Hasan Feyzi Yüreğil ve Hafız Ali Denizli Kabristanı

 

Nur kahramanı Hafız Ali adına bir İslâmköy seyahati
Mustafa Öztürkçü tarafından yazıldı.   
Pazartesi, 19 Mart 2012 00:00

Bir seher vaktinin saadetli ruh hâli içinde girmiştik Isparta’ya.
Sabah namazının edası akabinde Üstadımıza ait mübarek evi ziyaretten sonra “Köy Garajına” gitmiş, İslamköy’e doğru yol almıştık.

İslamköy’de Hafız Ali Ağabeyin yıllarca hizmetinde bulunup ondan hıfz-ı Kur’ân dersi alan talebelerinden Hasan Ergunan Ağabeyin evinde onu ziyaret etmiştik.

Hatıralarını dinlemek adına, evinin hemen arkasında bulunan “Hafız Ali Medresesi”nde bulunan vakıf kardeşlerden Fahrettin Bey’e bizi yönlendirmişti.

İlerleyen yaşı içinde nuraniyet kesbettiğini gördüğümüz Hasan Ergünan Ağabeyin hatıralarını Fahrettin Bey yoluyla tesbite çalışmıştık.

İslamköy’deki “Hafız Ali Medresesi”nde bulunan Hafız Ali’ye ait el yazması Risâlelerden edinerek Hasan amcanın hatırasıyla birlikte oradan ayrıldık.
İslamköy ziyaretimizin ikinci durağında Hafız Ali Ağabeyin mezarına gidip Fatihaların ardından, onun muhtereme eşi Ümmühan Hanımın mezar taşlarını görüntüleyerek oradan ayrılmıştık.

İslamköy’de Hafız Ali araştırmalarımız kapsamında Hafız Ali’nin hayatta kalan bir çok talebesiyle de mülâki olmayı arzu ediyorduk. Hafız Ali Ağabeyin talebelerinden İstanbul’da oturan ve yayıncılıkla meşgul olan dostum Mekki Yassıkaya’nın muhterem babası Osman Nuri’yi ziyaret ederek hatıralarını almıştık.

İslamköy’de Hafız Ali’nin hayatta kalan bir başka talebelerinden Mehmet Ali Eker ve Eşi Tevhide Eker’i de dinlemiştik.
Hafız Ali Ağabeyin hayattaki talebelerinin oldukça manidar hatıralarını inşallah başka bir yazımızda ele alarak, Hazret-i Üstad ile Hafız Ali Ağabey arasındaki alâkadarlıktan söz edelim inşallah.

NUR KAVŞAĞINDA BEDİÜZZAMAN İLE BULUŞMASI

1927 yılında Barla’ya ayak basan bir misafirin gelişi, sadece beldenin değil milyonlarca insanın hayatını etkileyecek bir dönüm noktası olur. Kutlu misafir, sekiz sene sonra Barla’dan ayrıldığında o güne kadar adı sanı bilinmeyen bu küçük kasaba, artık ülkenin her tarafına kök salmış bir iman hareketinin merkezi haline gelir.

Barla’daki her ânı, kendisi ve talebeleri üzerinde çeşitli baskı, takip ve eziyetler altında geçer. Buna rağmen kutlu misafir yıllar sonra o günleri “hayatının en mesut yılları” olarak yâd eder. Çünkü, kader-i İlâhî Nur’a sâdık talebe olacak bahtiyarları etrafında toplar.
İşte bu kutlulardan olan Hafız Ali Ağabey “Barla’ya bir hocaefendi gelmiş” haberi karşısında Barla’ya giderek onu ziyaret eder. O, artık aradığını bulmuştur.

NUR RİSÂLELERİ İLE TANIŞMASI

Barla’da ziyaretinden sonra Aziz Üstadıyla birlikte Risâle-i Nur şâheserlerine râm olan Hafız Ali, Risâle-i Nur talebelerinin saff-ı evvellerinin mümtaz simalarından biri haline gelir.

Nur kahramanı olan bu zât, Bediüzzaman Hazretleri Eskişehir hapsinden 1936’da çıktıktan ve Kastamonu vilâyetine gönderildikten sonra, İslamköyü ve civarı Nur Talebelerinden bir heyet teşkil eder. Gece gündüz durmadan Nur Risâlelerini bir matbaa gibi el yazılarıyla çoğaltıp neşretmek için, çok büyük gayretler sarf eder. Adeta insanlardan yapılı bir matbaa makinesi gibi, bir fabrika gibi Nur Risâlelerini çoğaltmak için sarf ettiği gayret ve yaptığı büyük hizmetlerden dolayı “Nur Fabrikası Sahibi” unvanını kazanır. Merhum Atabeyli Tahirî Mutlu Ağabey gibi büyük bir velî insan, 1935’ten sonra merhum Hafız Ali Efendi’nin Nur Fabrikası dairesinde yetişen şahsiyetlerden birisidir.

