer, halen İstanbul Üniversitesi Bâyezid tarafındaki büyük kapısından girildiğinde sağ tarafa düşen kırmızı boyalı binadır.

31 Mart Vaka’sı’ndan sonra adı geçen Bekir Ağa Bölüğü tevkifhânesine “kanûn muhâfızı olarak” tayin edilen Cellât Hasan ismindeki adamın 15 sene sonra yayınlamış olduğu ‘Resimli Perşembe’ adındaki mecmuanın 3 Mart 1927’den 21 Nisan 1927’ye kadarki sayılarında bu tevkifhânenin halinden ve manzarasından çok şey anlatılır. Cellat Hasan’ın yazdıklarından kısa bir özeti buraya alalım: “Ben buraya getirildiğimde isyan henüz yeni bastırılmıştı. Bütün koğuşlar getirilen insanlarla dolmuştu. Her gün yüzlerce insan getirilir, buraya tıkılırdı. Binanın camii bile dolduruldu. Buraya getirilenler; Kumandandır, neferdir, paşadır, gedadır tefrik edilmeden koğuşlara dolduruluyordu. Yüz kişi alan bir koğuşa iki yüz kişi koyuyorduk. Her taraf, koridorlar bile hıncahınç dolmuştu. Üç bin insan bu daracık koğuşlara dolduruldu. Tevkifat, altı ay devam etti. Tevkif edilenlerden 62 kişi idam edildi. Tevkif edilenler arasında Abdülhamid’in (Sultan II. Abdülhamid) kurenasından (yakın adamlarından) Cevher Ağa, Nadir Ağa, Kabasakal Çerkes Mehmed Paşa, Derviş Vahdeti, Miralay Ramazan Bey, Bahriye Nâzırı Hüseyin Hüsnü Paşa’nın oğulları Cemal ve Kemâl Efendiler, Miralay Mustafa Sâdık, Bediüzzaman Sa’id-i Kürdi, sabık merkez kumandanı Sadeddin Paşa, Serasker Ali Rıza Paşa ve saireler vardı. 1

Cellat Hasan, Resimli Perşembe Dergisi’nin daha sonraki sayılarında, bazı idamların tarz ve şeklinden bahseder.

Meselâ Kabasakal Çerkes Mehmed Paşa’nın ve Sultan Abdülhamid’in Tüfekçibaşısı Arnavut Halil Ağa’nın (paşanın) idam ediliş şekillerinden bahseder. Lâkin yazarın karakteri düşük seviyeli bir durumda olduğu için yapılan bu zulümleri diş bileyerek anlatır. Belki de idamları bizzat kendisi icra ettiği için suçluluk psikolojini böyle bir üslûpla anlatmış olmalı. Çünkü aynı günlerde idamlardan etkilenerek bu vazifeden azledilme talebini şöyle ifade eder: “Hayatımda yaptığım işlerin belki de en fecisi bu idi. İlk gece bir kaç kişi asmıştık. Onların bende yaptığı tesir o kadar feci idi ki, yirmi dört saat kendime gelemedimdi. Ertesi günü idam işlerinden affedilmekliğimi rica ettiğim halde kabul edilmemişti.” 2

Cellât Hasan’ın Resimli Perşembe adındaki mecmuasının aynı sayılarında Üstad Bediüzzaman Sa’id-i Nursî’den 11 defa söz edilmekte, ama her defasında adının tekrarında Bediüzzaman Sa’id-i Kürdi, Bediüzzaman Şeyh Sa’id-i Kürdi, Şeyh Sa’id, Bediüzzaman Kürd Sa’id, Sa’id-i Kürdi ad ve lâkaplarıyla anılıyor. Bediüzzaman Hazretleri’nin isminden bahis yapıldığı bir yerde Abdülhamid’in kurenasından (yakın adamlarından) diye geçmekte ise de, bu da yazarın bilgisizliğini gösterir. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri Sultan Abdülhamid’le hiç görüşmüş değildir. Sair yerlerinde, Bediüzzaman Said-i Kürdi’ye hususî bir oda tahsis edildiğini ve onun bu hususî odasına Cevher Ağa’yı, sonra Kabasakal Çerkes Mehmed Paşa’yı, en sonunda da Sultan Hamid’in Tüfekçibaşısı Arnavut Halil Ağa’yı onun rızasıyla verdiklerini kaydeder.” 3

Dipnotlar:

1- Resimli Perşembe, 3 Mart 1927.