HAFIZ ALİ’NİN DİLİYLE RİSÂLE-İ NUR

Merhum Hafız Ali Efendinin Risâle-i Nur hakikatlerini nasıl anladığı, gerek Nur’un satır aralarında gerek Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin onun hakkında yazdığı ve gerek kendi yazdığı mektuplar, takrizler, fıkralar, istihraçlar ve yaptığı değerlendirmelerden bariz bir biçimde anlaşılmaktadır. Hafız Ali Efendinin Risâle-i Nur’un hakkaniyetine dair yazdığı ve muhteşem hakikatleri nasıl anladığı ile alâkalı yazdığı mektuplarla yaptığı tesbitleri lâhika mektuplarında görüp okumak mümkündür.

RİSÂLE-İ NUR’UN DİLİYLE HAFIZ ALİ
Bediüzzaman Hazretleri, Hafız Ali’nin Risâle-i Nur’daki yerini, yazdığı muhtelif eserlerinde ve mektuplarda sıkça belirtir. Onun, Risâle-i Nur’un kudsî dairesi içinde mevkiini belirttiği bir çok mektubu Nurların satır aralarında mevcuttur.

Halis ve dirayetli
“Nur Fabrikası nâm sahibi Hafız Ali kardeş!
“Fevkalâde mektubun, ehemmiyetsiz şahsiyetim hariç kalmak şartıyla bana harika göründü. Senin, halis ve yüksek dirayetin terakkîde olduğunu gösterdi. Bana ‘İşte çok Abdurrahmanları taşıyan bir Ali’ dedirtti.” (Kastamonu Lâhikası, s. 9)

Ciddî ve samimî
“Yorulmaz, usanmaz, ciddî, samimî Hafız Ali kardeş!

“Tevafukta, muvaffakiyetli kaleminle yazılan İ’câz-ı Kur’ân’ın âhirinde senin hakkında ‘Allah’ım, İman ve Kur’ân hizmetinde onu muvaffak eyle’ olan duâ bu defa şüphem kalmadı ki, tam kabul olmuş.
“Umum kardeşlere birer birer selâm.
“Said Nursî” (Age., s. 34)

Kuvvetli ve tesirli “Hafız Ali kardeşim!
“Bir zaman Barla’da bir Cuma gecesinde duâ ederken senin ‘Âmin!’ sesini iki defa sarihan işittim. Arkama baktım, dedim ‘Hafız Ali ne vakit gelmiş?’ dediler. O burada yoktur. Ben şimdi bu vak’adan diyebilirim ki, üç dört saat mesafeden duâma âmin’ini işittirmesi, otuz günlük mesafeden buradaki zayıf dâvet ve duâma kuvvetli ve tesirli bir âmin hükmünde olan yazıların imdadıma yetişmesi çok manidar bir tevafuktur.” (Age., s. 201)

Harika ihlâs ve irtibat ve itikad
“Nur fabrikasının sahibi Hafız Ali kardeş,
“Senin Risâle-i Nur’a karşı harika ihlâs ve irtibat ve itikadın, inşaallah o Nurları o havalide daima parlattıracak.” (Age., s. 231)
***
Evet, Risâle-i Nur Külliyatı içerisinde Bediüzzaman Hazretleri’nin muhtelif yerlerde adından, hizmetlerinden, ihlâs ve fedakârlıklarından en çok bahsettiği ve ismini yâd ettiği talebelerinden birisi de Hafız Ali’dir.

Bediüzzaman’ın “Nur Fabrikası nam sahibi”, “Risâle-i Nur’un mühim bir rüknü”, “Üç cesetli bir ruh”, “Meyve Risâlesinin hakikatini ilmelyakîn ile bilen”, “Yorulmaz, usanmaz, ciddî, samimî”, “Çok Abdurrahmanlar’ı taşıyan bir Ali”, “Şehit bir yıldız”, “Evliya-ı azimeden”, “Mahkeme-i Kübra’da Nur Talebelerinin alemdarı” gibi ifade-i mübarekeleriyle tesmiye ettiği Hafız Ali, Üstadının gönlünde çok önemli bir yer tutmaktadır.