2- Son Şahitler, 1993 Basım, 1. Cild s. 184.

3- Mufassal Târihçe-i Hayât, s. 309; Resimli Perşembe, 2. Sene, C. II, Sayı: 94.

Bediüzzaman Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesi’nde

Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (101)

Bediüzzaman, Bekir Ağa Bölüğü’nde 24 gün hapishanede tutulur. Çünkü tevkif ve tahliye haberlerini veren gazetelerin târihleri dikkate alınırsa; 31 Mart Hâdisesi dolayısıyla Üstâd’ın nezâret/hapishâne ve muhâkeme süresinin tamâmı 24 gün olduğu açıkça tesbit edilebilir. Bediüzzaman Hazretleri 30 Nisan 1909’da tutuklanır, 23 Mayıs 1909’da İkinci Divan-ı Harb Mahkemesi’nden tahliye edilir. Mahkeme safahatı şöyle cereyan eder. Bediüzzaman tutuklandıktan bir süre sonra idam talebiyle Divan-ı Harbi Örfi’ye (Askerî Sıkıyönetim Mahkemesi’ne) sevk edilir. Silâhlı muhafızlar tarafından mahkemeye getirilir. Bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin rektörlük binası, mahkeme binası olarak kullanılır. 23 Mayıs 1909’da İkinci Divan-ı Harb Mahkemesi’nden tahliye edildikten sonra 24 Mayıs 1909’da Birinci Divan-ı Harb Mahkemesi’ne sevk edilir. Bu mahkemenin başkanı Hurşit Paşa, yardımcısı da Rauf Orbay’dır. Mahkemede sorgulaması yapılırken, mahkemenin penceresinden, darağacına asılmış on beş din adamının cesedi görülüyordur. Bunun anlamı, psikolojik baskı yapmak ve gözdağı vermektir. Böyle bir psikolojik baskı ve tahakküme Bediüzzaman zerrece itibar etmez. Kahramancasına müdafaasını yapar.

Mahkemede Hurşit Paşa ile yaşananlar

Mahkeme Reisi Hurşit Paşa, “Sen de şeriat istedin mi? İşte şeriatı isteyenler böyle asılırlar!” diyerek darağaçlarında idam edilenleri işaret eder. Bediüzzaman, hiçbir korku eseri göstermeden, heybetli bir şekilde, “Şeriatın bir hakîkatine, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım! Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil.” 1 diye cevap verir. Mahkeme başkanının, “İttihad-ı Muhammediye’ye dâhil misin?” sorusuna, “Maaliftihâr! En küçük efradındanım. Fakat benim tarif ettiğim veçhile. Ve o ittihattan olmayan dinsizlerden başka kimdir? Bana gösteriniz?” 2 der. Bediüzzaman devamında: “İşte o nutku şimdi neşrediyorum. Tâ ki, meşrûtiyeti lekeden ve ehl-i şeriatı me’yusiyetten ve ehl-i asrı târih nazarında cehil ve cünundan ve hakikati evham ve şüpheden kurtarayım. İşte başlıyorum.” 3 diyerek savunmasını pervasızca yapar. İlgili bahis Divan-ı Harb-i Örfî eserinde mevcuttur. (Bakınız “Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2020, s. 119, 120 ve devam eden sayfalar.)

Bediüzzaman mahkemede neler anlatır?

Bediüzzaman, duruşmada tutuklanmasına sebep olarak gördüğü hususların savunmasını, “On bir buçuk cinayet” adıyla, maddeler hâlinde müthiş bir şekilde yapar. 4 Savunmasında, millet ve memleketin birlik ve beraberliğinin sağlanması, hürriyet ve özgürlüklerin yaygınlaştırılması için yaptığı hizmetleri ifade eder. İstanbul’da kaldığı süre zarfında din, iman ve eğitim konularındaki çalışmalarından bahseder. Toplumun maddî ve mânevî anlamda kalkınmasına yönelik gayretlerini tek tek sıralar. İsyan öncesi, toplumda huzursuzluk ve kargaşa çıkarmak isteyenleri nasıl itidal ve sükûna çağırdığını hatırlatır. İsyan sırasındaki tutum ve tavrını geniş bir şekilde anlatır. Çeşitli gazetelerde yayınladığı makalelerle toplumun yanlış düşüncelerini hakka ve adalete yönlendirme çalışmalarından bahseder. 31 Mart olayının sebeplerini de inandığı şekilde maddeler hâlinde anlatır. Genel hatları ile hürriyetin yanlış anlaşılmasından doğan hataları hatırlatır. Ordu içindeki bazı askerlerin üstlerine karşı disiplinsiz davranışları ve yapılan haksız uygulamaları dile getirir. Doğru İslâmiyet’i anlatmayan gazeteler ile bazı grupların, dini kendi emellerine alet ettiklerine işaret eder. Gazetelerde yayınladığı makalelerin muhtevasına inancının devam ettiğini ve söylediklerinin arkasında olduğunu bildirir. Savunmasındaki hususları her zaman ve her yerde dile getireceğini söyledi.5