BEDİÜZZAMAN’A YAZDIĞI MEKTUPLARINDAN…

“Evet, Üstadım, şâhidim ki, çok yorgunsunuz ve yoruluyorsunuz. Fakat o vazifenin kudsiyeti yorgunluğa değil, herşeye tercih edileceğini buyuruyorsunuz. Madem şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenâb-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki, bütün dünya Kur’ân’ın beyan ve esrarından mânen sizi dinliyor, inşaallah her vakit dinleyecek. Bu mânevî muharebe zamanında netice-i muharebe yalnız insanların izmihlâline değil, belki bütün mevcudatın netice-i tahribini taşıyan ve istimal eden muharriplerledir. Öyleyse siz yalnız bize değil, ilâ yevmi’l-kıyâm bâki kalacak Müslüman yavrularının yaralanmaması için zırh; ve bir endahtta dünyayı sarsan, gürûh-u hazeleyi boğucu dumanlar içinde bırakan, Kur’ân-ı Hakîmin son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz. Var ol, ey sevgili Üstadım! Hemen, Rabbim yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan buyursun. Âmin.

“Affınıza mağruren şunu diyeceğim ki: Madem mânevî cihad zamanıdır, muvazzaf askeriz ve askerlikten lezzet aldığımızı söylüyoruz, düşman hem dessas, hem sûrî kuvvetlicedir. ‘Kılıç hasma göre çekilir’ düsturuyla, sizin telâşsız, ârâmsız sa’yiniz gözönünde iken, cephemize hile tuzağı addedilen hubb-u câh ve sermaye-i dünya gibi, çok câzibedar şeylerle bizi aldattıklarını bilmeliyiz. Ve cepheyi bırakıp, âfil şeylere aldanıp, çok mübârek ve mukaddes şeylerin ayak altında kalmasına sebebiyet vermemek için, ancak ve ancak Cenâb-ı Kibriyânın azamet ve kudretinden ve şümullü rahmetinden ve Şâh-ı Levlâkın himmet-i âmmesinden ve Zat-ı Üstadânelerinin makbul ed’iyelerinden gece ve gündüz hissemend olmamızı niyaz ediyorum ve böyle imanım var ve her dakika ârâmsız bekliyorum.” (Barla Lâhikası)
***

“Hâfız Ali’nin bir fıkrasıdır ki küçük bir meselede, “Gücendin mi?” diye istifsar münâsebetiyle yazılmıştır.
“Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem,

“Hayatımın her safhasından kıymetli ve o hayatı, pervâne-misâl, bir emrinin infâzına ateşte yakmaya her an hâzır olduğum kıymetli Üstadım,
“Evet, değil böyle hakikat uğrunda, hattâ bir kıymetli hediyeyi ihsan eden Pâdişâh-ı Zîşân için, o hediyeyi sarf etmekte tereddüt edilmez. Öyle de, Üstadım, bize emanet olarak ve ne zaman alınacağı meçhul olan hayatın ve her zaman emrine âmâde ve hazır olduğum Cenâb-ı Mün’im’in, o emânet üzerine ne gibi emri vâki olsa, inşaallah, bilâ-tereddüt emanetini iâdeye hazırız. Madem siz, o Padişah-ı Bîzevâlin kurbiyet-i İlâhiyesinde, aynı emrini tebliğe memur bulunuyorsunuz; öyleyse, hem mübarek sözünüz hak ve aynı rahmettir.

“Hem efendim, bahçıvan-misâl, fidanları büyütmek üzere, hayvanat-ı muzırranın taarruzundan bir an evvel kurtarmak için aşağı dallar kesilir ki, tâ yükselsin. O fidanların hiçbir cihetle hakları yoktur ki, ‘Bizi tımar eden ve hayatımıza sebep olan, bizi bazan rencide ediyor’ diyemezler. Zira hâl-i asıllarıyla kalsaydılar, bir muzır hayvan dahi koparacaktı ve topraktaki kökü de tefessüh edecekti, yok olacaktı.

“Haşiye: Hakikaten merhumun münâcâtı karîn-i icabet olmuş ki, aynı yıl içinde Üstadına bedel, mahkemede, Üstadına zarar gelmemek için ‘Ya Rabbi, canımı al! Lâ ilâhe illâllah’ diyerek mahkemede vefat edip irtihâl-i dâr-ı beka etmiştir. (Rahmetullahi aleyhi rahmeten vâsiaten.) Sabri” (Barla Lâhikası.)

Vefatının 68. yılı münasebetiyle Nur Kahramanı İslamköylü Hafız Ali’yi rahmetle yâd ediyoruz.

Yazı www.saidnursi.de adresinden alınmıştır…

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.