Bediüzzaman Beraat alıyor

Bediüzzaman Hazretleri 23 Mayıs 1909’da İkinci Divan-ı Harb Mahkemesi’nden tahliye edildikten sonra 24 Mayıs 1909’da Birinci Divan-ı Harb Mahkemesi’ne sevk edilir ve 25 Mayıs 1909 tarihinde bu mahkemede oy birliği ile beraatına karar verilir. Mahkeme heyetine teşekkür etmeden salondan dışarı çıkan Bediüzzaman Beyazıt’tan, Sultanahmet Meydanı’na kadar büyük bir kalabalığın önünde yürür. “Zalimler için yaşasın Cehennem! Zalimler için yaşasın Cehennem!” 6 nidâlarıyla ilerler.

Bediüzzaman’ın, 23 Mayıs 1909’da İkinci Divan-ı Harb Mahkemesi’nden tahliye kararını, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin naşir-i efkârı olan Tanin Gazetesi 24 Mayıs 1909 Pazartesi günkü sayısında: “Bediüzzaman Said-i Kürdi mukaddemen (başlangıçta) vaki olan ihbaratın zania’dan (uydurmadan) ibaret olduğu ve bilâkis mümaileyhin (kendisinin) tesis-i meşrûtiyette hidemat-ı bergüzidesi sebk eylediği (üstün ve seçkin hizmetleri geçtiği) tahakkuk eylemekle, tahliye edilmiştir.” 7 şeklinde tahliye ve beraat haberini birlikte vermektedir.

O günlerde yaşananları Bediüzzaman’ın talebeleri anlatıyor:

Muhsin Alev Anlatıyor: “Bu eski günlerin geçtiği yerleri zaman zaman gezmeyi de çok severdi. Hassaten hatırası geçen yerleri bazen birlikte gezerdik. “Yine böyle bir gezinti sırasında, eski Harbiye Nezareti olan İstanbul Üniversitesi merkez binasını gezerken, 31 Mart Olayı’nda asılanların yerlerini göstererek, anlatıyordu. Kendisini de asılanların, pencereden gözüktüğü yerde muhakeme etmişlerdi. “Yaptığı çok şahane ve celâlli müdafaadan sonra, beraat etmişti. Kendisi beraat etmekle kalmamış, birçok suçsuz insanların da tahliye edilmelerini sağlamıştı. “Bu şiddetli mahkemelerde suçsuzluğu tebeyyün etmişti. Temyizi, müdafaası ve avukatı olmayan mahkemede kararlar derhal infaz ediliyordu. Mahkemede beraat etmekle kalmamış, vuku bulan yanlışlıktan dolayı Hurşid Paşa Divan-ı Harb’de kendisinden özür dilemişti.” 8

Ali Demirel anlatıyor: “Üstadın sesi o gün çok kuvvetli çıkıyordu. Yatağın üstünde ayağa kalkarak bize 31 Mart Hâdisesi’ndeki Divan-ı Harb-i Örfi’deki mahkeme safahatından anlattı: “Mahkeme Reisi Hurşid Paşa bana, ‘Said sen de mürteciymişsin?’ diye sordu. Ben de ona, ‘Meşrûtiyet bir zümrenin istibdadı ise, bütün cin ve ins şahid olsun ki ben mürteciyim’ dedim.” 9

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2013, s. 118.

2- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2013, s. 118.

3- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2013, s. 118.

4- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfî), 2020, s. 119, 120…

5- Bediüzzaman Said Nursî Seyahatnamesi, 2019, s. 106.

6- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 96.

7- Tanin Gazetesi, 24 Mayıs 1909 İstanbul; Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, 2. Baskı, İst. 1998, 1/304-307.

8- Son Şahitler, 4. Cild s. 307.

9- Son Şahitler, 3. Cild s. 257.

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.